14 Ocak 2010 Perşembe

dilber'in sekiz günü

dün oğluş bilgisayarda oyun oynarken ben de kanallar arasında zap yapıyordum.sonra birden durdum.doğu'da olduğu konuşmalar ve giyisilerden anlaşılan bir köyde topal bir adam çok güzel bir kızı kendine istiyordu.şaşırtıcı bir şekilde babası kıza fikrini soruyor ve kız da tamam diyordu.sözcüklerin çok az kullanıldığı ama gözler ve yüzlerin konuştuğu çok güzel bir film izledim.aslında ben öyle çok sessiz filmleri pek sevmem,sıkılırım.anayurt oteli'nden nefret etmiştim mesela.ama bu film çok güzeldi.dilber ve mehmet'in sekiz gün içinde yaşadıkları,dilber'in derin sessizliği,gözyaşları.bazen anlaşmak için kelimelere hiç ihtiyacımız olmadığını çok güzel anlatan,izlerken yüzünüzde tatlı bir tebessüm bırakan bir filmdi.ama maalesef sonunu izleyemedim.oğluşun yatma saati geldi ve kitap okumak üzere televizyonu kapattım.gerçi filmi sonunu merak ederek izlemedim.o yüzden sonu da çok önemli değil aslında.geçenlerde gene bir kanalda japon veya çinli tam bilmiyorum bir film izlemiştim.onda da yine bir kadın ve erkek filmin ana karakterleriydi.birbirini hiç tanımayan bu erkek ve kadın birbirlerinin rüyalarını yaşıyorlardı.yani gece olduğunda hangisi rüya görmeye başlarsa diğeri uyurgezer kıvamında rüyayı gerçek hayatta yaşıyordu.filmin ne adını,ne oyuncularını ne de sonunu biliyorum.izlerken çok keyif almıştım.tek bildiğim bu.o filmde de çok az konuşma,ama muhteşem bir oyunculuk vardı.dün akşam dilber'in sekiz günü'nü izlerken de aynı keyfi yaşadım.ne kadar bölük pörçük izlesem de güzel bir film.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder