14 Aralık 2009 Pazartesi

dizi ve düşündürdükleri

bugün akşam cnbc-e'de the prisoner isimli bir dizi izledim.daha önceden varmıydı yoksa ilk bölümümüydü bilmiyorum.kimsenin isminin olmadığı herkesin bir numarası olan idealleştirilmiş şirin mi şirin bir kasaba düşünün adı village (yani köy).burda insanlar mutlu mesut yaşayıp gidiyor.ama sonra 6 numaralı kişi bir terslik olduğunu düşünüp deşmeye başlıyor.evet yanılmadınız köy bir hapishane ve bu hapishanede herkesin beyni yıkanmış ve hatıraları silinmiş.dizi beni çok etkiledi.aynı etkiyi truman showu izleyince de yaşamıştım.baze ben de hayatımı böyle bir cenderenin içinde gibi hissediyorum.özgür ama bağımlı.benim hapishanem ev iş ve korupark üçgeni arasında gidip geliyor.dar bir alan yani.işte bu dar alan beni boğuyor.kaçıp gitme isteği uyandırıyor.bir hafta sonu daha bu dar alanın içinde geçti.yatcaz kalkcaz ve işe gideceğiz sonra akşam eve,sonra yatcaz kalkcaz yine işe,eve,işe,eve,işe ve ara sıra da alışveriş merkezlerine.hani sünger bob'da sünger bob'a direksiyon dersi veren bir bayan balık var.sinirlenince balon gibi şişiyor.ben de sıkıldıkça şişiyorum.korkarım yakında patlayacağım.bir de kendime kızıyorum.yediğin önünde yemediğin arkanda buldukça bunuyorsun diye.ama köy'de de insanların çok güzel ve idealize edilmiş bir hayatları var,ama hepsi mahkum.ben de kendimi prangalı hissediyorum.

1 yorum:

  1. İginç bir diziye benziyormuş.
    Geniş düşünürsen hepimiz bir şekilde bu evrenin içine tıkılı hapis yaşıyoruz. Tek bildiğimiz hayat bu şekilde ve burası. Edebiyat ve Sanat'ta bu anlamda bize bir çıkış yolu gösteriyor:)
    Bazen ben de aynı duygulara kapılıyorum seninle. Sonra da aman boşver diyorum. Günü gün etmeye bakmalı. Nefes alabilmek dışında diğer her şey insan icadı. Bir önemi yok:)) Sevgilerimle.

    YanıtlaSil