tag:blogger.com,1999:blog-29680636835690516052024-02-19T08:17:24.069+03:00kara kitapFarzet ki, yazdıklarımı anlayabildin ... Ya anlayamadıkların?kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.comBlogger765125tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-991362925328908342018-01-04T09:38:00.001+03:002018-01-04T09:55:02.401+03:00AYAK SESLERİ<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhIRXAbn9mCYzs4Ts5g1Q5ZkMVh4-qmn9Sbj7JAZV_1WwG2fhXmvZZpHmQ2qsi6WmTkVJolAeoA2YHhrnzo06sTsmdU2vjxnJMDt6vZ1W7o9KbkWL9CVguo_7AOT_rEu7u53VG3EwIz3A/s1600/IMG-20171219-WA0012.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhIRXAbn9mCYzs4Ts5g1Q5ZkMVh4-qmn9Sbj7JAZV_1WwG2fhXmvZZpHmQ2qsi6WmTkVJolAeoA2YHhrnzo06sTsmdU2vjxnJMDt6vZ1W7o9KbkWL9CVguo_7AOT_rEu7u53VG3EwIz3A/s320/IMG-20171219-WA0012.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: "calibri";"></span> </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">AYAK SESLERİ<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Çalan alarmın sesiyle gözlerini açtığında gördüğü şey
kocaman bir karanlıktı. Yatağın içinde kedi gibi gerneşip esneyen kaslarının, çıtırdayan
kemiklerinin sesini dinleyerek gülümsedi. Bedeninin yaptığı sabah müziğinden
hoşnut kalmıştı.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yavaşça doğrulup
yatakta oturdu. Ayaklarını yere koyup koymama konusunda kararsız kaldı. Kendini
beton zeminin soğukluğuna hazır hissettiğinde ayağa kalktı. Ayak tabanlarından
sırtına doğru bir ürperti yayıldı. Ağır adımlarla banyoya gitti ve ışığı açtı.
Lambadan gelen ışık gözünü aldı. Gözlerini kısarak el yordamıyla lavaboyu
buldu. Musluğu açıp akan suya baktı. İşte gün başlıyor. Hazır mısın? Avucunu
suyla doldurup buz gibi suyu yüzüne çarptığında gözlerini kocaman açtı. Bu sene
havalar çok soğuk gidiyordu. Zaten rutubetli olan bodrum katı evi yağan kar ve
yağmurlarla mağaradan farksız olmuştu.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kiler
ve odunluk olarak kullandığı odaya gidip kucağını odunla doldurdu. Oturma
odasına gelip tek eliyle sobanın üst kapağını açtı ve odunları simetrik bir
şekilde sobanın içine yerleştirdi. Sobanın yanındaki kovadan bir çıra alıp
kibriti çaktı ve çırayı yaktı. Yanan çıranın kokusu tüm odayı sardı. Bir süre
çıranın ateşini izledikten sonra üşüdüğünü hissedince aklına odunlar geldi.
Çırayı odunların arasına yerleştirip küçük alevin giderek büyümesini izledi.
Çıplak ayakları betonun bütün soğuğunu bedenine çekerken dış kapıya yöneldi. Kapının
dürbününden bakıp etrafta kimseler olmadığına emin olunca yavaşça kapıyı açıp
kapıcının kapı koluna astığı ekmeği aldı ve hızlıca kapıyı kapattı. Uzun
yıllardır kapıcı Hasan Efendi dışında kimseyi görmemiş, kimseyle konuşmamıştı.
Dünyayla tek bağı Hasan Efendi’ydi. Onunla bile konuşmak zor geliyordu kimi
zaman. Ekmek poşeti elinde, bu sabah Hasan Efendi’ye günaydın demek zorunda
kalmamış olmanın verdiği huzurla mutfağa doğru adımlarını hızlandırdı. Her
sabah yaptığı gibi önce ocağa çayı koydu. Buzdolabından peynir, zeytin ve vişne
reçelini çıkardı, yan yana tepsiye yerleştirdi. Ekmeği ince ince dilimleyip iki
dilimi kızartma makinesine koydu. Tezgahtaki ekmek kırıntılarını bir eliyle
küçük bir çay tabağının içine sıyırdı. Ekmekler kızarana kadar demlenen çayını
da alıp oturma odasında her sabah oturduğu koltuğunun hemen yanındaki sehpaya
tepsiyi bıraktı. İçinde ekmek kırıkları olan çay tabağını alıp pencereye doğru
ilerlerdi, kalın perdeleri ve camı açtı. Ekmek kırıklarını camın hemen önüne
dökerek içeriye daha fazla soğuk hava girmemesi için camı hızlıca kapattı.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Koltuğa oturup camdan dışarı baktığında henüz
gün tam aydınlamasa da renkler seçilebiliyordu. Her sabah aynı şeyleri
yapmasına karşın yıllardır hep aynı heyecanla açıyordu perdeyi. O gün göreceği
ayaklar ve ayakkabıların kimlere ait olduğu üzerine tahminlerde bulunmak en
büyük eğlencesiydi. Çayından ilk yudumu aldığında bugünkü ilk misafiri de
pencerenin önünde arzı endam etti. Bağcıkları açık, beyaz olması gerekirken
kirden griye dönmüş, 40 numara adidas spor ayakkabılar. “Yine okula geç kalmış,
bu acelesi ondan. “<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>spor ayakkabılar
koşarak sahnedeki yerini terk etti. Ekmeğinden bir parça ağzına attığında yeri
titretircesine sert ve ağır adımlarla resmigeçidine başlamıştı siyah
iskarpinler. Pencerenin önünden geçişi neredeyse bir saat gibi geldi izlerken.
“Her gün boyuyor mu acaba? Nasıl bu kadar parlak olabiliyor? Çok titiz ve
kuralcı biri olmalı. Belki bir bankada müdürdür ya da iş adamı. Yok ama öyle
olsa niye yürüsün. Titiz bir devlet memuru kesin. Yavaş adımlarına bakılırsa ellili
yaşlarını çoktan geçmiş. Evli mi acaba? Belki de ayakkabılarını her gün karısı
fırçalıyordur.” <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Sonraki sahne alacak kahramanı merakla bekleyen izleyici
ağzına bir parça peynir ve vişne reçeli attı. Peynirin tuzlu tadıyla vişne
reçelinin tatlı ekşi tadı dilinin üzerinde yayılırken platform topuklarının
üzerinde dengesini sağlamakta zorlanarak yürüyen çırpı bacakları gördü. Yaşça
büyük görünme hevesinde olan bir genç kız olmalıydı bu. Hep böyle platform
topuklar giyiyor, sirklerdeki uzun bacaklar gibi dengesini sağlamak için yoğun
çaba harcayarak, sallana sallana yürüyordu. Gözleriyle platform topukluyu
izlerken “tık, tık, tık” sesleriyle kalp atışları birden hızlandı. Stiletto
geliyordu. Siyah, mavi, yeşil, kırmızı, rengi değişse de tarzı hiç değişmeyen,
yere basar gibi değil de uçarcasına dokunan o çok sevdiği ayaklardaydı sıra.
Her gün pencerenin önünden bu saatte geçen, geçişiyle ruhuna bambaşka hisler
salan ayaklar. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İnsanlardan yorulup
kendini gönüllü ev hapsine mahkum ettiğinden beri kapıdan dışarı adımını
atmamıştı. İnsanları hata yaptıkları için değil onlardan umudu kestiği için
çıkarmıştı hayatından. Peki, şimdi neydi bu her gün penceresinin önünden
uçarcasına hafif adımlarla geçen kadına karşı duyduğu kontrol edemediği umut?
Bir yandan dışarıda akan hayatın debisine kapılıp sürüklenmekten korkuyor bir
taraftan da o stilettoların sahibini çılgınca merak ediyordu. Uzun siyah
saçları olmalıydı, incecik bir beli. Boyu çok uzun olmadığı için hep yüksek
topuklu giyen, ruhu da ayak bilekleri gibi ince biri. Kaç kez karar vermişti,
bir sabah çıkıp kapının önünde onu bekleyecek ve nasıl biri olduğunu gözleriyle
görecekti. Oysaki daha evin kapısından ilk adımını attığı an nefes alamamaya,
kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlıyor, evin ruhu onu ensesinden tutup
içeri çekiyordu. Tık, tık, tık.. yaklaşıyordu, kalp atışı da yürüyüşün ritmine
uyum sağlamıştı. Pencerenin önüne döktüğü ekmek kırıklarını yemek için gelen
telaşlı serçelere takıldı gözü, kulağı topuk seslerinde. Sadece kuşları sevmek
istemiştim. Sevgimden mi korkup uçtular? Kanatlarım yoktu, yetişemedim. Ne
zaman kesilmişti kanatlarım? Birine sarılsam uçabilir miyim?<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Sarılsam…ona sarılsam…Nefesini tutarak kapıya
doğru<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>koştu. Gözlerini kapattı derin
derin nefes alarak kapının tokmağı buz gibiydi. Elinin yandığını hissederek
hızlıca geri çekti. Kazağının kolunu avuçlarının içine alıp tokmağı hızla
çevirdi. Kapıyı açmıştı. Gözlerini açtı, önündeki koridora ve merdivenlere
baktı. Bileklerinde ağır zincirler varmışçasına tüm gücünü toplayarak ayağını
kaldırdı ve eşikten dışarı bir adım attı. Koridorun buz gibi betonu alev almış
yanıyordu.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Alevlerin arasından
geçemezdi. Yanmadan sokağa çıkması mümkün müydü? Çıplak ayaklarıyla attığı her
adımda bedeninin dağlandığını hissederek merdivenleri teker teker çıktı. İşte
yıllar sonra ilk kez apartman kapısının önündeydi. Kendisine düşünmek için hiç
zaman bırakmadan kapının koluna asıldı, kendini eşikten dışarı attı.
Ciğerlerine dolan sokağın havası tüm bedenini yaktı. Soluna döndüğünde gördüğü
o kırmızı stilettolara ait siyah uzun saçlar yanan yüreğine düşen bir kar
tanesiydi.<o:p></o:p></span></div>
</div>
kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-37569533397581017762018-01-03T16:23:00.003+03:002018-01-03T16:23:35.391+03:00YAĞMUR
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="color: #222222; font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 10pt; line-height: 115%;">Birden bire başladı. İnce ince, dokunmaya
korkar gibi, incitmekten sakınır gibi, okşarcasına düştü yere minik lekeler
bırakarak. Baktı ki özlenmişti, dokunuşları reddedilmedi toprak tarafından,
hızlandı. İçini boşaltırcasına, yoğunluğunu artırarak, özlemle kavuştu
toprağına. Sıkı sıkı sarıldılar birbirlerine yağmur ve toprak. İnsanlar sığınacak
bir saçak altı arayarak koşuşurken yağmurun telaşından, aşklarına yeşilden
turuncuya çalan yapraklar, bu kucaklaşmada aradan çekilmeleri gerektiğini
bildikleri için kaçışan martıların gölgeleri tanıklık etti. Saklandığı
saçak altında öylece durup yağmuru izlerken saçlarından süzülen damlalar,
bedeninin kıvrımlarından akıp ayakuçlarına değdiğinde yerdeki su birikintisine takıldı
bakışları. Öne doğru bir adım attı, başını geriye doğru eğip gökyüzüne baktı
yağmur damlalarına meydan okurcasına. Bu kadarcıktı işte dünyadaki varlığı. Bir
yağmur tanesi baştan aşağıya saniyeler içinde yol alabiliyordu ufalmış bedeninde.
Arkasını dönüp dükkanın vitrinine baktığında ışık oyunlarıyla oluşan görüntüler
arasında gördüğü sarı benizli, düşük sağ omuzuyla asimetrik bedenli, şişmiş
gözleri ve karmakarışık saçları olan kendi sureti mi yoksa bir korkuluk mu
karar veremedi. İlk defa görmüş gibi dikkatle bakarak bir iki adım yaklaştı
vitrine doğru. Yüzüne dokunmak istercesine vitrindeki aksine dokundu. “Kimsin
sen?” Duyduğu boğuk sesten irkildi. Kendi sesine bir benzerlik aradı.
Boğazındaki boğumlardan çıkan her bir harfin ses tellerine değip kulaklarına
doğru yol aldığı o an, sonsuz bir uzunlukta geldi. Bedeni, sesi, ruhu sanki
hepsi kendinden uzakta, kendinin dışındaydı. Bu sızı gelip onu bulduğundan beri
bedeni korkunç bir dönüşüm geçirmişti. Kimilerini yeniden yaratan, varlığına
anlam katan şey onun kalbini acıtıyordu. Bir kemik vardı kalbinin tam orta
yerinde zamanlı zamansız etine saplanan. “Unut artık, unut artık, seni düşünmek
istemiyorum.” Sırtını dükkânın vitrinine dayayıp elleriyle kulaklarını kapadı,
kendine yabancı sesini duymak istemeyerek yere çöktü. Gözlerini de sıkı sıkı
kapadı, rüzgârla yüzüne çarpar yağmur damlaları içini ürpertti. Birden yanı
başında bir sıcaklık hissetti, onun nefesiydi sanki. Gözünü açmaya korkuyordu.
Bir masal gibi başlayan ve serap gibi yok olup giden, yerine hastalıklı bir hasret
bırakan, dışında olup da aslında tamamen ondan ibaret olan sevdayı bulamamaktan
korkuyordu. Korktuğu zamanlarda şiir okurdu içinden, mırıl mırıl kendini
sakinleştirmeye çalıştı.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="color: #222222; font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 10pt; line-height: 115%;"><br />
“Damla düştü toprağa cemre misali<br />
En büyüleyici pırıltısıyla dün akşam,<br />
Mis gibi kokusuyla büyüleyen etrafı<br />
Eksikliğini hissettiğimiz ama söyleyemediğimiz,<br />
Tek tek ama beraberce kardeşcesine<br />
Göl gibi derler ya işte öyle durgun ve sessiz<br />
Üzüntülülerini paylaşırlar sevinçleri paylaştıkları gibi ,<br />
Lisanlarıyla sevgiden bahsederler hep<br />
Esintisinde bir samyelinin bir ömür boyu,<br />
Rahatlatıyor tüm sevgiye muhtaçları şu yağmur taneleri.<br />
<br />
Murathan Mungan”<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="color: #222222; font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 10pt; line-height: 115%;">Ayağa kalktı, tekrar yağmura doğru bir adım
attı. Tüm bedeni baştan aşağı yıkandı yağmurla, içinde hiç nefes kalmayıncaya
dek bağırdı çığlıklarını yağmur damlalarına hapsetmek istercesine, gözyaşlarını
yağmura kattı. Yağmur bir süre sonra veda etti kokusunu bırakarak toprakta,
"yine geleceğim" dedi. Toprak biliyordu geleceğini, çünkü artık yağmurun
zamanıydı.<br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br style="mso-special-character: line-break;" />
<!--[endif]--><o:p></o:p></span></div>
kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-17615678802375187192017-12-18T18:25:00.003+03:002017-12-18T18:25:26.055+03:00KİŞİSEL BİR SAVAŞ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNgP8gxwILlZu4ZldvU8lMjIr_iFteUDMCyg-A-GnouxVwmDybrP9q9w1XuqJ9X0tUyS-3wI_wa6uvP0KeK9JUmOmoz9q3ziWUcGcNPxE9dyznjaNljbEfTYkV76Ow1cfe5WJMu3fudg/s1600/06.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="646" data-original-width="502" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNgP8gxwILlZu4ZldvU8lMjIr_iFteUDMCyg-A-GnouxVwmDybrP9q9w1XuqJ9X0tUyS-3wI_wa6uvP0KeK9JUmOmoz9q3ziWUcGcNPxE9dyznjaNljbEfTYkV76Ow1cfe5WJMu3fudg/s320/06.jpg" width="248" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;"><o:p></o:p></span> </div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">-Savunman ne küçük hanım, anlat bakalım? Nasıl bu hale
getirmeyi başardın her şeyi? Nasıl başarıyorsun her şey yolunda giderken
dünyanı alt üst etmeyi bilmiyorum. Bıkıp usanmadın mı bu gelgitlerden? Yapma
demiyor muyum sana hep, yapma! <o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">+Askeri bir düzende olayım istiyorsun sen de! Ne olmuş biraz
fazla içtiysem ve onunla konuştuysam.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">-Ağzından çıkanları kulağın duymuyor ki hiç, kelimelerin
nasıl tehlikeli birer silah olduğunun farkında değilsin, şuursuzsun, şuursuz!
Nasıl toparlayacaksın bakalım yumurtladıklarını.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">+Nöbetçi olduğumuz bir gece yalnız kaldığımızda konuşurum,
çok sarhoştum, yanlış şeyler söylemiş olabilirim derim olmaz mı? Olur bence.
Evet evet en iyisi konuşmak, kaçmakla olmaz.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">-Bomba gibi düştü ortama o gece söylediklerin, ortam buz
kesti birden. Ağzınla içmiyorsun şu rakıyı, içme o zaman!<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">+Ne var içtiysem, söyledim de ne oldu, aşıksın işte aşık
değil misin ona?<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">-Benden kaç yaş büyük kızım, babam yaşında, aşık olsam ne
olur. Kendinin en büyük düşmanı yine kendinsin şu dünyada yüz milyon adam
varken niye en olmayacağına gidip aşık olurusun kı? Salaksın çünkü! Neymiş çok
akıllı adammış, ilk kez biri beni anlamış, gözleri deniz gibiymiş. Siper kazıp
koruyacaktın kendini, sokmayacaktın o bakışları kalbine. Soktun bak çıkaramıyorsun
şimdi. Olur olmaz yerde kaçırıyorsun kalbinden. Herkes zaten bir haber peşinde,
dört göz sekiz kulakla hakkında dedikodu yapacak bir şeyler bekleyenlere süper
istihbarat verdin. Aferin sana 100 puan.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">+Sen de çok üstüme geliyorsun ama, bu kadar saldırma bana. O
kadar da kötü şeyler söylemiş olamam. Söyledim mi acaba? Söylemiş olabilirim,
Arzu’ya bir sorayım o gecenin detaylarını da şu konuşma işiyle ilgili bir
strateji geliştireyim. En kısa zamanda çözmem lazım bu meseleyi. İş yerindeki
tüm hedeflerini olmayacak bir sevda uğruna feda edemem. Sevda da ne sevda ama,
nasıl bakıyor bana öyle, içimi gören bakışlar, gözleriyle sarılıyor sanki.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">-Yok yok hedefler, yaşam hedefleri onları düşünmelisin.
Toparlamalısın dağıttıklarını. İçmeseydin keşke o kadar. Bilmiyorsun sanki
alkolün sana etkilerini. Geri çekilmeyi de bilmiyorsun sözü diline alınca.
Bilmezsin susmayı. Teslim olma bu sevdaya, diren, susmayı öğren, işine odaklan.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">+Tamam haklısın, beyaz bayrak çekiyorum. Dinleyeceğim artık
seni. Senin çizdiğin yol haritasını izleyeceğim. Söz veriyorum. Bir sorum var
sana. Peki o zaman hayat madalya verecek mi bize? Onların istediği gibi yaşadık
diye kazanacak mıyız savaşı? Sahi sen kazanınca ben yenilecek miyim? Ben
kazanırsam sen yenilecek misin? Onlar kazanacak ikimiz de kaybedeceğiz…<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<o:p><span style="font-family: Calibri;"> </span></o:p></div>
kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-27411429581038315842016-06-24T16:00:00.000+03:002016-06-24T16:00:01.521+03:00İçimde Bir Huzur
<br />
<div style="background: white; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="color: #222222; font-family: Cantarell; font-size: 12pt; mso-fareast-language: TR;">Uzun zaman oldu sana yazmayalı, farkındayım. Senin günlerin nasıl bilmem
ama benimkiler hiç olmadığı kadar iyi bu aralar. Sana olan özlemimi
saymazsak. Zaman, hayatlarımızda delice akıyor. Dikkat ettin mi zaman biz
çocukken yokuş çıkarmış gibi ilerliyor, gençlik uzaklaştıkça ise o yokuş birden
inişe dönüşüyor. Tepeden aşağıya inmeye başladığımı hissediyorum ben de, öyle
olmasa günlerin geçişini yavaşlatabilirdim. Bu aralar tek gördüğüm ucu bucağı
olmayan bir iniş. Bu yüzden inişin tadını çıkarmaya çalışıyorum. Bir şeylere
sıkı sıkıya tutunmadan. Son 10 gündür kafamın içi pırıl pırıl, hiç olmadığım
kadar keyifle bakıyorum kendime. Ego ego dediğin şeyin ne olduğunu anladım ya
sonunda sanki kocaman bir düğümü çözmenin ipucunu, hayatımda plağın takıldığı
noktayı keşfetmiş gibiyim. Tepeden baktığımda gördüğüm sis dağıldı. Daha
güvende hissediyorum kendimi. Zira inmeye başladığın vakit hızdan paniğe
kapılıyor insan, kendini anlayamamışken hayatta neyin tadını çıkaracağını bile
bilemiyorsun.</span></div>
<br />
<div style="background: white; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="color: #222222; font-family: Cantarell; font-size: 12pt; mso-fareast-language: TR;"> </span></div>
<br />
<div style="background: white; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="color: #222222; font-family: Cantarell; font-size: 12pt; mso-fareast-language: TR;">Benim her şeyle derdim var biliyorsun. En çok da kendimle ya! “Daha
yapmak istediğim çok şey var hiçbir şeyi yetiştiremiyorum, geç mi kaldım.” diye
düşündüm dün. Geç kalmadım, kendimin hiç farkına varmadan da ömrümü
geçirebilirdim. Bunun için doğru insanlar karşıma çıkmasa öyle olacaktı zaten.
Gerçi bu tatminsizlik ve hayal kırıklıklarıyla bir gün yaşamaktan kendi elimle
vazgeçerdim. Buna eminim.</span></div>
<br />
<div style="background: white; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="color: #222222; font-family: Cantarell; font-size: 12pt; mso-fareast-language: TR;"> </span></div>
<br />
<div style="background: white; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="color: #222222; font-family: Cantarell; font-size: 12pt; mso-fareast-language: TR;">Özümde olan kadını kendim sevmezsem, başkalarının sevgisine ihtiyaç
duyduğum sürece hep hayal kırıklığı yaşayıp hep mutsuz olacağım. Hani sen
anlatıp duruyordun da ben de anladım diyordum. Bilmek ve anlamak farklı
şeylermiş. Geçen haftalarda öyle bir şey oldu işte bende. Hani filmlerde olur
ya birden böyle flash back gibi sahneler uçuşur kahramanın aklında ve birden
eveeet işte buymuş derler. Tam da öyle oldu işte. Psikoloğumun terapi esnasında
sürekli dönüp dönüp söylediği aynı cümleler.
Hepsi birden kafamda yeri yerine oturdu. Bilgi benim için kavrama dönüştü.
Meğer ben söylediklerini hiç anlamamışım. Ama şu var ki kaplumbağanın
hayatta kalması için kabuğu kendisi kırması gerekiyor. 7 yıl uzun bir süre
belki ama kabuğumu kırabilmem için olgunlaşma sürem buymuş demek ki benim. “Objektif
düşünmeyi öğren, bir yaşam manifeston olsun, sabırlı ol, mantıklı düşün…” bu
söylediklerinin hepsi benim Yetişkin yanımı güçlendirmem için gereken yapmam ve
üzerinde çalışmam gerekenlermiş. Nasıl bir zihinsel körlüğüm varsa ben bunların
ne anlama geldiğini yeni kavrıyorum. Bildiklerimi unutmam gerek, çünkü içimde
yankılanan ses beni doğru yönlendirmiyor değil mi? </span></div>
<br />
<div style="background: white; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="color: #222222; font-family: Cantarell; font-size: 12pt; mso-fareast-language: TR;"> </span></div>
<br />
<div style="background: white; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="color: #222222; font-family: Cantarell; font-size: 12pt; mso-fareast-language: TR;">“Kendinle yalnız kal.” derken de ne demek istediğini yeni anlıyorum. Ben
kendimi tanımadığım için duygu ve davranışlarımı kontrol edemiyorum. Çünkü
kaynağını bilmediğin şeyi kontrol edemezsin. İçsel huzur diye bir şey varmış
gerçekten ve ben hayatımda ilk defa onu hissediyorum. Sorunlarım çözülmüş değil
henüz. İçimde güçlendirmem gereken </span><span style="color: #222222; font-family: Cantarell; font-size: 12pt; mso-fareast-language: TR;">bir yön var. Onun kontrolü ele alması gerekiyor.
İşte bundan sonra onun için çaba harcayacağım. Zihnimdeki seslerin kimden
geldiğini farketmeye çalışıyorum bu aralar. Bu düşünce, bu duygunun kaynağı ne
diye soruyorum. </span></div>
<br />
<div style="background: white; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="color: #222222; font-family: Cantarell; font-size: 12pt; mso-fareast-language: TR;"> </span></div>
<br />
<div style="background: white; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="color: #222222; font-family: Cantarell; font-size: 12pt; mso-fareast-language: TR;">Kendi kendime 0-3 yaş döneminde sevilmeye değer olmadığım kanısına nasıl
varmışım bilmiyorum. Çok da önemli değil gerçi. Önemli olan beynimdeki bu
yazılımın üstüne yeni bir yazılımla güncelleme yapmam. Çocuk egomla hep
tatminsiz bir hayat yaşadım. Çünkü sadece ben kendimi kendi istediğim gibi
sevebilirim.</span></div>
<br />
<div style="background: white; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="color: #222222; font-family: Cantarell; font-size: 12pt; mso-fareast-language: TR;"> </span></div>
<br />
<div style="background: white; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="color: #222222; font-family: Cantarell; font-size: 12pt; mso-fareast-language: TR;"><br /></span></div>
<br />
<div style="background: white; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="color: #222222; font-family: Cantarell; font-size: 12pt; mso-fareast-language: TR;"> </span></div>
<br />
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-family: Calibri;"> </span></div>
<br />
<div style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-family: Calibri;"> </span></div>
kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-16547899826120545782015-12-09T12:09:00.001+02:002015-12-09T12:09:07.636+02:00dönme dolapoğlumla birlikte bir lunaparktayız. ben dönme dolaba binmek istiyorum. bu değişik bir dönme dolap yüksek bir kulenin hemen yanında ve dönme dolaba binebilmek için önce kuleye merdivenle çıkıyor ve kulenin tepesinden dönme dolaba biniyorsun. kuleye çıkıyorum. çıktığımda ne kadar yüksek olduğunu görüp bırak dönme dolaba binmeyi ayağa bile kalkamayacak kadar yüksekten korkup aşağı inmeye karar veriyorum. rahatlıkla çıktığım merdivenlerden korkarak aşağı iniyorum. yüksekten korkan biri değilim normalde ama rüyamda o dönme dolaptan ve yüksekten ödüm kopuyor. sonra oğlumla lunaparkta gezmeye devam ediyoruz. yorumu çok manidar.<br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif";">Rüyada
lunapark görmek</span></strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif";">,
gerçekle kısmen ilgili olarak tabir edilir diyebiliriz çünkü bu rüya evin en
küçük bireyi ile tabir edilir. Rüyasında lunapark gören rüya sahibi, evde yaşça
herkesten en alt sırada olan kişiden hayır görecek demektir. Bu küçük beyefendi
ya da hanım efendi ailesini çok sevindirecek başarılar elde edecek demektir.
Örneğin okul birinciliği alabilir, sınavda alacağı puanla ilk sıralara
yerleşebilir diye tabir edilebilir. Aynı zamanda yaşıtları arasında terbiyesi
ve akıllığı sayesinde parmakla gösterilecek demektir.</span><o:p></o:p></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif";">Rüyada
dönme dolap görmek</span></strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif";">,
duygusal hayatta yaşanılan karışıklıkların kişiyi yorduğuna ve mantıklı
kararlar almakta zorlandığını işaret eder. Dönme dolap görmek aynı zamanda
herkesin düşüncesinden ve önerisinden etkilenildiğini, bir türlü kendi kararını
veremeyen rüya sahibinin giderek hayatının kontrolünü kaybettiğini de alamet
eder. Derinleşemeyen düşüncelerin, her konuyu yüzeysel algılamanın ve
değerlendirmenin de tabiri olan rüya, aslında şanslı bir dönemde olunduğunu,
sadece içinde bulunulan koşullardan uzaklaşarak daha duru bir görüş açısına
sahip olunması gerektiğini bildirir.<o:p></o:p></span></div>
<span style="font-family: "Arial","sans-serif";"><o:p> </o:p></span><br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif";">Rüyada
yüksekten korkmak, </span></strong><span style="font-family: "Arial","sans-serif";">hırslarınız
nedeniyle hak ettiğiniz başarıya ulaşmak için çok çaba sarf ettiğinizi ancak
çabalarınızın bir süre daha sonuçsuz kalacağına delalet eder. Rüyada yüksekten
bakıp korkmak, sahip olmak istediğiniz mevki ve makama çok yaklaştığınıza fakat
yaşadığınız korkular ve cesaretsizliğiniz nedeni ile karşınıza engel çıkacağına
işaret eder. Rüyada çıktığınız yüksekten korkup inmeniz ise, henüz işinizde
yükselmeye hazır olmadığınıza, yükselseniz bile görevinizi layıkıyla
yapamayacağınıza yorulmaktadır.</span><o:p></o:p></div>
kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-27012134708370298962015-12-02T23:58:00.000+02:002015-12-02T23:58:37.484+02:00tik takher sabah kalkmamız gereken saatte kalkıyoruz. kendiliğimizden değil de çalan bir alarm tarafından uyandırılarak. çünkü hepimizin görevleri ve sorumlulukları var. çocukların okulları, bizlerin işleri. kendiliğinden, doğal olarak uyanmak ne güzel oysa. bir yerlere yetişme telaşı olmadan, "zorunluluk" olmadan gözünü yeni güne açmak. bu telaş bizi öldürecek, iş güç değil. saatlerin arasına sıkışmış, kendi yarattığımız takvimlerin esiri olmuşuz. oysa tavşanların pazartesisi yok. doğada hiç bir canlı pazar gelse de dinlensem diye beklemiyor. yorulunca güvenli bir yer bulup dinleniyor. biz insanlar da bu güven ihtiyacı yüzünden mi bu kadar çok koşturuyoruz acaba? hayatta kendimize güvenli bir yer bulma çabası mı tüm bu koşturmaca. peki ne zaman bulacağız o güvenli yeri? emekli olduğumuzda, çoluk çocuk büyüyüp yuvadan uçtuğunda mı? ya orası da güvenli değilse. orada da yıllarca yorgun argın koşuşturmanın bedenimize verdiği hasarlar varsa? ya da hiç göremezsek o günleri. takvimler birden bizim için duruverirse? yavaşlamak istiyorum, sürekli dar zamanlara sıkışmamak. ben istiyorum da toplum bunu istemiyor. hadi kara kitap uyanma saati çocuk okula sen işe, kahvaltı yapmak için yarım saat erken kalkmalısın, bugün biraz hastayım biraz yatsam desen öyle bir hakkın yok. okul çocuğu, iş seni bekler. işe gidince şu kahvemi içerken iki satır kitap okuyayım da kahve boşa gitmesin diyemezsin çünkü mesai saati denen sınırlar içinde sen işverenin mülkiyetindesin ve o ne isterse onu yaparsın. parayı veren düdüğü çalar misali. sen düdük olursun tüm gün ötersin. akşam eve pestilin çıkmış gelirsin, yemek saati, yatma saati...yatma saatini aman çok geçirme sonra ertesi gün iş yerinde verimin düşer. her şeyin bir saati var. zaman yönetimi yapabilirsen belki keyif dakikaları yaratabilirsin kendine, aman doğru planla zamanını. pek bir plancı programcı olduk. hızlandıkça azala azala zamanın esiri olduk. tik tak saat ilerliyor bak, hadi diyor yatma saati!kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-49315891579926427992015-12-01T23:47:00.000+02:002015-12-01T23:47:08.068+02:00Aralıktoparlanalım ve yazalım çağrısına uymak için yazıyorum bu satırları. uzun zamandır facebook, instagram da çoğu zaman başkalarının cümlelerini paylaşarak içimi susturmaya çalışıyorum çünkü. bir tür ruh uyutucu ninni gibi. başkalarının kelimelerini kendi kelimelerimizin yerine koyuyoruz. diziler, filmler ve kitaplarla güzel şeyler de olduğunu düşünmeye çalışarak içimde ölen şeyleri diri tutmaya çalışıyorum. kendi hayatımdan umudum yoktu ya eskiden, kara bir kitaptı ya içim. işte o kara kitabın sayfalarına yaldızlı kalemlerle yazılar yazıldı. ben büyüdüm, kendimi biraz daha anladım. hüzünlü olmaya da hakkım olacağını, hayatın amacının mutluluk olmadığını ve dünyanın benim etrafımda dönmediğini anlama yolunda adımlar attım. attım atmasına da gökyüzündeki kederden nasıl etkilenmez bizim gibileri? sanki hiç umut kalmamış gibi. pamuklara sarıp sakladığımız umudu birileri çamurlu ayaklarıyla evimize girip şemsiyesiyle dürdüp yere düşürüp kırıyor sürekli. her gün yeniden umut yaratmaktan yorgun düşüyoruz. çok savaşçı bir ruhum yok benim, teslimiyetçiyim. ama bu durum değişmeyecek diye bir şey yok tabi ki. mücadele etmeden kim hayatta kalabilmiş. yaşamış olmak için yaşamamaktır bugünden sonra kararım ve haklılığına inandığım değerler ve doğrular için dimdik ayakta durup savaşmaktır. iyiyi, doğruyu, güzeli, umudu görüp ona odaklanıp onu anlatmaktır. üşenmeden şuraya bir iki satır yazmaktır. bana ait, benim içim kokan. 1 Aralık günü alınmış bir aralık açıp içeriye temiz havanın girmesini sağlama kararıdır.kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-34519792840619136302015-04-13T14:38:00.003+03:002015-04-13T14:38:55.331+03:00KALP
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Polis olay mahalline ulaştığında sırılsıklam bir yatakta
cenin pozisyonunda buldu maktülü. Hiçbir boğuşma emaresi, bir damla kan yoktu,
ama kalbi atmıyordu. İntihardan şüphelendi polisler, evin her yerinde boş ilaç
kutuları aradılar, bulamadılar. Sahi yatak niye bu kadar ıslaktı? Olay yeri
inceleme uzmanları yatağı böylesine ıslatan sıvıdan örnek aldılar. Yatağın
başucunda okuduğu kitabı vardı. Kitabı açtıklarında yere kuru bir gelincik
düştü. Gelinciğin izi olan sayfanın kenarına el yazısıyla yazılmış bir şiir.
Uzman şiiri okudu, eğildi, gelinciği alıp kitabın içindeki yerine
yerleştirdi ve kitabı delil olarak bir poşetin içine attı. Olay yerine
geldiklerinden beri sürekli aynı şarkı çalıp duruyordu müzik çalarda.
Uzmanlardan biri Cd’yi çıkarıp başka bir poşete koydu. Maktülün sağ avucu sıkı
sıkı kapalıydı, öylesine sıkmıştı ki tırnakları avuç içine batmıştı.
Uzmanlardan biri yavaşça açtı parmaklarını, ellerinin arasından çıkan fotoğrafa
şöyle bir baktı ve elindeki delil poşetlerinden birinin içine attı. Günler
sonra Başkomiser Zelal otopsi raporunu ve olay yeri inceleme raporunu okuyordu.
Gelinciğin olduğu kitaptaki şiiri okudu önce : <o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">“Ey kimselere değişmediğim<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Ayrılığın neden bunca ağır” </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKRdFpvDeIlc5cuuOX659irc-HQt14PH7AAF3MryDK86Xmwy4Lat-fqJ5GhyGfjplgOuuRmY6VUwMp0uBpHGID2rtH0cU048NiYw1rgp2jVDN2mscYUdtH07nJKmalQXpwciGytvi4gQ/s1600/agnes-cecile_(deviantart)_-_piktobet_(8).jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKRdFpvDeIlc5cuuOX659irc-HQt14PH7AAF3MryDK86Xmwy4Lat-fqJ5GhyGfjplgOuuRmY6VUwMp0uBpHGID2rtH0cU048NiYw1rgp2jVDN2mscYUdtH07nJKmalQXpwciGytvi4gQ/s1600/agnes-cecile_(deviantart)_-_piktobet_(8).jpg" height="204" width="320" /></a></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;"></span> </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">biliyordu bu şiiri. Sanırım
Birhan Keskin’in bir şiiriydi diye düşündü. Kitabı şöyle bir karıştırdı ve
diğer delile baktı. Avuç içindeki fotoğrafın kime ait olduğunu bulmak kolay
olmuştu, eski bir sevgiliye aitti. Bitmiş bir ilişkiye. Tüm yatağı sırılsıklam
yapan şeyse maktülün göz yaşlarıydı. Olay yeri inceleme raporunu okumayı
bitirip otopsi raporuna geçti Zelal. Maktülün yaşı: 35, Cinsiyet: Kadın, Ölüm
saati: 01:15, Ölüm nedeni: Kırılmış bir kalp. <o:p></o:p></span></div>
kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-48787017992923920262014-08-18T01:09:00.000+03:002014-08-18T01:09:03.319+03:00dinle sevgili ruhum<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/7ylTzg7P9BA?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
uzun zaman oldu yazmayalı. hem buraya hem de defterlere. sanki günün içinde sürüklenip duruyorum. her şey hızlı yaşandığından paylaşımlar da hızlı olmalı. o yüzden anlık fotoğraf ve bir iki kısa cümleyle halimizi anlatır olduk. illahaki anlatmaktan paylaşmadan vazgeçmeden. yaşadıklarımızın tanığı olsun istiyoruz. sanki tanıklar olmazsa yaşanmamış sayılacak ya da yaşadıklarımız o kadar önemli olmayacak gibi. asıl sorun da bu ya zaten. önemli olmak. varlığımıza bir anlam aramak.kabul görmek. tekrar yazmaya başlayabilir miyim bilmiyorum. deneyeceğim... burası bir nevi ağlama duvarımdı, çelişmelerimi, isyanlarımı yazıyordum. az yazdığıma göre huzura eriyorum galiba. dinginliği yazmak daha mı zor?kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-33144096609575884562014-03-31T14:52:00.002+03:002014-03-31T14:52:32.192+03:00yanlış nerde bulamıyorumCumhuriyetin Onuncu Yıl Nutku
<br />
<br />
Türk Milleti! <br />
<br />
Kurtuluş Savaşı'na başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun! <br />
<br />
Şu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim. <br />
<br />
Yurttaşlarım! <br />
<br />
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkârane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz; çünkü, daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. <br />
<br />
Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş, refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. <br />
<br />
<em><u>Çünkü,Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir. Çünkü, Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini ve millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok yakışan bu ülkü, onu, bütün beşeriyette, hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır.</u></em> <br />
<br />
Büyük Türk milleti! <br />
<br />
On beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiç birinde milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medenî âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır. <br />
<br />
Türk milleti! <br />
<br />
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. <br />
<br />
Ne mutlu Türküm diyene! <br />
<br />
Ankara, 29 Ekim 1933<br />
<br />
kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-51175554320255220322014-02-13T09:03:00.002+02:002014-02-13T09:03:34.676+02:00iyi adamın sorguya çekilmesi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbZNhxQPOMcpAqOhYRLufv6ZRwDj6ZS4nkDBZ6pbDuZ5crSWGS8wvBaRpc8xGJvXN2Zqrs3HLhrMRITnQNahTl6nvU_Ap3eaGpif7U298-7BR0wWLDSyFZg6UdPQ5EB1-OpvGjb7odZA/s1600/che.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" closure_lm_610940="null" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbZNhxQPOMcpAqOhYRLufv6ZRwDj6ZS4nkDBZ6pbDuZ5crSWGS8wvBaRpc8xGJvXN2Zqrs3HLhrMRITnQNahTl6nvU_Ap3eaGpif7U298-7BR0wWLDSyFZg6UdPQ5EB1-OpvGjb7odZA/s1600/che.jpg" dta="true" height="118" width="320" /></a></div>
İyi Adamın Sorguya Çekilmesi <br />
<br />
<br />
.<br />
<br />
öne çık: duyduk ki <br />
<br />
iyi bir adammışsın <br />
<br />
satılık değilmişsin ama <br />
<br />
eve düşen yıldırım <br />
<br />
satılık değildir o da <br />
<br />
dönmezmişsin bir kez söylediğinden <br />
<br />
neymiş söylediğin <br />
<br />
onurluymuşsun, söylermişsin düşünceni açıkça <br />
<br />
hangi düşünceni <br />
<br />
yürekliymişsin <br />
<br />
kime karşı <br />
<br />
bilgeymişsin <br />
<br />
kimin için <br />
<br />
düşünmezmişsin kendi çıkarını <br />
<br />
kiminkidir o zaman düşündüğün <br />
<br />
iyi bir arkadaşmışsın <br />
<br />
iyi insanlar da var mı arkadaşların arasında <br />
<br />
<br />
<br />
dinle şimdi: biliyoruz <br />
<br />
düşmanımız olduğunu. onun için <br />
<br />
bir duvar önüne götüreceğiz şimdi seni <br />
<br />
ama hizmetlerini <br />
<br />
ve iyi yanlarını da göz önünde tutarak <br />
<br />
iyi bir duvar seçeceğiz sana ve <br />
<br />
seni iyi tüfeklerden çıkacak iyi kurşunlarla vurup <br />
<br />
iyi bir kürekle iyi toprak atacağız üstüne <br />
<br />
.<br />
<br />
Bertolt Brecht <br />
<br />
<br />
kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-57817147061164039532013-10-19T21:17:00.001+03:002013-10-19T21:18:50.421+03:00vazgeçiş<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/nYkVI7YZdCk?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
istikrarsız biriyim ben. öyle başladığım bir işi düzenli olarak devam edemem. sıkılganım galiba biraz da. mesela durmadan dökülen, sıçan kuyruğu kadar kalan saçlarım için yeni ilaçlar arayışına girerim ama en fazla iki ay kullanmaya sabrım var. sonrasında cozutuyorum. aynı şey başladığım diyetler için de geçerli. hayır vermem gereken 5-6 kilo olsa başarılıyım. yani o 5-6 kilo sürecinde hırslı azimli, en meşhur diyet uzmanından bile daha bir uzman daha bir azimliyim. ama geçti mi iki ay bana bir kal geliyor. mesela bloga da yazmıyorum uzun zamandır, yazmaktan da sıkılıyorum, okumaktan da bazen, amaaaan moduna geçiyorum. kendimden de sıkılıyorum mesela ara ara. ah bir becersem kararlı, azimli, istikrarlı olmayı. bunlar hep burcum boğa ve yükselenim ikizlerin kabahati. ah ben bir oğlak burcu olacaktım ki...<br />
<br />
not: şarkının konuyla alakası yok. ben çok severek dinliyorum da bu aralar sen de dinle istedim.kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-84044374645919123242013-09-16T01:35:00.000+03:002013-09-16T01:35:07.474+03:00kahramanın yolculuğu 1hepimiz bir öykü kahramanıyız hayatta. bazen öykümüzün içinde mucizeler yaşadığımıza, öykümüzün başkalarının öyküsünden özel olduğuna inandırmaya çalışırız kendimizi. kim bilir belki de buna inanmaya ihtiyacımız var ayakta, hayatta kalabilmek için.<br />
<br />
erkek ve kadın tek bedenmiş ve tek yürekmiş ya hani, sonra tanrıları kızdırmışlar ve tanrılar o bedeni ikiye ayırıp yeryüzüne göndermişler. insanoğlu işte o bedeninin, kalbinin yarısını arar dururmuş hep. belki de bu sadece bir efsane. insan aslında kendi başına bir bütün. aradığı diğer yarısı da kendisi. yoksa neden her sevda sonlu, her aşk acılı, öbür yarım dediğin imkansız olsun.<br />
<br />
her sevda sonlu. hayat da sonlu değil mi zaten. dünyanın bir sınırı, evrenin bile bir sınırı var belki. sevda neden sonlu olmasın? her sevgi tüketilmeye mahkum. dalga gibi yukarı doğru çıkıp doyum noktasından sonra aşağı doğru inmeye başlıyor. sonrası dümdüz bir çizgi, kalbin atmadığı. tek, düz bir ses.<br />
<br />
bazen de yanlış zamanda doğru insanla karşılaşırsın işte o zaman bilirsin ki son diye bir şey yok. sonunuz olmaz, çünkü her son bir başlangıça ihtiyaç duyar. yine de boşluğa doğru bir adım atarsın. işte o zaman başlar kahramanın yolculuğu.kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-22760340471696662222013-07-10T23:36:00.001+03:002013-07-10T23:39:58.807+03:00ayakta kal<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/PKFWA-8YA3I?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
şarkı: oğlumla bu aralar en çok dinleyip eşlik ettiğimiz şarkı.<br />
<br />
biliyorum uzun zamandır uğramaz oldum buralara. ıssız kaldı uzun zaman içimi döktüğüm, dertleştiğim bu sayfalar. garip haller içindeyim de ondandır. 31 mayıs'tan bu yana bana da bir haller oldu. kah endişeli, kah umutlu, bir dargın bir barışık, öfkeli, heyecanlı, bazen gururdan bazen kaybedilenler için ağlamaklı oldum. korkunun içimde yarattığı koca karanlığı gördüm. kendi karanlığımla yüzleştim. mesela artık kara olmamaya karar verdim. kara kitap değil bundan böyle adım. karanlığı çağırmamak adına, üretkenliği, doğumu, yeni başlangıçları simgelesin diye "akana" yazıyor artık. o yüzden de kendimi kötü hissettiğimde söylenmek, şikayet etmek, mızmızlanmak yerine sessizliği tercih edeceğim. kötülük kötülüğü, karanlık karanlığı doğuruyor. oysa ki korku en büyük karanlık ve karanlık aslında sadece ışığın yokluğu. ışıksa sevgi. sevgi varsa korku yok, sevgi varsa inanç var, umut var. içimdeki karanlığın kenarında durdum ve onun varlığını kabul etmeye ve onu sevmeye çalışıyorum. kolay değil...<br />
<br />
korkusuzlara selam olsun.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-59387283225368036372013-07-07T20:42:00.001+03:002013-07-07T20:42:43.621+03:00taşa değmesin ayağıngerçeğe erebilen dostlara gelsin.<br />
<br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="344" src="//www.youtube.com/embed/EqdrLD--_As" width="459"></iframe>kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-29526736373017931982013-06-18T22:03:00.003+03:002013-06-18T22:03:49.966+03:00duralım<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhb47391hzQrpBGVQljgpvjhTwg8pm-O6J8TsN7PJXP7XeukX8t1DTK7SujaJoXy9qri64BNtRAVeS2ZaTUZ1NyjBGPKAJnPlqj_1ZLbCjcgKdb5a4wBxf-ONpd8EQ9sf7aAHOjWPw4Rw/s1600/durmak.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="67" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhb47391hzQrpBGVQljgpvjhTwg8pm-O6J8TsN7PJXP7XeukX8t1DTK7SujaJoXy9qri64BNtRAVeS2ZaTUZ1NyjBGPKAJnPlqj_1ZLbCjcgKdb5a4wBxf-ONpd8EQ9sf7aAHOjWPw4Rw/s320/durmak.jpg" width="320" /></a></div>
<br />kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-70073896249302671312013-06-07T16:50:00.001+03:002013-06-07T16:50:37.837+03:00dünyayı güzellik kurtaracakneydi bir arada tutan şey bizi...<br />
neydi birleştiren bunca farklı insanı?<br />
<br />
sevmek.<br />
<br />
farklılıklarıyla sevmek.<br />
görüşlerine katılmıyorsan eleştirmek.<br />
yargılamadan, azarlamadan, kendi görüşünü dayatmadan eleştirmek.<br />
kendine benzetmeye çalışmadan, benzemeyeni hor görmeden, ayırmadan, yok saymadan, en doğrunun kendi bildiğin olduğuna inansan bile yine de dinlemek. hak vermesen de destelemesen de tercihine saygı duymak.<br />
<br />
düşünüyorum da çok mu zor bunu yapmak diye.<br />
<br />
yüreğin korku doluysa, kendine ve varlığına inanmıyor, gücün içinden değil de makamından geliyorsa ve güçlü olmayı hakaret etmek, bağırmak, dinlememek, dediğim olacak olarak biliyorsan zor, gerçekten zor. <br />
<br />
hani demiş ya birileri " acıyalım, şefkat gösterelim. " şefkat acımayla gelmez, çünkü insan sadece kendinden küçük gördüğüne acır. şefkat sevgiyle gelir.<br />
<br />
hayatı seven, hayatını seven gençlerin kendi hayatı üzerinde karar verme hakkının elinden alınması çabasına karşı dik bir duruşudur bu. <br />
<br />
başı açık ya da kapalı her kadının kendi bedeni üzerinden yıllardır sürdürülen siyasete yeter demesidir bu. <br />
<br />
bir bilinç uyanışıdır bu. <br />
<br />
hani herkes diyor ya üç-beş ağaçtan ötesine geçmiştir bu. ben katılmıyorum pek. bu tam da üç-beş ağaç meselesidir. yıllardır rant için satılan, yağmalanan ormanların, ağaçların, derelerin kıymetini anlamış belki de farmville oynayarak hayatında hiç gerçeğini görmediği elma ağacının, domatesin özlemini duymuş bir neslin, sanal da olsa paylaşmayı öğrenmiş bir neslin doğaya masumane sahip çıkışına bile gösterilen tahammülsüzlüğün yarattığı bir patlamadır. <br />
<br />
çok sevdiğim bizim aile filminde yaşar usta susar susar ama sabrı taşınca saim bey'in bürosuna gelir ve içini döker ya, işte o tepkidir bu.<br />
<br />
yaşar usta-bak beyim, sana iki çift lafım var.koskoca adamsın.paran var, pulun var, herşeyin var.binlerce kişi çalışıyor emrinde.yakışır mı sana ekmekle oynamak.yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak.ama nasıl yakışmaz.sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saaddeti çok gören.anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor.ama ben boşuna konuşuyorum.sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum.hıh.sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi saim bey.sen mi büyüksün.hayır ben büyüğüm, ben, yaşar usta.sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç.gözümde pul kadar bile değerin yok.ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç birşey yapamayacaksın.yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi.çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız.bizler birbirimizi seviyoruz.biz bir aileyiz.biz güzel bir aileyiz.bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun.dokunma artık aileme.dokunma çocuklarıma.dokunma oğluma.dokunma gelinime.eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni.anlıyor musun.vururum ve dönüp arkama bakmam bile<br />
<br />
<br />
der ve çıkar saim bey'in odasından. işte gezi parkı'nda ve ülkemizin diğer illerinde olan gösteriler tam da budur işte. <br />
<br />
ülkemiz bir mozaik orada herkes hem fikir. evet müslümanız ama farklı mezhepler var ve müslüman olmayan azımsanamayak sayıda insan, evet burası türkiye lazı, çerkezi, arnavutu, kürdü, türküyle çok farklı ırkların bir arada yaşadığı bir ülke, muhafazakarıyla, dindarıyla (ben gerçek dindarların muhafazakar olmadığını düşündüğüm için özellikle ayrı yazdım), ateistiyle rengarenk bir ülke. <br />
<br />
fazla rengin nesi kötü? niye tek renk yapma çabası? rengin olmadığı yerde karanlık vardır. ışıktır rengi yaratan. <br />
<br />
atatürk'ü sevmek ya da sevmemek gibi bir farklılığıysa hiç düşünemiyorum bile. şu an özgürce dilimizi konuşabiliyorsak, camilerde ezan sesi duyuabiliyorsak, vatanımız dediğimiz bir yerde yaşayabiliyorsak, ingiltere'nin, fransa'nın sömürgesi değilsek bu o büyük lider ve kurtuluş savaşında vatanını canıyla savunan insanların sayesindedir. yaptığı her şey doğru olmayabilir, bazı yaptıklarını beğenmiyor, onaylamıyor olabilirsiniz, ben de atatürk'ün tabulaştırılmasını saçma buluyorum. sonuçta o da bir insandı. vatanına aşık, cesur, ileri görüşlü, insana saygılı ve sevmeyi bilen bir insandı. bu insan cumhuriyeti kurarken bu genç cumhuriyetin varlığını sürdürebilme şartlarını büyük bir ileri görüşlülükle sundu bizlere. <br />
<br />
bazen diyorum ki artık chp logosunu değiştirse de chp karşıtları, yılllarca sağ, sol diye ayrılan insanlar bu altı ilkenin gerçek anlamını kavrayabilse. insanlar neye odaklanıyorsa diğerine sağır. altı ok'u görünce insanlar chp'yi hatırlamasa da gerçeği görse.<br />
<br />
<span class="mw-headline" id="Cumhuriyet.C3.A7ilik">- Cumhuriyetçilik</span><br />
<br />
<span class="mw-headline">Cumhuriyet; egemenliğin halkta olduğu devlet yönetimi demektir. Cumhuriyet, demokrasinin bir uygulama şekli olup halkın kendi kendini yöneterek, yönetimde söz sahibi olduğu rejim demektir. Cumhuriyetçilik ise devlet yönetiminde cumhuriyetin bulunması demektir. Arapçada halk demek olan "cumhur" kelimesinden gelir. Bu bakımdan, halk ve yönetim kelimelerinin bir araya geldiği "demos" ve "kratos", yani demokrasi sözcüğünün eş anlamlısı kabul edilebilir.</span><br />
<br />
<span class="mw-headline"><span class="mw-headline" id="Milliyet.C3.A7ilik">-Milliyetçilik</span></span><br />
<br />
<span class="mw-headline"><span class="mw-headline">Millet</span></span><span class="mw-headline">; geçmişte bir arada yaşamış, bir arada yaşayan, gelecekte de bir arada yaşama inancında ve kararında olan, aynı vatana sahip, aralarında dil, kültür ve duygu birliği olan insanlar topluluğudur.</span><br />
<span class="mw-headline"><span class="mw-headline" id="Halk.C3.A7.C4.B1l.C4.B1k">- Halkçılık</span></span><br />
<br />
<span class="mw-headline"><span class="mw-headline">Halkçılık ilkesi, ulusal egemenliği ön planda tutar ve demokrasiyi benimser. Devlet, vatandaşın refah ve mutluluğunu amaçlar. Vatandaşlar arasında iş bölümü ve dayanışmayı öngörür. Ulusun devlet hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanmasını sağlar. Atatürk’ün halkçılık ilkesinden anlaşılan; toplumda hiçbir kimseye, zümreye ya da herhangi bir sınıfa ayrıcalık tanınmamasıdır. Bütün herkes kanun önünde eşittir. Halkçılık ilkesine göre; hiçbir kimse başkalarına karşı din, dil, ırk, mezhep veya ekonomik açıdan üstünlük sağlayamaz.</span></span><br />
<br />
<span class="mw-headline"><span class="mw-headline">- <span class="mw-headline" id="Laiklik">Laiklik</span></span></span><br />
<br />
<span class="mw-headline"><span class="mw-headline"><span class="mw-headline">Laiklik, devletin vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım yapmaması ve ayrıca, herhangi bir inancın, özellikle de bir toplumda egemen olan inancın, aynı toplumda azınlıkların benimsediği inançlara baskı yapmasını önlemesi demektir. Diğer bir tanımlamayla da devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir ki devlet düzeninin, eğitim kurumlarının ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırılmasını amaçlar. Ayrıca, din işlerini kişinin vicdanına bırakarak bireyin din özgürlüğünü koruyabilmesini sağlar.</span></span></span><br />
<br />
<span class="mw-headline"><span class="mw-headline"><span class="mw-headline"><span class="mw-headline" id="Devlet.C3.A7ilik">- Devletçilik</span></span></span></span><br />
<br />
<span class="mw-headline"><span class="mw-headline"><span class="mw-headline"><span class="mw-headline">Ülkenin genel ekonomik faaliyetlerinin düzenlenmesi ve özel sektörün girmek istemediği veya yetersiz kaldığı ya da ulusal çıkarların gerekli kıldığı alanlara girmesini öngören ilkedir. Atatürk’ün devletçilik ilkesi; Türk toplumunun ulaşmak istediği çağdaş ve modern bir düzen için gerekli olan ekonominin güçlendirilmesi ve ulusallaştırılmasıdır. Devletçilik ilkesine göre, devlet ekonomiyle ilgili olarak doğrudan doğruya müdahale yapabilir. Ekonomik teşebbüsler sadece devlet tarafından yapılmayacak, özel teşebbüslere izin verilecek fakat hiçbir özel teşebbüs devlet kontrolünden ve teftişinden çıkamayacak.</span></span></span></span><br />
<br />
<br />
<br />
<span class="mw-headline"><span class="mw-headline"><span class="mw-headline"><span class="mw-headline"></span><br />
<span class="mw-headline" id=".C4.B0nk.C4.B1lap.C3.A7.C4.B1l.C4.B1k">- İnkılapçılık</span><br />
<br />
<span class="mw-headline">İnkılapçılık (Devrimcilik), Türk ulusunun çağdaşlaşması yolunda yapılan Atatürk devrimlerinin benimsenmesi, geliştirilmesi ve her türlü tehlikelere karşı korunmasıdır. Devrimcilik ilkesi, aynı zamanda bir "Sürekli Devrimcilik" anlayışını da yansıtmaktadır. En ilerici kurumlar bile, koşullar içinde eskir. En ileri bir devrimin bekçiliği ile yetinenler, günün birinde değişen koşulların gerisinde kalmaktan, tutuculaşmaktan kurtulamazlar. </span><br />
<br />
<span class="mw-headline">bu ilkelerin okullarda ezberletilmesi değil yapılması gereken, bu ilkelerin her birinin genç türkiye cumhuriyeti'nin ilerleme yolunda nasıl bir ışık olduğunun anlatılmasıdır. atatürk'ü sevmeyebilirsiniz, yaptıkları için minnet duymayabilirsiniz, ama bu ülkenin varlığını sürdürmesi için öne sürdüğü bu ilkelerin arkasında olmamanızı anlayamıyorum. o zaman da aklıma bu ileri görüşlü adamın gençliğe hitabesi geliyor ister istemez.</span><br />
<br />
<span class="mw-headline">çok dolmuşum, uzun bir yazı oldu. yaşananlar beni endişelendiriyor, ama bir taraftan da umudum bileniyor. zekanıza ve mizahınıza kuvvet diyorum gençler. saygı ve sevginizi yitirmeyin. </span><br />
<br />
<span class="mw-headline">dünyayı güzellik kurtaracak. </span><br />
<br />
<br />
not: bu arada penguen belgeseli yayınlayan cnn türk'e kızıp durmayın yav, adamlar küresel ısınmaya vurgu yapmak istemişlerdir belki. hani ormanlar yok oldukça küresel ısınma artıyor ya. dolaylı anlatım. <br />
<br />
</span><br /><br />
<br />
</span><br />
<br /><br />
<br />
</span><br />
<br />
kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-10570416014810546952013-05-31T17:11:00.001+03:002013-05-31T17:11:41.625+03:00ali kıran baş kesen<br />
Külhanbeyi ağzında “Ali kıran baş kesen ” diye bir deyim vardır.Bıçkın ve acımasız serseriler hakkında kullanılır.Bu deyim aslında “Dal kıran baş keser” atasözünden galattır.<br />
<br />
Atalarımızın insanları ağaç ve bitki sevgisine teşvik için dal kıranın baş kesmiş kadar suçlu olduğunu belirtmeleri eskiden beri Türk-İslam töresinde ağaç ve bitki hukukunun derinliğini gösterir. Fatih’e affedilen “Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim. " sözü gibi.<br />
<br />
<br />
<br />
kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-48090033136600607282013-05-31T16:32:00.001+03:002013-05-31T16:32:53.349+03:00neyi biliyorsun?"soru sormasını bilmiyorsun çocuk dedi. soru sormuyorsan ya her şeyi biliyorsun ya da önem vermiyorsun demektir. " <br />
<br />
doğru soru sormak nasıl öğrenilir?<br />
<br />
- ben senden çok şey öğreniyorum da senin gibi birine ben ne öğretebilirim diye düşünüyorum.<br />
<br />
"en iyi bildiğine inandığın şeyi öğret çocuk."<br />
<br />
en iyi neyi biliyorum ben?<br />
<br />
insan bir şeyi iyi bildiğine dair nasıl bir yargıya ya da karara varır?kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-62011541324646400522013-05-28T16:55:00.001+03:002013-05-28T16:55:32.610+03:00bütün özlediklerim benden uzakta yaşıyorsize de olur mu bilmem, bazen bir konuşmanın orta yerinde, bir film izlerken, parkta tek başıma etrafı izlerken ya da oğlum bana bir şeyler anlatırken ya da kitap okurken zihnimde bir şarkı çalmaya başlar.soundtrack gibi birşey. o anın ya da o anda hissettiğim duygunun bana getirdiği şarkıdır o. tıpkı bazı anlarda burnuma gelen kokular gibi. bugün de sabah çok sevdiğim bir arkadaşım izmir'e taşınmaya karar verdiğini söylediğinden beri zihnimin içinde sürekli aynı şarkı çalıyor.<br />
<br />
Öyle uzak ki yerim<br />
Uzakları aşıyor<br />
Bütün özlediklerim<br />
Benden ayrı yaşıyor<br />
Ya herşeyim ya hiçim<br />
Sorma dünya ne biçim<br />
Bir kördüğüm ki içim<br />
Çözdükçe dolanıyor<br />
<br />
bugünlerde ayrılışlar yaşıyorum. biten bir şeyi devam ettirmek için artık ısrar etmekten vazgeçmeliyim, ama bitip bitmediğinden emin değilim.gerçekten hayatta benzer frekansta olduğumu hissettiğim insanlardan birer birer ayrı düşüyorum. şimdi de arkadaşımın kararı. gerçek dostluklar uzakta da olsa devam ediyor ona bir itirazım yok, ankara'da var zaten öyle bir dostum. ama mesela canım dışarda kahve içip sohbet etmek istediğinde ya da ağlayacak bir omuza, beni heyecanlandıran bir şeyi beni yargılamadan paylaşacak ve sevincime ortak olacak birine ihtiyaç duyduğumda ne olacak? ha diyince gidilmiyor, telefon ya da internet gözlerinin içine bakarak konuşmanın, gülüşünü görmenin, kokusunu duymanın yerini doldurmuyor. günler yine gelip geçecek, hayatımıza girenler, çıkanlar olacak.kalbimiz kırılacak, mutlu olacağız. galiba ben en çok özlem duyacağım. "bütün özlediklerim benden uzakta yaşıyor" zihnimde en çok yankılanan şarkı olacak.<br />
<br />
<br />kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-80209969550960901512013-05-21T10:45:00.002+03:002013-05-21T10:45:15.907+03:00sözey ruhum!<br />
seni azad ediyorum.<br />
<br />
seni eğip büktüğüm, üzülmeye değmeyecek sebeplerle boğduğum, nefesini kesip kesif küf kokularına maruz bıraktığım için üzgünüm.<br />
<br />
senden özür diliyorum.<br />
<br />
dünü dünde bırakmadığım, geçmişi ayağımda pranga gibi, sırtımda küfe gibi taşıdığım, bu ağırlıklarla senin belini büktüğüm, sürekli olarak birazdan, yarın, öbür gün olacakları düşünüp seni endişe denizinde üstelik ayağında prangalarla bıraktığım için pişmanım.<br />
<br />
bugünlerde yine yiyip bitiriyorum seni. bir bencillik bir kendini beğenmişlik içinde "bunu bana nasıl yapar?" diyerek yeşil bir kurt gibi kemiriyorum kendi içimi. elimi sıkı sıkı kapatırken hem avucumdakini hem kendimi tükettiğimin farkına varmadan. açtım avucumu ve bıraktım sıkı sıkı tutmaya çalıştıklarımı, kendimi özgür kılmak için. <br />
<br />
"dün", "yarın" derken "anı" unutuyorum. <br />
<br />
ey ruhum!<br />
seni seviyorum ve seni anda özgür bırakıyorum.kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-44991117464778242352013-05-14T23:27:00.001+03:002013-05-14T23:27:16.875+03:00başka yol yok<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjf2HzfAfEb2Shp5yZZe19F2WDvXjnzk_o9IuGyWsXmieFi3CxUhnOWbXIR_4g4vGWdM_ySR5wAqZhCYIxg4BAuWffnhBoq-7sEHdRrDCZpyv3NXLd5FxYbfG1bGIbKVfkxbSlD7aSYbA/s1600/kelebek.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjf2HzfAfEb2Shp5yZZe19F2WDvXjnzk_o9IuGyWsXmieFi3CxUhnOWbXIR_4g4vGWdM_ySR5wAqZhCYIxg4BAuWffnhBoq-7sEHdRrDCZpyv3NXLd5FxYbfG1bGIbKVfkxbSlD7aSYbA/s1600/kelebek.jpg" height="320" width="280" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: white; color: #37404e; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: white; color: #37404e; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="background-color: white; color: #37404e; font-family: 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 18px;">avucunun içindeki kelebeğin güzelliğini ancak avucunu açıp uçmasını izlerken görebilirsin. ya kelebekten ya da kelebeğin güzelliğini görmekten vazgeçeceksin. sonuçta hep bir şeyden vazgeçeceksin.</span></div>
<br />kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-57755776577912460422013-05-08T01:08:00.002+03:002013-05-08T01:08:57.689+03:00yoksun<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUYaOMJik6Q-sSL8hm7SAougVgQQHo-rS0ZxqOFLu8bEUq08w5wYY-IkCLVWsvC8NzDmJGO4paejM5ePEbvsb59tGDq6cEOtoquN9Sp57aSdUumAjHkU0ar9SNyYBHu9Sfx0vBH8r4Uw/s1600/hug+time.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUYaOMJik6Q-sSL8hm7SAougVgQQHo-rS0ZxqOFLu8bEUq08w5wYY-IkCLVWsvC8NzDmJGO4paejM5ePEbvsb59tGDq6cEOtoquN9Sp57aSdUumAjHkU0ar9SNyYBHu9Sfx0vBH8r4Uw/s320/hug+time.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
varlığın varsıllığım<br />
yokluğun yoksunluğum<br />
var olduğunda da<br />
yoksun belki aslında<br />
ben var sansam da<br />
o yüzden belki de hep eksikliğim.kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-80430411045804721282013-04-14T10:42:00.000+03:002013-04-14T10:42:13.850+03:00kalem<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijIMJAF30SJOXgbd4JcKmNEXcupRrn2PtcGjBi8Agih6wPFE61J1D21FIeRzIhvY4V7d8Sdo-Rsi0v0AtdIJnNpekxZUaPUh8bSmEu1HCWh-Zw0T4oM0FkI8-Zo7TFn5jtSq5jEZHo1w/s1600/boya+kalemi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="205" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijIMJAF30SJOXgbd4JcKmNEXcupRrn2PtcGjBi8Agih6wPFE61J1D21FIeRzIhvY4V7d8Sdo-Rsi0v0AtdIJnNpekxZUaPUh8bSmEu1HCWh-Zw0T4oM0FkI8-Zo7TFn5jtSq5jEZHo1w/s320/boya+kalemi.jpg" width="320" /></a></div>
hangi normal insan rüyasında kendini kalemler arasında kendinden geçmiş görür. rüyamda tek başıma bir kırtasiyedeyim. aldıklarımı koyacak bir sepet ya da poşet olmadığı için aldıklarımı elimde taşıyorum, bir süre sonra aldıklarım avucuma sığmıyor ve sürekli düşürüp duruyorum. rengarenk çok güzel kalemler, değişik silgiler arasında mutluydum, ama bir taraftan da elimden düşen kalemleri sürekli toplama telaşında. sonunda bir poşet buldum ve elimdekileri içine koydum da rahata erdim.<br />kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2968063683569051605.post-1391506295578123072013-04-12T10:19:00.002+03:002013-04-12T10:19:34.690+03:00rüyaüç gün önce rüyamda kocaman bir sütlü simit yiyordum. bir sonraki gün de habersiz bir misafirim gelmiş annem ev yaş pastalarından yapıyor ben de yanına kısır da yapalım tamam olur diyordum. dün ise bir kapının önünden geçerken içeri giren 20'li yaşlarda genç kızları görüp ben de arkalarından girdim. meğer orası bir yoga salonuymuş. yoga salonu ama ev. yoga yapılacak alan boş değil ortada kocaman bir masa var. hareketleri tam olarak yapabilmemiz için ara sıra masayı yerinden oynatmamız gerekiyor. hareketler bittiğinde boyun ağrımın geçtiğini farkediyorum. sonrasında katıldığım seansın parasını ödemek için hareketleri gösteren kadının yanına gittiğimde parayı alıyor ve bana üç tane uçan güvercinden oluşan altın rengi bir kolye veriyor. artık sen de buranın bir üyesisin, derslerimize katılan herkese bu kolyeyi hediye ediyoruz diyor. ağrım sızım kalmadan, garip bir huzurla mavi boyalı evin çiçekli kapısından dışarı çıkıyorum. sabah uyandığımda hiç ağrım sızım yoktu. sonra duşa girdim, hazırlandım ve işe geldim. duştan sonra boynumdan başıma doğru bir ağrı saplandı ve şiddeti giderek arttı. artık ilaç içmek istemediğim için geçer diye bekledim, geçmeyince aklımageldi. bir arkadaşın çin'den gelen viks benzeri bir kremi var, ağrılara iyi geliyor. hemen onun yanına gittim ve boynuma, şakaklarıma kokulu kremden sürdüm, ağrım biraz azaldı, iyi geldi. tümgün kokulu kokulu gezerim artık. kendime bursa'da bir yoga kursumu bulsam?ihsaniye taraflarında bildiğiniz bir yer var mı?kara kitaphttp://www.blogger.com/profile/00374644379489783817noreply@blogger.com0