9 Aralık 2015 Çarşamba

dönme dolap

oğlumla birlikte bir lunaparktayız. ben dönme dolaba binmek istiyorum. bu değişik bir dönme dolap yüksek bir kulenin hemen yanında ve dönme dolaba binebilmek için önce kuleye merdivenle çıkıyor ve kulenin tepesinden dönme dolaba biniyorsun. kuleye çıkıyorum. çıktığımda ne kadar yüksek olduğunu görüp bırak dönme dolaba binmeyi ayağa bile kalkamayacak kadar yüksekten korkup aşağı inmeye karar veriyorum. rahatlıkla çıktığım merdivenlerden korkarak aşağı iniyorum. yüksekten korkan biri değilim normalde ama rüyamda o dönme dolaptan ve yüksekten ödüm kopuyor. sonra oğlumla lunaparkta gezmeye devam ediyoruz. yorumu çok manidar.

Rüyada lunapark görmek, gerçekle kısmen ilgili olarak tabir edilir diyebiliriz çünkü bu rüya evin en küçük bireyi ile tabir edilir. Rüyasında lunapark gören rüya sahibi, evde yaşça herkesten en alt sırada olan kişiden hayır görecek demektir. Bu küçük beyefendi ya da hanım efendi ailesini çok sevindirecek başarılar elde edecek demektir. Örneğin okul birinciliği alabilir, sınavda alacağı puanla ilk sıralara yerleşebilir diye tabir edilebilir. Aynı zamanda yaşıtları arasında terbiyesi ve akıllığı sayesinde parmakla gösterilecek demektir.

Rüyada dönme dolap görmek, duygusal hayatta yaşanılan karışıklıkların kişiyi yorduğuna ve mantıklı kararlar almakta zorlandığını işaret eder. Dönme dolap görmek aynı zamanda herkesin düşüncesinden ve önerisinden etkilenildiğini, bir türlü kendi kararını veremeyen rüya sahibinin giderek hayatının kontrolünü kaybettiğini de alamet eder. Derinleşemeyen düşüncelerin, her konuyu yüzeysel algılamanın ve değerlendirmenin de tabiri olan rüya, aslında şanslı bir dönemde olunduğunu, sadece içinde bulunulan koşullardan uzaklaşarak daha duru bir görüş açısına sahip olunması gerektiğini bildirir.
 
Rüyada yüksekten korkmak, hırslarınız nedeniyle hak ettiğiniz başarıya ulaşmak için çok çaba sarf ettiğinizi ancak çabalarınızın bir süre daha sonuçsuz kalacağına delalet eder. Rüyada yüksekten bakıp korkmak, sahip olmak istediğiniz mevki ve makama çok yaklaştığınıza fakat yaşadığınız korkular ve cesaretsizliğiniz nedeni ile karşınıza engel çıkacağına işaret eder. Rüyada çıktığınız yüksekten korkup inmeniz ise, henüz işinizde yükselmeye hazır olmadığınıza, yükselseniz bile görevinizi layıkıyla yapamayacağınıza yorulmaktadır.

2 Aralık 2015 Çarşamba

tik tak

her sabah kalkmamız gereken saatte kalkıyoruz. kendiliğimizden değil de çalan bir alarm tarafından uyandırılarak. çünkü hepimizin görevleri ve sorumlulukları var. çocukların okulları, bizlerin işleri. kendiliğinden, doğal olarak uyanmak ne güzel oysa. bir yerlere yetişme telaşı olmadan, "zorunluluk" olmadan gözünü yeni güne açmak. bu telaş bizi öldürecek, iş güç değil. saatlerin arasına sıkışmış, kendi yarattığımız takvimlerin esiri olmuşuz. oysa tavşanların pazartesisi yok. doğada hiç bir canlı pazar gelse de dinlensem diye beklemiyor. yorulunca güvenli bir yer bulup dinleniyor. biz insanlar da bu güven ihtiyacı yüzünden mi bu kadar çok koşturuyoruz acaba? hayatta kendimize güvenli bir yer bulma çabası mı tüm bu koşturmaca. peki ne zaman bulacağız o güvenli yeri? emekli olduğumuzda, çoluk çocuk büyüyüp yuvadan uçtuğunda mı? ya orası da güvenli değilse. orada da yıllarca yorgun argın koşuşturmanın bedenimize verdiği hasarlar varsa? ya da hiç göremezsek o günleri. takvimler birden bizim için duruverirse? yavaşlamak istiyorum, sürekli dar zamanlara sıkışmamak. ben istiyorum da toplum bunu istemiyor. hadi kara kitap uyanma saati çocuk okula sen işe, kahvaltı yapmak için yarım saat erken kalkmalısın, bugün biraz hastayım biraz yatsam desen öyle bir hakkın yok. okul çocuğu, iş seni bekler. işe gidince şu kahvemi içerken iki satır kitap okuyayım da kahve boşa gitmesin diyemezsin çünkü mesai saati denen sınırlar içinde sen işverenin mülkiyetindesin ve o ne isterse onu yaparsın. parayı veren düdüğü çalar misali. sen düdük olursun tüm gün ötersin. akşam eve pestilin çıkmış gelirsin, yemek saati, yatma saati...yatma saatini aman çok geçirme sonra ertesi gün iş yerinde verimin düşer. her şeyin bir saati var. zaman yönetimi yapabilirsen belki keyif dakikaları yaratabilirsin kendine, aman doğru planla zamanını. pek bir plancı programcı olduk. hızlandıkça azala azala zamanın esiri olduk. tik tak saat ilerliyor bak, hadi diyor yatma saati!

1 Aralık 2015 Salı

Aralık

toparlanalım ve yazalım çağrısına uymak için yazıyorum bu satırları. uzun zamandır facebook, instagram da çoğu zaman başkalarının cümlelerini paylaşarak içimi susturmaya çalışıyorum çünkü. bir tür ruh uyutucu ninni gibi. başkalarının kelimelerini kendi kelimelerimizin yerine koyuyoruz. diziler, filmler ve kitaplarla güzel şeyler de olduğunu düşünmeye çalışarak içimde ölen şeyleri diri tutmaya çalışıyorum. kendi hayatımdan umudum yoktu ya eskiden, kara bir kitaptı ya içim. işte o kara kitabın sayfalarına yaldızlı kalemlerle yazılar yazıldı. ben büyüdüm, kendimi biraz daha anladım. hüzünlü olmaya da hakkım olacağını, hayatın amacının mutluluk olmadığını ve dünyanın benim etrafımda dönmediğini anlama yolunda adımlar attım. attım atmasına da gökyüzündeki kederden nasıl etkilenmez bizim gibileri? sanki hiç umut kalmamış gibi. pamuklara sarıp sakladığımız umudu birileri çamurlu ayaklarıyla evimize girip şemsiyesiyle dürdüp yere düşürüp kırıyor sürekli. her gün yeniden umut yaratmaktan yorgun düşüyoruz. çok savaşçı bir ruhum yok benim, teslimiyetçiyim. ama bu durum değişmeyecek diye bir şey yok tabi ki. mücadele etmeden kim hayatta kalabilmiş. yaşamış olmak için yaşamamaktır bugünden sonra kararım ve haklılığına inandığım değerler ve doğrular için dimdik ayakta durup savaşmaktır. iyiyi, doğruyu, güzeli, umudu görüp ona odaklanıp onu anlatmaktır. üşenmeden şuraya bir iki satır yazmaktır. bana ait, benim içim kokan. 1 Aralık günü alınmış bir aralık açıp içeriye temiz havanın girmesini sağlama kararıdır.

13 Nisan 2015 Pazartesi

KALP


Polis olay mahalline ulaştığında sırılsıklam bir yatakta cenin pozisyonunda buldu maktülü. Hiçbir boğuşma emaresi, bir damla kan yoktu, ama kalbi atmıyordu. İntihardan şüphelendi polisler, evin her yerinde boş ilaç kutuları aradılar, bulamadılar. Sahi yatak niye bu kadar ıslaktı? Olay yeri inceleme uzmanları yatağı böylesine ıslatan sıvıdan örnek aldılar. Yatağın başucunda okuduğu kitabı vardı. Kitabı açtıklarında yere kuru bir gelincik düştü. Gelinciğin izi olan sayfanın kenarına el yazısıyla yazılmış bir şiir. Uzman şiiri okudu, eğildi,  gelinciği alıp kitabın içindeki yerine yerleştirdi ve kitabı delil olarak bir poşetin içine attı. Olay yerine geldiklerinden beri sürekli aynı şarkı çalıp duruyordu müzik çalarda. Uzmanlardan biri Cd’yi çıkarıp başka bir poşete koydu. Maktülün sağ avucu sıkı sıkı kapalıydı, öylesine sıkmıştı ki tırnakları avuç içine batmıştı. Uzmanlardan biri yavaşça açtı parmaklarını, ellerinin arasından çıkan fotoğrafa şöyle bir baktı ve elindeki delil poşetlerinden birinin içine attı.  Günler sonra Başkomiser Zelal otopsi raporunu ve olay yeri inceleme raporunu okuyordu. Gelinciğin olduğu kitaptaki şiiri okudu önce :

“Ey kimselere değişmediğim

Ayrılığın neden bunca ağır”
 
biliyordu bu şiiri. Sanırım Birhan Keskin’in bir şiiriydi diye düşündü. Kitabı şöyle bir karıştırdı ve diğer delile baktı. Avuç içindeki fotoğrafın kime ait olduğunu bulmak kolay olmuştu, eski bir sevgiliye aitti. Bitmiş bir ilişkiye. Tüm yatağı sırılsıklam yapan şeyse maktülün göz yaşlarıydı. Olay yeri inceleme raporunu okumayı bitirip otopsi raporuna geçti Zelal. Maktülün yaşı: 35, Cinsiyet: Kadın, Ölüm saati: 01:15, Ölüm nedeni: Kırılmış bir kalp.