28 Haziran 2011 Salı

top

aydınlık yüzüydü görmek istediğim,
ışık yanağını okşadığı için aydınlık ve renkli olan yüzü.
ardındaki koca gölgeyi yok saydığım,
görmediğim,
bilmediğim için
yok say-dı-ğım.

karanlıkta saklı değil miydi tüm renkler?

bir kuytu köşede kalmış,
yüzünü güneşe dönmüş öylece duruyor.
gölgesindeki renkleri görebilmek için bir ayna bekliyor.

kendisi ufak, gölgesi kocaman.
sırtında bir kambur gibi taşıyor gölgesini kimi zaman.

ışıktır bizi korkutan,
tüm çıplaklığıyla dünyayı gözümüze sokan.

oysa ışıktır aynı zamanda gölgeyi yaratan.

nihan'ın yazısındaki karalama yukardaki dizeleri yazmama neden oldu. sen karalamalarını daha sık koy bloguna oldu mu? :))

4-5 gündür yine sebepsiz biçimde boş ve umutsuzum.özel hayatımla ilgili herhangi bir olumsuzluk yok canımı sıkacak. bugün şöyle bir haberlere bakınca anladım ki havadaki yoğun hüzün ve karmaşa beni böyle yapan. gökyüzünden adeta umutsuzluk yağıyor üzerime.




27 Haziran 2011 Pazartesi

aheste

ca nım hiç bir şey yap mak is te mi yor...

ya vaş ya vaş yü rü yüp, ya vaş ya vaş ko nu şa sım, bir çay bah çe sin de o tu rup gün ler ce hiç bir şey yap ma dan ge le ni gi de ni iz le ye sim var. boş boş de niz e bak mak da o lur.

e ve gi din ce dvd'ye bir film ko yup kol tu ğa u zan ma ha ya liy le ak şa mı e di yo rum.

25 Haziran 2011 Cumartesi

uyku tutmadı

saat geceyarısı.

ben vücuduma yüklenen adrenalini hala atamadığım için uyuyamıyorum.

bugün oğlum sokakta komşu çocuklarıyla oynarken, çocuklardan birinin ailesi parka gidiyormuş benim bıdık da onlarla gitmek istemiş, babası da izin vermiş. tüm bunlar olurken ben duştaydım.

oğlum hiç tanımadığım ve ben de telefonu bile olmayan komşularımla parka gitti.

saat 10 olduğunda eşimi çevre parklarda onu araması için gönderdim.saat 10.30'da geldiler. kapıda karşılaşmışlar.

oğlum hem çok eğlenmiş hem de kendini kaybolmuş gibi hissetmiş.anladığım kadarıyla bizim yanında olmamamız onu da tedirgin etmiş.

allah'ım niye böyle olduk biz, niye bu kadar güvensiz olduk. ne oldu da insanlar bu kadar kötü oldu ve biz çocuğumuzu gözümüzden sakınır olduk.

oysa ben küçükken saatlerce sokakta oynardım.karnımız acıkınca komşuya girer ne yemek varsa yerdik, akşam olunca da cebimizde bir sürü güzel anla ve özgürlüğümüzün tadını çıkarmış olarak eve dönerdik. şimdiyse oğlum sürekli bir göz hapsinde.endişelenmemek mümkün değil.her gün gazetelerde o kadar kötü haberler okuyoruz ki insanın kanı donuyor,aklı almıyor.

neden en çok çocuklar zarar görüyor. insanoğlu niye gücünün yettiğine bunca acımasız.

geçen gazetede bir haber vardı.dünyanın en şanslı anneleri norveç, en şanssızları afganistan'daymış. savaşın ortasında bir çocuk dünyaya getirince umudu artıyor mu acaba o kadınların. çocuğumla kaç gün daha birlikte olabilirim diye endişeyle kıvranıyorlar mı?

bazen diyorum varolmayan ülkeye peter pan tüm çocukları götürse, biz onları özlesek ama onların başına hiç kötü şey gelmese.iyi olduklarını bilsek ve endişelenmesek.

büyüdükçe endişeler artıyor. bu yıl okula başlayacak.kreşte herşey kontrol altındaydı,peki okulda ne yapacağız?

öfff, annelik anksiyetem azdı.

19 Haziran 2011 Pazar

babam

bir babayla kızın ilişkisi nasılsa kızın ilerde diğer erkeklerle ilişkisi de öyle olurmuş.yani babanızla aranızda hep bir mesafe varsa o zaman erkeklerle hep mesafeli olursunuz. tıpkı benim gibi. klasik babalardan benim babam. ne döven ne seven. yani seven, ama içinden seven. paylaşmayan bir baba. annem babam için bencil, hep kendini düşünür der,sonra da babana benziyorsun, bencilsin der. yaşamayı saçını sevdiklerine süpürge etmek olarak algılayan bir anne için çevresindeki herkes bir parça bencildir zaten. eskiden alınırdım annemin bu laflarına ama artık anlıyorum onu.

eskiden alınırdım babamın uzaktan beni sevmesine, artık anlıyorum onu.

üç ya da dört yaşlarındaydım babam beni birahaneye götürmüştü ve ben o koca, kulplu bira bardaklarından bira içmiştim. dönüşte de bana hani şu sapından tutup sürülen,sürerken de ses çıkaran çıngıraklı tekerlerden almıştı. babamla birlikte geçirdiğimiz en güzel zaman buydu herhalde. ne zaman babamla en güzel anım neydi diye düşünsem bu gelir aklıma. hep çok meşguldü, hep çok çalıştı. bize ayıracak çok az zamanı mı vardı, yoksa özellikle mi az zaman ayırırdı bilmiyorum. sevginin sevdiklerinin ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu sanıyordu, hala da öyle sanıyor diye düşünüyorum. çocukken bana sarıldığını ya da beni öptüğünü hiç hatırlamam babamın, belki o yüzden pek dokunamam insanlara. keşke ona da birileri sevgisini göstermeyi öğretseydi.

olsun, biliyorum ben, beni sevdiğini, kendine göre...

17 Haziran 2011 Cuma

ne zaman???





Ey ruhum sen yola çık


Ben aklımı eski bahçeye gömeceğim


Bu yaylım ateşlerinde yıkanıp


Sana döneceğim.


Birhan Keskin

13 Haziran 2011 Pazartesi

kucaklaşma





- dün akşam seçim sonuçları açıklanmaya başladıktan yaklaşık yarım saat sonra sofraya oturduk, eşime dedim koy birer bardak rakı, efkardan 3 kadeh içtim.


- kaybedenler kulubünü izledim. beğendim, izlenmeli.


- kirpiye sarılmaya çalışan bir civciv çizdim. niye böyle hissettim acaba?


6 Haziran 2011 Pazartesi

bir bilmecem var

bu yazıyı okuyan kişi, okuduğun bu yazıyı sıradan bir yazı sanıp da okuyup geçme.

bu yazının benim için önemli olduğunu anla.

huuuu sana diyorum. arkana, sağına, soluna bakınma, evet sana diyorum.

bu kadar işimin gücümün arasında bugünlerde aklımı bir soru kurcalıyor.

bunu bir araştırma olarak kabul et ve bana yardımcı ol.

okuyup da geçme ve lütfen yorum yaz.

soru geliyor.

kendini en yakın hissettiğin, hatta ben bir hayvan olsaydım şu olurdum dediğin hayvan nedir?

2 Haziran 2011 Perşembe

kullanım dışı



bu blogun sahibesi bir süreliğine robot olmak zorunda. ama niyan'ın o duygulu robotlarından değil. işinin, evinin kölesi robotlardan.






ev

kötü haberler



sıkıyorsa teker teker gelin uleeeeen.



kuyruğu taşın altına sıkışmış dağ sıçanı gibiyim.kaçamıyorum taş çok ağır, kalmaya da gönlüm razı değil.



bırak blog okumayı, kitap bile okuyamıyorum.şairin romanını özledim.



ühü ühü ühü... :(((



hayırlı kandiller dileyeyim dedim


hayırlı kandiller.


işte dedim ve kaçtım...