29 Haziran 2010 Salı
bedii usta ve oip
konuyu balla bağlayalım ve ideal ve olunmamız istenen türk ailesi ile bizden ve olduğumuz türk ailesi kavramına bir bakalım.hey oip be sen benim aklımı nerelerden nerelere sürükledin.güldürgeç kadın sen çok yaşa emi! :))
28 Haziran 2010 Pazartesi
bilinmeyen ada
bilinmeyen adanın öyküsü (jose saramago)
kendinin dışına çıkmak...
kendinin dışına çıkmak...
kendinin dışına çıkmak.
25 Haziran 2010 Cuma
güne dair
yüreğimi zihnimi gökyüzündeki kara bulutlardan daha koyu bir siyahlık sarmışken küçücük bir ışıkla kalbimin üzerindeki ağırlık biraz azaldı.
bugün cuma, kendime ve herkese güzel bir hafta sonu diliyorum. uzun zamandır hiç kitap okumuyorum. kara kitap'a başladım tekrar.belki 17 yıl önce okuduğum kadim dostum üzerimdeki ağırlığı alır dedim,ama boğaz'ın suları çekildi,rüya galip'i terk etti ve ben orda kaldım.bu hafta sonu kitabımın içinde kaybolmak istiyorum.keşke sihirli birşey olsa ve ben iki gün kara kitap'da dolansam,kimse nereye kaybolduğumu anlamasa.söz pazartesi günü dönerim.
23 Haziran 2010 Çarşamba
süveyda
Eskiden yüreğin ortasında bulunduğu sanılan siyah nokta,
Yani mecazi anlamda bir gizli niyet, bir duygu ve düşün
Ve bitkibiliminde tohumun içindeki o itici güç sürgün.
Yoklayın kendinizi şimdi hepiniz sonra söyleyin bana;
Nedir yüreğinizdeki siyah nokta, gizli niyet: süveyda?
Metin Altıok
sevinç
dün oğlum bana ilk kez ben sormadan ve durup dururken "anne seni çok seviyorum" dedi.
şaşırdım ve sevindim.
22 Haziran 2010 Salı
evlat
geçen hafta sonu izlemiştim bu filmi.film bitti ve sanki boğazıma birşeyler düğümlendi göğsüm daraldı.
bir baba,oğlunu hiç görmemiş çalışmaya gittiği yurt dışında hapse düşmüş ve oğlu 6 yaşına geldiğinde köye geri dönmüş.ben filmi izlemeye başladığımda bir cenaze sahnesi vardı.umut'un annesinin cenazesi.çocuğun mezara kapanıp ağlayışı içimi dağladı ve filmi izleyip izlememek konusunda kararsız kaldım.hadi dedim kızım kaçamazsın üzüntüden izle.
çocuk babasına elini uzatıyor ve tanışıyorlar
-merhaba ben umut
-ben de yılmaz
umut köyün ortasında düşüp bayılıyor,anlaşılıyor ki umut kan kanseri.allah'ım hiç mi mutlu olamayacak bu insanlar.para da yok.yaşama hakkın paran kadar bu ülkede.sonra ne mi oluyor yılmaz oğlunun yaşaması için kalbini satıyor.yani çocuğu için bilerek ölüyor.
çocuklarımız herşeyimiz.oğlum benim dünyamdaki en güzel şey.bir anne olarak çok üzgünüm.haberleri izleyemiyorum hiç.ben bir erkek çocuk annesiyim ve evladını hiç uğruna kaybeden anaların ağıtları yüreğimi dağlıyor.insan hayatı bu kadar ucuz olmamalı.terörle savaşılacaksa uzman askerler savaşmalı.haberleri izlemiyorum, oğlum şehitleri görmesin görüp de anne asker olunca ben de ölecekmiyim diye sormasın diye?
21 Haziran 2010 Pazartesi
oyun
15 Haziran 2010 Salı
güzel şeyler
bu güzel düşünceyi hayata geçiren ve nehir'den haberdar olmamı sağlayan güzel insan,süper anne ve süper kahraman oip teşekkür ederim sana.seninle hayata bakışım değişiyor.tişörtüm bana bol geldi,yupiiiiii normalde xl giyiyorum,alırken olur mu diye düşünmüştüm,ama bol geldi.o kadar da topik değilmişim sevindirik oldum. :))) aşağıdaki iç karartıcı yazıdan sonra güzel birşeyler yazmak istedim.hayatta eğer siz çaba harcarsanız güzel şeyler oluyor.oipcim kıyıya vuran yüzlerce denizyıldızından birini alıp denize geri fırlattın,o deniz yıldızı için çok şey farketti.
öffsss
Bu kadar yorgunluğun üstüne dün bir de iş yerindeki klimalarımız bozuktu eve gidip duş alıp yatmayı planlarken arkadaşım aradı,akşama bursa festivali kapsamında bir konsere gideceklermiş üç yaşında bir oğulları var bakacak kimseleri olmadığı için bakıp bakamayacağımı sordu.tabi ki memnuniyetle bakarım dedim.bu duruma benim oğluş pek memnun olmadı,çünkü hem kendinden küçükleri pek sevmiyor hem de bu küçük yer cücesine allah fazladan enerji vermiş.yaramaz değil de korkusuz ve kendine fazla güvenen bir çocuk.annesiyle babası getirip bıraktılar yer cücesini,bıdıkla biraz oynadılar,sonra benim bıdık sıkıldı ve yer cücesi kendi kendine itfaiyecilik oynamaya başladı.eşim oyalansın diye yere sofra bezi serdi ve oğluşla bezelye temizlemeye başladılar,ben o arada tuvalete gitmiştim,bir çıktım ne göreyim oğluş tek başına bezelye temizliyor,yer cücesi kendi başına oynuyor,salonun balkon kapısı açık,koca bey’de oturma odasında facebook’da nasıl sinirlendim anlatamam.çocuk zaten küçük ve hareketli, bir de emanet ya balkona falan çıksa.neymiş ben sıcaktan sinirleniyormuşum hadi parka gidelim dedi,gittik parka.yer cücesi koşarken betona kapaklanmasın mı hemen kaldırdım,sarıldım öptüm sustu,çok fazla da ağlamadı sonra da parkta güzel güzel oyandılar.eve gelince ellerini yüzlerini yıkadım ne göreyim ufaklığın dizleri ve alnı hafif soyulmuş.hemen krem sürdüm,ama kendimi çok kötü hissettim ve anladım ki ben ikinci bir çocuğa falan bakamam.
geçen gün oğluma sormuştum,anneceğim kardeşin olsun mu demiştim.cevabı şu:ee olucak ya zaten,sen hamile değil misin?kocaman göbeğin var.ben dumur.çocuk haklı tabi doğum yaptıktan sonra hiç kilo veremedim ki 80 kiloyla doğum yaptım hala 80 kiloyum.
bu aralar koca beye yine sinirim,vurdum duymazlığı,aymazlığı,dağınıklığı beni sinir ediyor.zaten annem burdaydı gergindim bir de o üstüne tuz biber oluyor.neyse ki bugün seyahate gitti,yoksa hırlamaya devam edebilirdim.annemin sürekli eleştiren hiç birşeyi beğenmeyen tavrı da beni çok huzursuz ediyor.ben hiç birşeyi yapamam,bilmem,o herşeyin en iyisini doğrusunu bilir,büyümeme bir türlü izin yok. o yokken ben nasıl yaşıyorsam.sen bir şeyi onun yaptığından farklı yapıyorsan hatalı yapıyorsundur.maalesef kocamda aynı tip bir insane.kişi hayatına ebeveynlerine benzer kişileri çekermiş ben de öyle yapmışım.babam kadar beceriksiz,annem kadar eleştirel bir insanla evlenmişim.evde hiçbir işe elini sürmüyor beyefendi.hafta sonları evi de otel olarak kullanıyor.evde bulunduğu sure içinde ise bu aralar facebook’da.benimle ilgilenmek ya da başbaşa birşeyler yapmak gibi bir kaygısı ise hiç yok.hem bizim öyle başbaşa birşeyler yapma gibi bir lüksümüz yok çünkü çocuğumuz var.millet bakacak kimsesi yokken birlikte birşeyler yapma çabasında benim ki benim ayarladıklarımı bile kabul etmiyor.çok yalnız hissediyorum kendimi.kadın olmak nasıl birşey zaten bilmiyorum,öğrenmeye de fırsatım yok.hep çocuk olarak kalacağım.itaatkar çocuk.böylece annem,babam,eşim hepsi mutlu olacak.
14 Haziran 2010 Pazartesi
ağustos böceği ile karınca
Bildiğimiz hikayenin, yeni versiyonu.
Çin versiyonu
Karınca bütün yaz çalışır evini, yiyeceklerini hazır eder.
Ağustos böceği de yan gelir yatar ve karıncayla alay eder, vur patlasın çal oynasın yazı geçirir.
Ve kış gelir...
Karınca sıcacık yuvasında karnı tok bir şekilde kışı geçirirken, ağustos böceği açlık ve soğuktan iki gün sonra ölür.
Fransa versiyonu
Karınca bütün yaz çalışır evini, yiyeceklerini hazır eder. Ağustos böceği de yan gelir yatar ve karıncayla alay eder, vur patlasın çal oynasın yazı geçirir.. Ve kış gelir...Karınca sıcacık yuvasında karnı tok bir şekilde sıcacık kışı geçirmeye hazırlanırken kapı çalar. Bakar elinde bavulu ağustos böceği; - N'aber aptal komşum?, Ben kışı geçirmek için Karaib Adaları'na gidiyorum da, bir isteğin var mı sorayım dedim. Hadi bana eyvallah.
Türkiye versiyonu
Karınca bütün yaz çalışır evini, yiyeceklerini hazır eder. Ağustos böceği de yan gelir yatar ve karıncayla alay eder, vur patlasın, çal oynasın yazı geçirir. Ve kış gelir... Karınca sıcacık yuvasında karnı tok bir şekilde kışı geçirirken, ağustos böceği bir basın toplantısı düzenleyerek, "Etrafta onca aç ve üşüyen varken, karıncalar nasıl bir vurdum duymazlıkla sıcacık yuvalarında yaşayabiliyorlar" diye olayı kamuoyunun vicdanına sunar. ATV, KANAL D, STAR, HABERTÜK, SHOV ve bir çok gazete zavallı aç ve açıktaki ağustos böceği ile karnı tok sırtı pek karıncanın resimlerini yan yana yayınlayarak tarafları tartışmaya davet eder. Türkiye olayın şokunu yaşamaktadır. Nerededir bu devlet? YBKD (Yeşil Böcekleri Koruma Derneği)'nden bir temsilci VAKİT, AKİT, ZAMAN, YENİŞAFAK, SAMANYOLU, 24, ÜLKE TV'ye giderek 30 yıldır çektikleri sefaletin tek nedeninin sırf yeşil renkli olmalarından kaynaklandığını anlatır. Dünyanın en tanınmış Nobel adayı, yazarımız Orhan PAMUK ve tanınmış aydınlarımız olayı Avrupa düzeyinde protesto ederek Türkiye'yi kınarlar. Konu Bakanlar Kurulu'nda tartışmaya açılır ve Başbakan TGRT ve SAMANYOLU TV'ye verdiği özel demecinde "Daha önceki hükümetler tarafından bunca yıldır sorunları göz ardı edilen değerli ağustos böceği kardeşlerimizin bundan böyle huzur ve refah içerisinde yaşamaları için gerekenler yapılacaktır" der.
Diğer yandan Reha MUHTAR karıncayı canlı yayına çıkararak, "Ey karınca!, kendi reklamını yapmak için zavallı bir ağustos böceğinin içler acısı durumundan yararlanmaya utanmıyor musun?" diye bir güzel haşlar.
Ertesi akşam TEKE TEK'te ise "Ağustos böceğinden yürüttüğün para ve yiyecekleri nerede akladın, öt çabuk" diye Fatih ALTAYLI' dan bir güzel dayak yer.
TARAF talimat üzerine bundan bir haber yapar. "Bunun tek suçlusu TSK...",
"... belgeli Böcek Harekâtı / Senaryosu / Sendromu / Fiyaskosu / Cuntası / İhtilali / Planı /..." diye , balon uçurur.
Karınca en sonunda çareyi yurtdışına kaçmakta bulur...
Ve Ağustos Böceği onun evine yerleşir, yiyeceklerine konar, eşyalarının üzerine yatar ve refah içerisinde GÜL… gibi yaşar gider.
10 Haziran 2010 Perşembe
beynime exel öğreten çip takılsın
öffff çok aptalmışım.sabahtan beri uğraşıyorum,meğer ne kolaymış.bu exel'i detaylı öğrenmem gerek.
9 Haziran 2010 Çarşamba
anket
anketimiz şu; benim şu yazımda anlattığım "ada kitabevi"me gelseniz hangi renk sandalyede oturup, hangi müzik eşliğinde hangi kitabı okurdunuz.
ada'ya buyrun kahveler benden. :))) (kahvenizin yanında ne alırdınız?)
8 Haziran 2010 Salı
hayal
ben bir kırtasiye canavarıyım.defterler,kalemler,silgiler....kendimi bir giyim veya kozmetik mağazasında değil de bir kırtasiye veya kitapçıda kaybedebilirim.geçen gün oğluşla korupark'a gittik bir baktım alt katta notebook diye bir mağaza açılmış.ikimiz de sevinçten çığlık atmışız.çeşit çeşit kalemler,defterler kendimi kaybetmişim.
en büyük hayalim de eski bahçeli bir köşkü alıp restore ettirip bahçesine tahta masa ve sandalyeler atıp içinde kırtasiye malzemeleri ve kitap satmak,aynı zamanda da aromalı çaylar,kahveler ve ev yapımı çeşit çeşit kurabiyelerle misafir ağırlamak.kitap almaya gelenler önce kitapları biraz okuyup sonra alsınlar istiyorum.evin en büyük odası da kütüphane olacak.yani insanlar kitapları ödünç alıp okuyup geri getirebilecekler.bornova'da üniversitenin orda yetiştirme yurdunun bahçesindeki eski binayı restore edip kafe gibi bir yer açmışlar.ben üniversitedeyken orası harabe bir yerdi ve ben o zamanlar bile oraya sahip olma hayali kurardım.kocaman bahçesi olan eski bir köşk. :))) bahçedeki masa ve sandalyelerde ege köy kahvelerindeki tahta masa ve sandalyelerin renklileri olacak.kimisi gök mavisi,kimisi alev kırmızısı.isteyen masayı gönlüne göre boyayabilmeli.fonda yumuşak,hafif müzikler. bergamutlu mis kokulu çay ince belli çay bardağında.çeşit çeşit şık fincanlarda türk kahvesi,aromatik filtre kahveler,yazın zencefilli limonata,ellerimle yaptığım minik kekler,un kurabiyeleri.
hayal et ve gerçekleşmesi için ilk adımı yazarak at.
+18-genel okuyucu dışı
blog yardımı
bu arada ben hala link vermeyi beceremiyorum.
öfff ya basit bir dille bana kim yardımcı olur?
yaparım,yapıyorum.
7 Haziran 2010 Pazartesi
yapamadığımız
Bülent Ecevit
duygu,düşünce...
evet geçmişe dair sözler,yerler ve görüntüler değil o anın bize yaşattığı hismiş aklımızda kalan.bu cümle sonrası düşündüğümse düşünceler mi duygulara neden olur yoksa duygularımız mı düşünceleri yaratır.
yani bugün kendimi çok kötü hissediyorum düşüncesiyle mi başlar berbat hissetme duygusu yoksa önce hisseder sonra düşünürmüyüz?
yaşlanmak
4 Haziran 2010 Cuma
haziran 2010
ya da kimsenin söylemediği bir şarkı yazabilirsin.
ya da daha önce hiç yapılmamış bir şey yapabilirsin.
Kayıp ya da eksilmiş misin?
Bir yap-boz gibi mi hissediyorsun kendini?
Eksik parçanı bulamadığın.
O zaman gördüğün bir şeyin resmini çek.
Gelecekte olacağın yerin.
Güneşe merdiven daya.
ya da kimsenin söylemediği bir şarkı yaz.
aak
sanki bana yazılmış bir mektup.
http://aydanatlayankedi.blogspot.com/2010/06/cuma-mektuplar.html
başım ağrıyor,gözlerim şiş,zihnim allak bullak.kafamı dağıtmaya çalışıyorum,ama beceremiyorum.
bir insan annesinin yaptığı enginar dolması ve yaprak sarmasını tıka basa yedikten sonra üstüne 9 tane çokomel yiyip,üzerine bir paket fındıklı 9 kat ve 1 tabak dolusu çekirdeği nasıl ve neden yer?bu sorunun cevabını bilmiyorum,sadece başım çok ağrıyor.
çoook güzel
2 Haziran 2010 Çarşamba
ordan burdan şurdan
iş çıkışı iyi geliyor bu yürüyüşler zihnim dinleniyor,günün stresi geçiyor. yürürken kafam daha iyi çalışıyor sanki.yarın beni yine yoğun bir gün bekliyor.şehir dışına çıkacağım neyse ki akşama evime döneceğim.koca bey zaten yok,bir de ben olmazsam bıdık huysuzlanır.izmir'den annemler geldi.onlara zaten şımarıyor,geceyi zehir eder.
her gün birbirinin aynı olarak gelip geçerken hayata kattığımız küçük hoşluklarla günü farklılaştırmaya çalışıyorum.
evelsi gün marketten altın çilek aldım ve tadına baktım,beğendim,yenilesi bir meyve.tek kötü yanı çok pahalı olması,türkiye'de daha çok yetiştirilmesini talep ediyorum.sulu sulu ve lezzetli,tadı tropik meyvelere benziyor.dün öğle tatilinde de ilk kez çitlembik kahvesi içtim.tadı kahveye pek benzmiyor,ama bn çitlembiğin tadını sevdiği için beğendim.çocukken yahyalı'da ourduğumuz evin yakınlarında bir çitlembik ağacı vardı onun başına toplaşıp ağacı talan ederdik.dut,iğde,ceviz,kiraz talan ettiğimiz diğer ağaçlardı.hele evin karşısında bir dut ağacı vardı, dutlar daha olmadan tepesine çıkar ve uzun bir süre inmezdik.hala inanırım ki bir dut ağacının yiyeni çoksa o ağacın meyvesi de çok oluyor.şimdi biz de oğluşu yakın çevredeki dut ağaçlarına götürüp dalından dut yedirmeye çalışıyoruz.ama artık her ağacın sahibi var ve hepsi bir ekonomik değer.neyse ki sahipsiz bir beyaz dut, bir de mor dut ağacı var.bilmiyorum belki de sahibi vardır,ama o da toplayıp satmaya gerek duymuyordur.
bu günlerde sık sık çocukluğum geliyor aklıma.çocukluğumun güzel anılarını tekrar hatırlamaya zorluyorum hafızamı.arka raflara sakladığı ozlu kutuları açmaya çalışıyorum.
neyse ben artık biraz kitap okuyup yatayım. ağaçkakan'a başladım.geçen akşam oğluş anne bana da oku dedi.artık onu uyuturken de ağaçkakan'ı okuyorum.bazı yerlerini sansürlüyorum,çünkü henüz öğrenmemesi gereken bazı kelimeler de var kitapta.hoşuma gidiyor benim okuduğum kitaba ilgi duyması.okuduğum sürece uyumaması ise hoşuma gitmiyor.çünkü bir süre sonra yüksek sesle okumaktan boğazım ağrımaya başlıyor ve küçük bey uyku saatini geçiriyor.
ne diyordum,evet ayacıklarım zonkluyor,kafam kazan gibi rüyamda çok karışık şeyler görebilirm ya da sızıp sabaha kadar deliksiz uyuyabilirim.hoş o biraz zor.çünkü babası olmadığı için küçük bey yanımda yatıyor.ben de bütün gece üstünü örtmekten deliksiz bir uyku çekemiyorum.bugünler de buna alıştı.koruyormuş beyefendi.pek inanmıyorum ama kedi gibi bana sokulup yatması da hoşuma gidiyor.sevgi arsızı.
tam isabet
http://olmadikislerpesinde.blogspot.com/2010/06/cekilissiz-kurasz-herkese-zayiflama.html
işte bu resimlerdeki hatun benim. :(((
tamam durdum,mesaj alındı.
1 Haziran 2010 Salı
:((
günlerdir yine deli gibi gofret,çilolata ve çekirdek yiyorum.
öffff ya...biri beni durdursun lütfen :(((((((((