bugün kafam kazan gibi,beynim işte o kadar yoruldu ki biraz da bedenim orulsun diye eve yürüyerek geldim.1,5 saatlik bir yürüyüşten sonra sonunda evime gelebildim.aslında yürüyüş yolu güzel,işlek bir cadde.yanımda yarı yola kadar bir arkadaş da var sohbet ede ede geliyoruz,ama benim ayaklar mahvoluyor.her seferinde diyorum,işyerine spor ayakkabı götüreyim diye ,ama unutuyorum.ayaklarım zonk zonk zonkluyor.dün de eve yürüyerek geldim hem de topuklu ayakkabıyla.79 kiloluluk bu koca beden topuklu ayakkabıyla 1,5 saat yürüdü.zavallı ayacıklarımın halini varın siz düşünün artık.
iş çıkışı iyi geliyor bu yürüyüşler zihnim dinleniyor,günün stresi geçiyor. yürürken kafam daha iyi çalışıyor sanki.yarın beni yine yoğun bir gün bekliyor.şehir dışına çıkacağım neyse ki akşama evime döneceğim.koca bey zaten yok,bir de ben olmazsam bıdık huysuzlanır.izmir'den annemler geldi.onlara zaten şımarıyor,geceyi zehir eder.
her gün birbirinin aynı olarak gelip geçerken hayata kattığımız küçük hoşluklarla günü farklılaştırmaya çalışıyorum.
evelsi gün marketten altın çilek aldım ve tadına baktım,beğendim,yenilesi bir meyve.tek kötü yanı çok pahalı olması,türkiye'de daha çok yetiştirilmesini talep ediyorum.sulu sulu ve lezzetli,tadı tropik meyvelere benziyor.dün öğle tatilinde de ilk kez çitlembik kahvesi içtim.tadı kahveye pek benzmiyor,ama bn çitlembiğin tadını sevdiği için beğendim.çocukken yahyalı'da ourduğumuz evin yakınlarında bir çitlembik ağacı vardı onun başına toplaşıp ağacı talan ederdik.dut,iğde,ceviz,kiraz talan ettiğimiz diğer ağaçlardı.hele evin karşısında bir dut ağacı vardı, dutlar daha olmadan tepesine çıkar ve uzun bir süre inmezdik.hala inanırım ki bir dut ağacının yiyeni çoksa o ağacın meyvesi de çok oluyor.şimdi biz de oğluşu yakın çevredeki dut ağaçlarına götürüp dalından dut yedirmeye çalışıyoruz.ama artık her ağacın sahibi var ve hepsi bir ekonomik değer.neyse ki sahipsiz bir beyaz dut, bir de mor dut ağacı var.bilmiyorum belki de sahibi vardır,ama o da toplayıp satmaya gerek duymuyordur.
bu günlerde sık sık çocukluğum geliyor aklıma.çocukluğumun güzel anılarını tekrar hatırlamaya zorluyorum hafızamı.arka raflara sakladığı ozlu kutuları açmaya çalışıyorum.
neyse ben artık biraz kitap okuyup yatayım. ağaçkakan'a başladım.geçen akşam oğluş anne bana da oku dedi.artık onu uyuturken de ağaçkakan'ı okuyorum.bazı yerlerini sansürlüyorum,çünkü henüz öğrenmemesi gereken bazı kelimeler de var kitapta.hoşuma gidiyor benim okuduğum kitaba ilgi duyması.okuduğum sürece uyumaması ise hoşuma gitmiyor.çünkü bir süre sonra yüksek sesle okumaktan boğazım ağrımaya başlıyor ve küçük bey uyku saatini geçiriyor.
ne diyordum,evet ayacıklarım zonkluyor,kafam kazan gibi rüyamda çok karışık şeyler görebilirm ya da sızıp sabaha kadar deliksiz uyuyabilirim.hoş o biraz zor.çünkü babası olmadığı için küçük bey yanımda yatıyor.ben de bütün gece üstünü örtmekten deliksiz bir uyku çekemiyorum.bugünler de buna alıştı.koruyormuş beyefendi.pek inanmıyorum ama kedi gibi bana sokulup yatması da hoşuma gidiyor.sevgi arsızı.
iş çıkışı iyi geliyor bu yürüyüşler zihnim dinleniyor,günün stresi geçiyor. yürürken kafam daha iyi çalışıyor sanki.yarın beni yine yoğun bir gün bekliyor.şehir dışına çıkacağım neyse ki akşama evime döneceğim.koca bey zaten yok,bir de ben olmazsam bıdık huysuzlanır.izmir'den annemler geldi.onlara zaten şımarıyor,geceyi zehir eder.
her gün birbirinin aynı olarak gelip geçerken hayata kattığımız küçük hoşluklarla günü farklılaştırmaya çalışıyorum.
evelsi gün marketten altın çilek aldım ve tadına baktım,beğendim,yenilesi bir meyve.tek kötü yanı çok pahalı olması,türkiye'de daha çok yetiştirilmesini talep ediyorum.sulu sulu ve lezzetli,tadı tropik meyvelere benziyor.dün öğle tatilinde de ilk kez çitlembik kahvesi içtim.tadı kahveye pek benzmiyor,ama bn çitlembiğin tadını sevdiği için beğendim.çocukken yahyalı'da ourduğumuz evin yakınlarında bir çitlembik ağacı vardı onun başına toplaşıp ağacı talan ederdik.dut,iğde,ceviz,kiraz talan ettiğimiz diğer ağaçlardı.hele evin karşısında bir dut ağacı vardı, dutlar daha olmadan tepesine çıkar ve uzun bir süre inmezdik.hala inanırım ki bir dut ağacının yiyeni çoksa o ağacın meyvesi de çok oluyor.şimdi biz de oğluşu yakın çevredeki dut ağaçlarına götürüp dalından dut yedirmeye çalışıyoruz.ama artık her ağacın sahibi var ve hepsi bir ekonomik değer.neyse ki sahipsiz bir beyaz dut, bir de mor dut ağacı var.bilmiyorum belki de sahibi vardır,ama o da toplayıp satmaya gerek duymuyordur.
bu günlerde sık sık çocukluğum geliyor aklıma.çocukluğumun güzel anılarını tekrar hatırlamaya zorluyorum hafızamı.arka raflara sakladığı ozlu kutuları açmaya çalışıyorum.
neyse ben artık biraz kitap okuyup yatayım. ağaçkakan'a başladım.geçen akşam oğluş anne bana da oku dedi.artık onu uyuturken de ağaçkakan'ı okuyorum.bazı yerlerini sansürlüyorum,çünkü henüz öğrenmemesi gereken bazı kelimeler de var kitapta.hoşuma gidiyor benim okuduğum kitaba ilgi duyması.okuduğum sürece uyumaması ise hoşuma gitmiyor.çünkü bir süre sonra yüksek sesle okumaktan boğazım ağrımaya başlıyor ve küçük bey uyku saatini geçiriyor.
ne diyordum,evet ayacıklarım zonkluyor,kafam kazan gibi rüyamda çok karışık şeyler görebilirm ya da sızıp sabaha kadar deliksiz uyuyabilirim.hoş o biraz zor.çünkü babası olmadığı için küçük bey yanımda yatıyor.ben de bütün gece üstünü örtmekten deliksiz bir uyku çekemiyorum.bugünler de buna alıştı.koruyormuş beyefendi.pek inanmıyorum ama kedi gibi bana sokulup yatması da hoşuma gidiyor.sevgi arsızı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder