24 Haziran 2016 Cuma

İçimde Bir Huzur


Uzun zaman oldu sana yazmayalı, farkındayım. Senin günlerin nasıl bilmem ama benimkiler hiç olmadığı kadar iyi bu aralar. Sana olan özlemimi saymazsak.  Zaman, hayatlarımızda delice akıyor. Dikkat ettin mi zaman biz çocukken yokuş çıkarmış gibi ilerliyor, gençlik uzaklaştıkça ise o yokuş birden inişe dönüşüyor. Tepeden aşağıya inmeye başladığımı hissediyorum ben de, öyle olmasa günlerin geçişini yavaşlatabilirdim. Bu aralar tek gördüğüm ucu bucağı olmayan bir iniş. Bu yüzden inişin tadını çıkarmaya çalışıyorum. Bir şeylere sıkı sıkıya tutunmadan. Son 10 gündür kafamın içi pırıl pırıl, hiç olmadığım kadar keyifle bakıyorum kendime. Ego ego dediğin şeyin ne olduğunu anladım ya sonunda sanki kocaman bir düğümü çözmenin ipucunu, hayatımda plağın takıldığı noktayı keşfetmiş gibiyim. Tepeden baktığımda gördüğüm sis dağıldı. Daha güvende hissediyorum kendimi. Zira inmeye başladığın vakit hızdan paniğe kapılıyor insan, kendini anlayamamışken hayatta neyin tadını çıkaracağını bile bilemiyorsun.

 

Benim her şeyle derdim var biliyorsun. En çok da kendimle ya!  “Daha yapmak istediğim çok şey var hiçbir şeyi yetiştiremiyorum, geç mi kaldım.” diye düşündüm dün. Geç kalmadım, kendimin hiç farkına varmadan da ömrümü geçirebilirdim. Bunun için doğru insanlar karşıma çıkmasa öyle olacaktı zaten. Gerçi bu tatminsizlik ve hayal kırıklıklarıyla bir gün yaşamaktan kendi elimle vazgeçerdim. Buna eminim.

 

Özümde olan kadını kendim sevmezsem, başkalarının sevgisine ihtiyaç duyduğum sürece hep hayal kırıklığı yaşayıp hep mutsuz olacağım. Hani sen anlatıp duruyordun da ben de anladım diyordum. Bilmek ve anlamak farklı şeylermiş. Geçen haftalarda öyle bir şey oldu işte bende. Hani filmlerde olur ya birden böyle flash back gibi sahneler uçuşur kahramanın aklında ve birden eveeet işte buymuş derler. Tam da öyle oldu işte. Psikoloğumun terapi esnasında sürekli dönüp dönüp söylediği aynı cümleler. Hepsi birden kafamda yeri yerine oturdu. Bilgi benim için kavrama dönüştü. Meğer ben söylediklerini hiç anlamamışım. Ama şu var ki kaplumbağanın hayatta kalması için kabuğu kendisi kırması gerekiyor. 7 yıl uzun bir süre belki ama kabuğumu kırabilmem için olgunlaşma sürem buymuş demek ki benim. “Objektif düşünmeyi öğren, bir yaşam manifeston olsun, sabırlı ol, mantıklı düşün…” bu söylediklerinin hepsi benim Yetişkin yanımı güçlendirmem için gereken yapmam ve üzerinde çalışmam gerekenlermiş. Nasıl bir zihinsel körlüğüm varsa ben bunların ne anlama geldiğini yeni kavrıyorum. Bildiklerimi unutmam gerek, çünkü içimde yankılanan ses beni doğru yönlendirmiyor değil mi?

 

“Kendinle yalnız kal.” derken de ne demek istediğini yeni anlıyorum. Ben kendimi tanımadığım için duygu ve davranışlarımı kontrol edemiyorum. Çünkü kaynağını bilmediğin şeyi kontrol edemezsin. İçsel huzur diye bir şey varmış gerçekten ve ben hayatımda ilk defa onu hissediyorum. Sorunlarım çözülmüş değil henüz. İçimde güçlendirmem gereken bir yön var. Onun kontrolü ele alması gerekiyor. İşte bundan sonra onun için çaba harcayacağım. Zihnimdeki seslerin kimden geldiğini farketmeye çalışıyorum bu aralar. Bu düşünce, bu duygunun kaynağı ne diye soruyorum.

 

Kendi kendime 0-3 yaş döneminde sevilmeye değer olmadığım kanısına nasıl varmışım bilmiyorum. Çok da önemli değil gerçi. Önemli olan beynimdeki bu yazılımın üstüne yeni bir yazılımla güncelleme yapmam. Çocuk egomla hep tatminsiz bir hayat yaşadım. Çünkü sadece ben kendimi kendi istediğim gibi sevebilirim.