e. ile sabah yürüyüşüne çıkmışız, halbuki biz genelde akşam iş çıkışı evimize giderken yürüyoruz. yine o tarz bir yürüyüş tempomuz var.yürüdüğümüz yer yeşillikler içinde bir alan. birden gözümüz gökyüzüne kayıyor. gündüz vakti iki muhteşem ve kocaman baykuş kocaman kanatlarını açmış uçuyorlar, sırtlarında da yolcu olarak yavru baykuşları var. arkadaşım birden çok mutlu oluyor ve parendeler atmaya başlıyor, sonra kendini hemen yanıbaşımızdaki çimenlik yardan aşağıya bırakıp yuvarlanmaya başlıyor. keyifle başladığı bu yuvarlanmada duramadığını farkendince birden panik oluyorum ve aşağıya doğru bir adım atıyorum. çimenlerin arası ıslak ve çamurlu, ayağım kayıyor, arkadaşım yuvarlanmaya devam ediyor ve birden bir erkek onu yakalayıp kolayca yukarı çıkarıyor. ikimizin de elinden tutup bizi düzlük yola çıkarıyor. arkadaşımla eve gidip işe gitmek için hazırlanmak üzere ayrılıyoruz.
ormanlık bir alanın kenarında müstakil bir evim var. dış demir kapının açık olduğunu görüyorum. aklımdan içeri tilki falan girer niye bu kapıyı açık bırakmışlar ki diye geçiriyorum. yukarı çıktığımda oğluşuma bakıyorum.annemle sarılmışlar, uykunun en tatlı yerindeler. sonra kendi odama gidiyorum. üzerimi değiştirirken ortalıkta uçuşan övez tarzı minik böcekleri yüzümden kovalıyorum, kulağıma kurbağa sesi geliyor kafamı kaldırıyorum, duvarla tavanın kesiştiği noktada minik yeşil bir kurbağa var. allah allah bu kurbağa da nerden gelmiş diye şaşırken yerle duvarın birleştiği yerden birden kırmızı bir yılan süzülüyor içeri. çığlıklar atarak anneme sesleniyorum.annem geliyor elimize sert bir terlik alıyoruz. yılan bir bukalemun gibi süründüğü cismin rendini alıyor. bize saldırmıyor, ama biz ısrarla onu öldürmek istiyoruz. terlikle kafasını ezmeye çalışıyoruz. yılan öldü ve ben uyandım. yine işe geç kaldım.
Rüyalar ülkesi dünya üzerindeki en ilginç ülke bence. Beynin oyunları gibisi yok...
YanıtlaSil