-Turuncu boya kalemimi aldım elime,üzerinde turuncu bir zürafa resmi var. Önümdeki kağıda güzel bir uçurtma çizdim, yanına dört tane turuncu balon.Hepsi de gökyüzünde, mavi boya kalemimi alıp birazdan masmaviye boyayacağım balonların uçtuğu yeri, siyahlı grili yağmurlu gökyüzüne inat.
-İyi bir endokrinoloji uzmanı arıyorum Bursa’da. Triod, inüsilin direnci vb konularında uzman biri.Doktorumu değiştirme kararı aldım. İnsan doktorlar konusunda kime güveneceğini bilmiyor. Doktoruna güvenmeyince de tedaviye de inanmıyorsun.Belki de plasebo etkisi gerçektir.
-Cumartesi günü canım deli gibi Türk filmi izlemek istedi, Türkan Şoray, Ediz Hun, Hülya Koçyiğit, Engin Çağlar, Göksel Arsoy, Tarık Akan’ın oynadığı bir film bulurum gülerim oynarım, biraz ağlarım, hüzünlenirim diyerek tüm kanalları gezdim, şansıma bir tane bile çıkmadı. Bilgisayardan izlerim dedim, daha açar açmaz poposuyla beni yan yan bilgisayarın başından itip, koltuğa yerleşen ve hemen oyun sitesi açan 116 cm boyunda bir ev cini tarafından sabote edildim. Eski Türk filmleri bana çocukluğumun huzurlu zamanlarını hatırlatıyor, o huzura sığınmak istedim belki de.
-Pazar akşamı sevgili Leylak Dalı’nın hediyesi Firüzan’ın Sevda Dolu Bir Yaz kitabına başladım. Bu kitap benim eski Türk filmi izleme arzuma evrenin bir yanıtıydı sanki.Okurken sanki yazarın kelimeleri canlanıyor ve bahçesiyle, balkonuyla, kahramanların kıyafetleriyle o benim sevdiğim Türk filmlerindeki köşk dekoru, eski dönem insanları, şarkılar gözümde canlanıyor, mimoza ağçalarının kokusu, beyaz sabun ve lavanta kokusu burnuma doluyor.
-Dün akşam once ev ciniyle Çılgın Dostlar 2’yi izledik. Ailecek gülmekten yerlere yattık. Ben özellikle ayının yer halısı olduğu sahneye bayıldım. Film bitince oğluş biraz bilgisayarda oyun oynamak istedi, ben de şirinliğine dayanamayıp izin verdim. Kanallar arası dolanırken Kanaltürk’te Monte Cristo Kontu filmine rastladık. Uzun zamandır televizyonda keyifli bir film izlememiş biri olarak dur dedim eşime, izleyelim. Filmin kahramanının hapishanede olduğu bölümdeydi, filmin devamını ve sonunu bilmemize rağmen keyifle izledik. Filmi izlerken küçükken okuduğum kitap gözümde canlandı. Koyu yeşil bir çerçevesi olan ciltli bir kitaptı. Üzerinde bir tekneyle denizden kıyıya çıkmaya çalışan bir adam resmi vardı. Monte Cristo Kontu’nu çocukken okumayan kimse var mıdır? Diye geçirdim aklımdan. Filmi izlerken çocukluğumun pazar günlerinin o sıcak huzuruyla doldum.
-Tüm gün ev işi yapmanın yorgunluğu ve temizlik nedeniyle oturmaya gelmek isteyen arkadaşımı kabul etmemenin verdiği sıkıntıyla yatağıma girdim dün gece, kendi sıkıntılarımı çok düşünüp abarttığımı, bu kadar kendime dönük olduğum için bencil olduğumu düşündüm sonra. Bugün beyin ameliyatı olacak biri için dua ettim sonra. Yağmur yağarken gök kapıları daha açık olurmuş diye duymuştum bir zamanlar. Dışarda şakır şakır yağmur yağarken, Allah’tan onu ailesine bağışlamasını diledim. Sonra da eşim için hayırlı bir iş ve tekrar Firuzan’ın o çocuk kahramanların gözüyle anlattığı sevda dolu yazların içine daldım.
-Bugün sabah işe eşim bıraktı, öğle yemeğini yanımda getirdim. Yemek poşetiydi, oğluşun çantasıydı derken çantamı evde unutmuşum.Eşim lazım olur diye para verdi.Çantasız eksik hissettim kendimi, cüzdan,telefon hepsi evde. Biraz da özgür hissettim telefonsuz. Cep telefonu bence insanın mahremiyetini elinden alan birşey.Her an ulaşılabilir olmak çok iyi değil bence.
-Aburcuburlara veda etmiştim ya, hala yakamı bırakmamakta direniyorlar. Dostça ayrılalım diyorum ben, ama beni ayartmak için olanca güçlerini harcıyorlar. Dün Çılgın Dostlar’daki vahşi hayatı seçen evcil kopeğin kopek kurabiyeleri için kendiyle yaptığı savaş gibi ben de bazen direncimi yitiriyorum. Ama nerde görülmüş güzel şeylere acı çekmeden ulaşılabildiği. Bu arada üzerimdeki fazla 20 kilonun sahibi kimse beni daha fazla delirtmeden geri alsın lütfen.
-Dün bir arkadaşla hayatın kısır döngüsü, anlamsızlığı, aynılığı, monotonluğu üzerine konuşurken kediciğin bu yazısını okudum. Telepatiye iyice inanır oldum. Ya da gökyüzünden sıkılhanlık mı yağıyor bugünlerde?
-Finansal göstergelermiş,analiz raporlarıymış, firma dereceleriymiş miş de miş…Bense kafayı kitaplar, kalemler, yazmak, okumak, güzel kokulu çaylar, kekler ve açmak istediğim kitapeviyle bozmuş durumdayım. Bugünlerde gözüm açıkken de hayal görür oldum.Bu iyi birşey,ama koca işsizken ben de bir uyarı falan almasam iyi olur. Biraz da işinle ilgili şeyler oku be cancağızım. Ama işimizde yetkin olmalıyız değil mi? Para kazanıyoruz burdan.
-Analitik bünyeye böyle madde madde yazmak iyi geliyor.Karmaşık düşünceler asker misali sıralanmış gibi.
-İyi bir endokrinoloji uzmanı arıyorum Bursa’da. Triod, inüsilin direnci vb konularında uzman biri.Doktorumu değiştirme kararı aldım. İnsan doktorlar konusunda kime güveneceğini bilmiyor. Doktoruna güvenmeyince de tedaviye de inanmıyorsun.Belki de plasebo etkisi gerçektir.
-Cumartesi günü canım deli gibi Türk filmi izlemek istedi, Türkan Şoray, Ediz Hun, Hülya Koçyiğit, Engin Çağlar, Göksel Arsoy, Tarık Akan’ın oynadığı bir film bulurum gülerim oynarım, biraz ağlarım, hüzünlenirim diyerek tüm kanalları gezdim, şansıma bir tane bile çıkmadı. Bilgisayardan izlerim dedim, daha açar açmaz poposuyla beni yan yan bilgisayarın başından itip, koltuğa yerleşen ve hemen oyun sitesi açan 116 cm boyunda bir ev cini tarafından sabote edildim. Eski Türk filmleri bana çocukluğumun huzurlu zamanlarını hatırlatıyor, o huzura sığınmak istedim belki de.
-Pazar akşamı sevgili Leylak Dalı’nın hediyesi Firüzan’ın Sevda Dolu Bir Yaz kitabına başladım. Bu kitap benim eski Türk filmi izleme arzuma evrenin bir yanıtıydı sanki.Okurken sanki yazarın kelimeleri canlanıyor ve bahçesiyle, balkonuyla, kahramanların kıyafetleriyle o benim sevdiğim Türk filmlerindeki köşk dekoru, eski dönem insanları, şarkılar gözümde canlanıyor, mimoza ağçalarının kokusu, beyaz sabun ve lavanta kokusu burnuma doluyor.
-Dün akşam once ev ciniyle Çılgın Dostlar 2’yi izledik. Ailecek gülmekten yerlere yattık. Ben özellikle ayının yer halısı olduğu sahneye bayıldım. Film bitince oğluş biraz bilgisayarda oyun oynamak istedi, ben de şirinliğine dayanamayıp izin verdim. Kanallar arası dolanırken Kanaltürk’te Monte Cristo Kontu filmine rastladık. Uzun zamandır televizyonda keyifli bir film izlememiş biri olarak dur dedim eşime, izleyelim. Filmin kahramanının hapishanede olduğu bölümdeydi, filmin devamını ve sonunu bilmemize rağmen keyifle izledik. Filmi izlerken küçükken okuduğum kitap gözümde canlandı. Koyu yeşil bir çerçevesi olan ciltli bir kitaptı. Üzerinde bir tekneyle denizden kıyıya çıkmaya çalışan bir adam resmi vardı. Monte Cristo Kontu’nu çocukken okumayan kimse var mıdır? Diye geçirdim aklımdan. Filmi izlerken çocukluğumun pazar günlerinin o sıcak huzuruyla doldum.
-Tüm gün ev işi yapmanın yorgunluğu ve temizlik nedeniyle oturmaya gelmek isteyen arkadaşımı kabul etmemenin verdiği sıkıntıyla yatağıma girdim dün gece, kendi sıkıntılarımı çok düşünüp abarttığımı, bu kadar kendime dönük olduğum için bencil olduğumu düşündüm sonra. Bugün beyin ameliyatı olacak biri için dua ettim sonra. Yağmur yağarken gök kapıları daha açık olurmuş diye duymuştum bir zamanlar. Dışarda şakır şakır yağmur yağarken, Allah’tan onu ailesine bağışlamasını diledim. Sonra da eşim için hayırlı bir iş ve tekrar Firuzan’ın o çocuk kahramanların gözüyle anlattığı sevda dolu yazların içine daldım.
-Bugün sabah işe eşim bıraktı, öğle yemeğini yanımda getirdim. Yemek poşetiydi, oğluşun çantasıydı derken çantamı evde unutmuşum.Eşim lazım olur diye para verdi.Çantasız eksik hissettim kendimi, cüzdan,telefon hepsi evde. Biraz da özgür hissettim telefonsuz. Cep telefonu bence insanın mahremiyetini elinden alan birşey.Her an ulaşılabilir olmak çok iyi değil bence.
-Aburcuburlara veda etmiştim ya, hala yakamı bırakmamakta direniyorlar. Dostça ayrılalım diyorum ben, ama beni ayartmak için olanca güçlerini harcıyorlar. Dün Çılgın Dostlar’daki vahşi hayatı seçen evcil kopeğin kopek kurabiyeleri için kendiyle yaptığı savaş gibi ben de bazen direncimi yitiriyorum. Ama nerde görülmüş güzel şeylere acı çekmeden ulaşılabildiği. Bu arada üzerimdeki fazla 20 kilonun sahibi kimse beni daha fazla delirtmeden geri alsın lütfen.
-Dün bir arkadaşla hayatın kısır döngüsü, anlamsızlığı, aynılığı, monotonluğu üzerine konuşurken kediciğin bu yazısını okudum. Telepatiye iyice inanır oldum. Ya da gökyüzünden sıkılhanlık mı yağıyor bugünlerde?
-Finansal göstergelermiş,analiz raporlarıymış, firma dereceleriymiş miş de miş…Bense kafayı kitaplar, kalemler, yazmak, okumak, güzel kokulu çaylar, kekler ve açmak istediğim kitapeviyle bozmuş durumdayım. Bugünlerde gözüm açıkken de hayal görür oldum.Bu iyi birşey,ama koca işsizken ben de bir uyarı falan almasam iyi olur. Biraz da işinle ilgili şeyler oku be cancağızım. Ama işimizde yetkin olmalıyız değil mi? Para kazanıyoruz burdan.
-Analitik bünyeye böyle madde madde yazmak iyi geliyor.Karmaşık düşünceler asker misali sıralanmış gibi.
beraber film izleyip gülmenize çok mutlu oldum. ;))
YanıtlaSilyine gülümseyerek okudum yazdıklarını.
tatlı talı yazıyorsan, napayım:))
Sağol, mesaj alındı.
YanıtlaSilAmeliyat ertelendi ama duan gereken yere ulaşmıştır, dilerim tutar.
Bu yazıyı ve keyifli olmanı sevdim, hep böyle ol e mi:))