31 Ağustos 2012 Cuma

hafta bitti artık değil mi?



Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki
Mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.

Edip Cansever

Zor bir haftaydı, iyi ki bitti. Önümüzdeki hafta güzelliklerle gel oldu mu! :) İyi hafta sonları.

28 Ağustos 2012 Salı

bir harmanım bugün*



dün karmakarışık bir zihinle gittim eve. dünkü şikayetim sonrası doğa ananın bana gösterdiği şefkatle serinleyen havanın etkisiyle deliksiz bir uyku uyudum.sabah uyandığımda zihnim netleşir diye bekliyordum. boşuna beklemişim. kafamın içindeki zırıltı halen devam ediyor. işle ilgili uzun zamandır belirsizlikler yaşıyorduk.godot'yu bekler gibi beklediğimiz konular dün açıklandı. açıklandı ama hala belirsizlik devam ediyor. hayırlısı olsun diyoruz, ama hayırlısı mı olacak bilmiyorum. akışına bırak ve anı yaşa diye telkinlerde bulunuyorum kendime. sence becerebiliyor muyum? 4 yıldır kullandığım masamı toplayıp başka bir yere taşınacağım. çalışma ortamımı ev ortamım gibi kullandığım için masamın üzerindeki eşyaları toplamam gerek. gideceğim yerde bir masam olup olmayacağı bile belli değil. bir eşiğin önündeyim, gideceğim yer belki de işimle ilgili ciddi kararlar vermeme neden olacak. üç haftalık tatil sonrası sandaletleri, şortu çıkarıp topuklu ayakkabıya dönmek öyle zor geldi ki neden istediğim gibi giyinebildiğim bir işim yok diye hayıflandım sabah sabah. dünya neden ye kürküm ye dünyası? oysa ben bir tişört bir eşofmanla işe gidebilmenin özlemini duyuyorum. evet kadınım, ama açıkçası giyinmek çoğu kez benim için örtünmek demek. insanların kıyafet üzerine bu kadar kafa yorması, bu eteğin üstüne bu bluz uyar diyerek alışveriş yapması çoğu kez bana saçma geliyor, basma entarileri seviyorum mesela ya da hint işi elbiseleri, üzerinde çizgi film karakterleri ya da komik yazılar olan tişörtleri de. giyinmek, sadece örtünmek demek benim için. kafam karışık işte...

işle ilgili bu sıkıntıların üstüne bir de evimi boyatacağım. tek başıma üstesinden gelebilirim umarım. anneme bana yardıma gel dedim. tarhana yapacağım, salça yapacağım çok işim var gelemem dedi. yardıma gelmek isteyen olursa iş bitiminde kendisine kısır yapacağıma söz veriyorum. yanına da bergamutlu bir çay koyarım, üstüne de dondurma ikram ederim.


* fikret kızılok'un bir harmanım bu akşam şarkısı var hep aklımda

27 Ağustos 2012 Pazartesi

ve tatil biter...



kaynar havalar ben size tatilim bitti artık bursa'ya dönüyorum bir zahmet bursa'yı terkedin demedim mi?neden benim söz dinlenmiyor? neydi o dünkü kavurucu sıcak. memlekette köyde pencereler kapalıyken pikeyle yatmaya alışmış bünyeye yapılır mı bu?beden bu, can, tabi ki şaşırdı garibim kısa süreli şoka girdi. cumartesi günü 1 ayın toplam tozunu temizlemek için ev temizliğine giriştiğimden kovalar dolusu attığım teri yaptığım temizlikten sanmıştım, halbuki güneş çıkmış yine ter ter tepiniyormuş tepemizde.



ilgili mercilere gerekli şikayetleri yaptıktan sonra gelelim efendim hiç bitmeyecekmiş gibi gelen ama görüldüğü üzere hemencik bitiveren üç haftalık teknolojiden uzak, bol gezmeli, dinlenmeli tatilimize. efendim bu sene tatile genç, çıtır, yakışıklı bir delikanlıyla çıkmaya karar verdim. ayağını vurduğu için doğru düzgün yürüyememesine karşın sırf erkeksi gösteriyor diye parmak arası terlik giymeye başlayan, ben yoruluyorum diye içinde plaj havluları olan çantayı taşımakta ısrar eden, yürürken belime sarılıp yürüyen, zeytin gözlü, gül yüzlü bir delikanlıydı tatil arkadaşım.



çeşme'deki başbaşa tatilimiz bitince soluğu köyde aldık. annemin yıllardır hayal ettiği ve sonunda kavuştuğu evinde neredeyse 10 gün boyunca yattık yuvarlandık. annem yufka yapmış, bol bol yufka yedim. incirin dibine vurdum. börülce ekşilemesine doyduk. hem bayram hem de bayramdaki bir düğün sayesinde yıllardır görmediğim akrabaları gördüm. sohbet, muhabbet derken geçip gitti tatil ve döndüm yine evime.

ben geldim bursa. ben seni pek özlememiştim ama sen beni özlemiş olacaksın ki geri çağırdın. hadi yaşayalım o zaman!

10 Ağustos 2012 Cuma

tatildeyim

sonunda tüm yıl beklenen zaman geldi.oğlumla birlikte tatildeyiz. salı günü izne çıktım ve soluğu izmir'e gelen otobüste aldım. yolculuk pek iyi geçmedi. neden bilmem eskiden beni hiç otobüs tutmazken otobüsler tv'li olduğundan beri otobüs beni tutar oldu. boyun ağrısı, mide bulantısıyla geçirdim yolculuğu. bıdığın dokunmatik ekranda angry birds oynamaktan parmağı acıdı, çok güzel filmler olmasına rağmen tv izleyince otobüs daha da çok tuttuğu için gözlerim kapalı geldim onca yolu.oğlum da haklı olarak sıkıldı tabi ki.

ertesi gün için nihan'la sözleşmiştik.oğlumla birlikte ev gezmesine gittik nihan'a. açıkçası biraz endişeli gittim.çünkü benim inatçı ve ters bıdığı gitmeye zar zor ikna ettim.orda da bana terslenecek, mızmızlanacak diye korkuyordum. ama nihan'ın şeker oğlu, tam bir şeker olduğu için benim acı kahve oğlumun bile tadını yerine getirdi. bizim sohbet koyulaştıkça oğlanlara da gün doğdu, saatlerce bilgisayar oynadılar. yedik (hatta ben biraz fazla yedim, herşey çok güzel olmuştu, kendisi gibi eli de tatlı arkadaşımın), içtik, ordan burdan sohbet ettik, tam 5 saat oturmuşuz. oğlumla birlikte optimum outlet diye bir yer açılmış gaziemir tarafında oraya gidelim bari dedik. nihan dedi ki burdan trenle gidebilirsin.önce kulaklarıma inanamadım, karşıyaka'dan gaziemir'e tren mi var? evet inanamadım ama gerçekten varmış. karşıyaka'dan bindik ve 45 dk.lık konforlu bir tren yolculuğu sonrası avmnin tam önünde indik.işte ulaşım budur dedim içimden.bursa'da kısacık bir mesafe için bile bazen 2 hatta 3 araç değiştirmek gerekirken aliağa'dan cumaovasına tek araçla gidilebiliyor.bu bence muhteşem.

optimum avmyi de beğendik, güzel bir avm olmuş.hafta içi olmasına rağmen bir hayli kalabalıktı, hafta sonu halini düşünemiyorum bile. kendime en alt kattaki spor mağazasından ufak bir sırt çantası aldım. nedense çantalarım hep çok ağır olduğu için artık çanta yüzünden omuz ve boyun ağrısı çekmekten yoruldum. tatilde de insan çantasına ne varsa dolduruyor. avmnin içinde buz pateni pisti varmış bıdık görünce tabanları poposuna vurdu,o pistte kayarken biz de kardeşim ve eşiyle birlikte reyhan'da çay içtik. nihan'da o kadar çok kahve çay içmişim ve yemişim ki canım hiçbir şey istemedi. sabah 12'de çıktığım eve akşam 11 gibi döndük.

hemen daha ufak bir bavula deniz malzemelerini ve birkaç kıyafeti koydum ve perşembe günü oğlumla birlikte çeşme'ye geldik. kaldığımız otel tam bir hayal kırıklığı, ama neyse ki sadece yatmaya gidiyoruz. pazar günü izmir'e geri döneceğiz. pazartesi günü de kemeraltı'na gitmek istiyorum. izmir'e gelip de kızlarağasında kahve içmeden dönmek olmaz değil mi? salı ya da çarşamda da denizli'ye köye annemlerin yanına gideceğiz. çeşme'deki günlerimiz güzel geçer umarım. deniz işi biraz yorucu oluyor, ama yılda birkaç gün deniz şart. bedenimizin suya ihtiyacı var. sonrası köyde yatmaca.şimdi ben oğluşu internet kafede bırakıp sahile kitap okumaya gidiyorum. yaşasın tatiiiiil. :)))

3 Ağustos 2012 Cuma

sefa sür




Sefa Sür

Geçmiş günü beyhude yere yâd etme,

Bir gelmemiş an için de feryat etme

Geçmiş gelecek masal bunlar hep

Eğlenmene bak ömrünü berbat etme.



Niceleri geldi, neler istediler,

Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.

Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?

O gidenler de hep senin gibiydiler.


Dünyada ne var, kendine dert eyleyecek,

Bir gün gelecek ki can bedenden gidecek,

Zümrüt çayır üstünde, sefa sür iki gün...

Zira senin üstünde de otlar bitecek

Ömer Hayyam

1 Ağustos 2012 Çarşamba

ben uyanığım da galiba uykuda olan çok



bu aralar çok sık rüya görür oldum. geceleri uyur uyanıklık arası bir süreç yaşadığım için olsa gerek. sıcaklar beni bitirdi, bir de üstüne sabah işe gidecekleri düşünmeden sahura kadar balkonlarda çay içip okey oynayan mahalleli ile tam onlar yattıktan ve sokaklar çay kaşığı şıkırtısı, okey taşı gürültüsü ve çocuk ağlamasından arınmışken sahneye çıkan; makam yoksunu, kafama tokmakla vurur gibi davul çalan, ancak ne hikmetse para toplamaya geldiğinde makamlıca davul çalıp, maniler okuyan riyakar ve bu ülkedeki pek çok kişi gibi işinin hakkını vermeyen, aldığı parayı haketmeyen ramazan davulcusu eklenince benim uyku yalan oluyor.



aradada görülen ama sabah az bir kısmı hatırlanan hummalı rüyalar. geçen gece rüyamda masadaki kakaolu kurabiyelerin mis kokusunu içime çekip çekip tam yemeye karar verip bir tanesini ağzıma attım, o güzel yumuşacık kurabiye ağzımda dağılıp, tüm rahiyasını ağzıma bırakırken birden bir kadın kahkahasıyla uyandım.burnumda hala o güzel koku, damağımda o baştan çıkaran tat varken dudaklarımda bir gülümseme belirmişti ki davulcu tokmağını kafama kafam indirip beni tekrar gerçek dünyayla buluşturdu. kendisinden o kadar bezdim ki bir gece balkondan çıkıp kardeşim ya şu davulu adam gibi çal ya da yapma bu işi diye bağırmak geçiyor içimden. bu fikrimi evdekilere de söyledim şakayla karışık. dün akşam yemek hazırlarken kayınpederim usulca yanaşıp "aman kızım sakın davulcuya falan birşey deme,bak malatya'da olanlara." dedi. işte bu ülke bu hale geldi.


kimse düşüncelerini özgürce söyleyemez, eğer onlardan değilsen, onlar gibi düşünmüyorsan konuşma, eleştirme hakkın yok. eleştirirsen evin taşlanır, yakılır. yanlışlıkları görüp,dile getirmezsek nasıl düzelecek? "salla başı, al maaşı" gibi özlü sözleriyle ünlü canııım ülkem nasıl kalkınacak? kabahatin çoğu senin be canım kardeşim der, sürçü lisan ettiysem affola deyip sahneden ayrılırım. nasılsa hepimizden ülkede oynanan gölge oyununun kahramanı olmamız isteniyor.