29 Mayıs 2012 Salı

amiral

internetten film izlemeyi ya da filmi indirip bilgisayardan izlemeyi sevmiyorum, açıkçası etik olarak da pek uygun bulmuyorum. belirli bir ücret karşılığında indirip izleyebildiğimiz siteler vardır eminim, ama biz ailecek antiteknolojik bir yapıya sahip olduğumuz için film izleme konusunda hala vcd ve dvd yöntemini kullanıyoruz. sinema ve müzik sektörünün hayatta kalması için birileri dvd de satın almalı değil mi? :)) 57 ekran tüplü televizyonumuza ara kablolarla dvd oynatıcıyı bağlayıp filmimizi izliyoruz. genel olarak pek film izlemeye de fırsat olmuyor. çünkü oğluşumla vakit geçirmek için birlikte muhtelif çizgi film kanallarındaki çok sayıda çizgi filmden birini seyretmeyi tecih ediyoruz. bu çizgi filmleri bir ara yazmalıyım. :)) d&r'lardaki indirimli dvd stantlarını deşmeyi karı koca çok seviyoruz. sinemaları ve filmleri çok yakından takip etmediğimiz için hakkında hiç bilgi sahibi olmadığımız filmeleri, konusuna göre, şansımıza alıp, ara ara izliyoruz.dün akşam da o filmlerden birini izledik.


film, 1917 ekim devrimi sonrasında kızıl ordu'ya karşı mücadele eden beyaz ordu'nun lideri amiral aleksandr kolchak'ın hayatını, amiralliğe terfi ettiği 1.dünya davaşından kızıl ordu güçlerince idam edildiği ana kadar, görselliğin yoğun olduğu savaş sahnelerinin eşliğinde dramatik bir dille izleyiciye aktarıyor. dramatik savaş sahnelerinin yanı sıra evli bir kadın olan Anna ile yaşadığı zor ve imkansız aşksa filmin iç ısıtan yanı. rusya'nın o karlı ve soğuk coğrafyasında uzun süre birbirine dokunmadan, birlikte olma ümidi olmadan, sadece mektuplarla yaşanan bir aşkı anlamak günümüz gençlerine biraz saçma gelebilir, ama saf aşk ve bağlılık böyle birşey olsa gerek. film insanı hem o dönemde yaşanan tarihi gerçeklerle hem de her ikisi de evli olmasına rağmen bence tertemiz yaşanan bir aşk hikasiyle büyülüyor.

film bittiğinde karı koca ikimiz de sessiz, boğazımızda düğümlenmiş bir acıyla yatağa girdik. ikimiz de bir süre uyuyamadık. genellikle evde günün stresinden kurtulmak için bol adam sandler'lı sabun köpüğü amerikan romantik komediler izlemeyi tercih eden ailemiz için sarsıcı bir film oldu amiral. konusu, konunun işlenişi ve çekimleriyle oldukça başarılı bir filmdi.

15 Mayıs 2012 Salı

küçük şeyler

geçen çarşamba bizim 10.evlilik yıldönümümüzdü. yıllardır beklerim eşim beni evlilik yıl dönümünde şöyle başbaşa romantik bir yemeğe götürmez. yahu dedim niye bekliyorum ki bul bir yer sen götür kocayı yemeğe. sordum soruşturdum tophane taraflarında kalecik restaurant diye romantik bir yer varmış.bir kaç gün önceden yer ayırttım. maalesef eşimin salı günü seyahate gitmesi gerekti, ben zor olacaksa dönme önemli değil dedim,ama bir taraftan da içimden söyleniyorum. kısmet olmayacak bize şöyle romantik bir yemek diye düşünürken çarşamba sabahı eşim aradı ve biraz geç de olsa geleceğini söyledi. ben de iş çıkışı onu beklemek için carrefour'a gittim. birkaç gün önce cüneyt özdemir'in masumiyet müzesi ile ilgili yaptığı programı izlemiş ve orhan pamuk'la yaptığı söyleşide masumiyet müzesi'nin kataloğu niteliğinde olan şeylerin masumiyeti kitabı ile yazmaya devam ettiği yeni romanının müjdesini almıştım. o günden beri bir kitapçıya gidip şeylerin masumiyetini incelemek için sabırsızlık duyuyorum. işte tam da fırsatı dedim ve inkılap kitabevine girdim. hemen sordum, henüz gelmedi dediler. yelkenlerimi suya indirip çıkacakken nasılsa vaktim var diyerek kitapçıda gezinmeye yeni çıkanları, çok satanları incelemeye başladım. ondan bundan okuyarak hayli zaman geçirdim. sonra birden onu gördüm. şeylerin masumiyeti'ni bulsam bu kadar sevinmezdim. çünkü bu kitap öylesine habersizce ben onu aramazken karşıma çıkmıştı. bir tesadüften daha güzel ne olabilirdi? tabi tesadüfse... hemen elime aldım ve bu kitabı mutlaka almalıyım, onsuz burdan çıkamam diyerek kasaya yöneldim. paramı ödedim ve kucağımda kitabım starbucks'ın yolunu tuttum. kendime en küçük boy sütlü günün kahvesi aldım, rahat koltuklardan birine kuruldum. eşimin gelmesine daha bir saat vardı.merakla açtım kitabı. daha ilk sayfada, ilk bölümde dedim ki evet ben bu adamın yazdıklarını seviyorum. okurken zaman nasıl geçti, onca sayfayı nasıl okudum bilmiyorum. sanki kitabın kahramanlarından biri de bendim. kahramanlar olayları yaşarken ben de oradaydım.1 saat çabucak geçti ve eşim geldi. tophane'deki tarihi bursa evlerinden birinde olan son derece romantik, yemekleri idare eder olan restaurantımızda güzel bir akşam yemeği yiyip, bir şişe yakut götürdükten sonra evimize oğlumuza döndük. eşim bugün de yok, ben de yarın için yemeklerimi pişirdim, çamaşırları astım, oğlumla biraz kitap okudum, onu uyutup sana koştum. unutmadan kaydını düşmeliyim bu kitabın.

engin geçtan-mesela saat onda-metis yayınları

14 Mayıs 2012 Pazartesi

isyan



pazartesi pazartesi sabahtan beri söylediğim şarkı.

isyaaaaaan...

az kaldı sabret diyorum kendime.ama işe gelirken bu kadar ayaklarım geri gitmemişti hiç.

biliyorsunuz sessizim bu günlerde işler karışık, evde işler yolunda ama iş çok b.ktan. hayretle insanoğlu denen zavallı mahlukatın ne haller alabileceğini izliyorum, dilim tutuk. söylesem faydası yok, sussam gönül razı değil vaziyetlerindeyim.

isyaaaaaan...

2 Mayıs 2012 Çarşamba

allah cezanı verecek blog!

bilgisayarıma google chrome indiremiyorsam yeni yazı da mı yazamayacağım ha blog sana sorarım.cevap ver bana! pis pis sırıtıp durma karşımda.sen gugılcılar tarafından yaratıldın diye illahaki chrome'um mu olması lazım.allah cezanı verecek.şurda işe kuşluk vakti gelmişim iki satır yazayım da içimi dökeyim dedim blogun içi yamuk yumuk,bu yazdıklarımı da yayınlayabilirsem vallahi bravo bana.

işler yoğun ve sıkıcı demiştim sana, geçen hafta tam nefes alamayıp patlamak üzereyken, abartmıyorum bir görsen beni gerçekten patlayacağım, psikoloğumdan randevu aldığım gün akşam çıkış saatine toplantı koyduklarında bende ip koptu. açtım ağzımı yumdum gözümü, onlar bana nerelerini yumacaklar merakla beklemedeyim.gerçi cumartesi günü psikoloğum bana çalışmıyormuşum gibi geldiğini onlara göre yeterince çalıştığımı falan söyledi, ama ben rahatladım mı,hayır! zaten artık kendisiyle samimi olduğumuz için kendisinin az da olsa benden taraf olduğunu ve beni kırmamak, üzmemek adına tüm profesyonelliğini korumaya çalışarak zor bir terapi geçirdiğini düşünüyorum.

tabi üç günlük izmir gezisi sonrası geçen hafta işyeri kabus gibiydi. yazacak çok şey var, ama gününde yazmayınca unuttum gitti. güzel şeyler böyle oluyor zaten, çikolata mesela yiyorsun 1 saat sonra tadı falan kalmıyor ağzında, ama acı biberi ye ertesi gün bile başka yerlerinden acısı çıkıyor. eğlenceli saatler de böyle yaşanıyor geçiyor. o esneada paylaştın paylaştın, ama serzenişler, sıkıntılar öyle mi ya, paylaştıkça paylaş, uzattıkça uzat, salya sümük sündür,uzayıp gidiyor.

yarın benim doğum günüm bunu biliyor muydun? 33 yaşındayım artık. çok seksi bir yaşın içindeyim. :))) bedenen öyle miyim dersen, ı ııı!

şu an dışarıda yorgan gibi bir sis tabakası var, yarın da benim için yağmur yağarsa tam olur. allah cezanı versin kızım kara kitap 33 yaşına da geldin bir bok olamadın!

not:bu yazıyı 30.04.2012'de yazmışım ama blog yutmuş.