6 Ocak 2011 Perşembe

kendime acıma seansı-yazdım bitti


Aynadaki aksimden nefret ediyorum. Dün akşam öylesine sinirli, öylesine gergindim ki kendimi aynada görmeye dayanamadım. Öfkemi içimi atıp bastırmak ya da oğluma, eşime bağırıp durmak yerine yorulana kadar yastığımı yumrukladım, sonra da hüngür hüngür ağladım. Ağlarken uyumuşum. Elimde iki kitap biri Kredi Derecelendirmesi ve Finans diğeri İnsan Ruhuna Yöneliş okumak istediğim ve ilgimi çeken İnsan Ruhuna Yöneliş, okumam gerekense Kredi Derecelendirmesi ve Finans kitabı. Rüyamda yine psikoloğumu gördüm, gideyim de biraz dinlesin beni. Sabah kalktığımda kendime sordum bugün neyi seçiyorsun mutlu olmayı mı yoksa tüm gün somurtup kendine acımayı mı? İçimdeki ses mutlu olmayı dedi. O yüzden şimdi buraya yazıp zehirimi akıtıyorum, sonra gülümsüyorum. Mutluyum aynaya bakmadığım sürece. Yaklaşık 10 gün once saçlarımı kestirdim, kuaför o kadar iğrenç kesti ki diplerinin açıklığı tamamen ortaya çıktı, dün akşam makası elime alıp aralardan yol yol kesesim geldi. Zaten tuttuğunda eline pek saç gelmiyor o kadar kısa yani. Bir ara tamamen kazıtayım da kurtulayım diye geçirdim içimden. Doktorlar herhangi bir hormonal sorun bulamazken niye ben giderek kelleşiyorum. Nil Gün’ün Geçmişin Gölgeleri kitabında saç dökülmesi sorunu yaşayan bir kadınla ilgili şöyle bir yorumu var. Kadın kendini kadın olarak hissetmek istemediği ve kadınlığından utandığı için kadınlığın simgesi olan saçları dökülüyor. Benim de saçlarım üniversite döneminde dökülmeye başladı, ama oğlumun doğumundan sonra çok arttı. Bugünlerde yastığın üzerinde yine çok sayıda saç var.

Mavi yazma tez solar aney, ciğerimi dağlama çalıyor şu anda. Ağlama yar diyor. Ağlıyorum kendime, kendi güzellik algıma. Beynim saç ya da kilo önemli değil, sen güzel bir kadınsın derken yüreğim aynadaki aksimden tiksiniyor. Tartılmaya korkar oldum, kısacık saçlarım ve aydede gibi tostoparlak yüzümle yeni yılda çekilen fotoğraflarda 50 yaşın üzeri yaşamdan yılmış klasik ev kadınları görünümüm var. Neredeyse üniforma gibi üzerimdeki kıyafetler kirlenene kadar aynı şeyleri giyiyorum. Hiç makyaj yapmıyorum, oje sürmüyorum.Sabahları nemlendiricimi bile sürmeye üşenir oldum. Ciddi ciddi peruk almayı düşünüyorum. Dün dünya kadar abur cubur yedim. Sözde dikkat edecektim, ama moralimi bozacak en ufak olayda kendimi bir gofret paketini açarken ya da kuruyemiş yerken buluyorum. Eşim hala bir iş bulamadı, ailesininin baskısı nedeniyle sıkıntı içinde, 6 yaşındaki oğlum nedeni ruhsal sıkıntı olan gül hastalığı olmuş. Dün akşam evde küçük çaplı bir öfke patlaması yaşadım. Herkesin benim ilgime ihtiyacı var, bense… Öf ya yazmayacağım artık.Bugün akşam kuaföre gidip kaşlarımı aldırayım bari.

4 yorum:

  1. Hepimiz zaman zaman yaşıyoruz böyle kendimize, aynalara küsmeyi, saçlarımızın döküldüğü yastıkları dövmeyi, hatta dişlerimizi sıkmaktan kırmayı...Sonra kanser hastası, tedaviden saçları dökülmüş ama hayata umutla bağlı saçlarını hiç dert etmeyen, spastik oğlunu iki güçsüz eliyle kaldırmaya çalışan ama yüzü herşeye rağmen gülebilen, hayatını paylaştığı can yoldaşını uğurlamış yalnız insanları görünce şükrediyor haline insan.Badem yağı sürüver gitsin.

    YanıtlaSil
  2. Toplam harcadığın emeğin kendin için harcanan kısmını gözden geçirmen gerekiyor sanırım. Mesela saçların için en son ne yaptın? Onları hiç şımarttın mı?

    YanıtlaSil
  3. Offf hayat neden bazen bu kadar üzerimize gelir ki?

    YanıtlaSil
  4. canım ne olurbu kadar yıpratma kendını herşey malesef ki elde olmayan sebeplerden dolayı olacağına varıyor ...umarım en kısa zamanda herşey sizin için yoluna girer :))sevgiler...

    YanıtlaSil