24 Ocak 2012 Salı

ölümü nasıl anlatırsın?


dışarda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. bugün güneşli bir güne başlamıştık oysa. hava birden nasıl da dönüyor. güneşli güzel bir güne uyandığın günün akşamında yağmur altında sırılsıklam olabiliyor insan. düşünceler de böyle değişken işte. bir an bir karar veriyor insan tam uygulamaya geçecekken bir şeyler oluyor ve kararlar yerini yeni kararlara bırakıyor.

uzun zamandır yazmıyorum. seni ihmal ettiğimi düşünme sakın. aslında hep aklımda yazmak, ama nereden başlayacağıma karar veremiyorum. hep öyle değil midir zaten?bir yolculuğa çıkacakken bile en zoru hep ilk adımdır. yolun uzunluğu, çetin şartları, yolculukta bizi bekleyen bilinmezlikler değil de nasıl başlayacağımızdır bizi en çok korkutan.

bugün karar vermiştim işte o ilk adıma. biraz dün başladığım direksiyon kursundan, araba kullanırken ne kadar panik olduğumdan, başarıp başaramayacağıma ilişkin korku ve şüphelerimden bahsedecektim. biraz da okuduğum kitapları anlatacaktım. oğlum uyuduğunda kayıtlarda bulunması açısından günlerime ilişkin notlar düşecektim sanal günlüğüme.

kafamda bu düşüncelerle salonda çamaşır katlarken elinde legolardan yaptığı uzay mekiğiyle uzay savaşları oyunu oynayan oğlum birden yıllardır konsolun üzerinde duran annem,babam, abim ve benim olduğum fotoğrafı eline aldı.

-anne bu senin küçüklüğün mü?
-evet anneciğim.
-(abimi göstererek) peki bu kim?

yıllardır o fotoğraflara bakıp yanımdaki erkek çocuğunun kim olduğunu sormayan çocuk niye birden bire sordu diye afalladım birden.

-o benim abim. dedim
- peki şimdi nerde?

işte korktuğum soru gelmişti. ölümü anlatmak, küçük bir çocuk için yaralayıcı olabilir. çünkü ölümün ne olduğunu anlayan bir çocuk anne ve babasının da bir gün öleceğini düşünüp endişeye kapılabilir. üstelik bu öyle bir çocuk ki masal kitabında küçük balığın dedesinin hiç uyanmayacağı bir uykuya yattığını okuyup gözleri dolup,artık bu kitabı okumak istemiyorum diyen bir çocuk.

kendimi bile şaşırtan bir ses tonuyla ,

-o öldü anneciğim dedim. sorular bitti sanmıştım,ama anlaşılan bu artık konuşulması gereken bir konuydu. bir soru daha geldi.
- ne zaman öldü?
- 18 yıl önce.
- neden öldü?
- hastaydı.
- nasıl hastaydı?
- kasları gelişmiyordu, o yüzden kalp kasları da gelişemedi ve kalbi bir gün durdu.
- kalp krizi gibi yani.
- evet öyle gibi.
galiba tatmin oldu ve sorularına devam etmedi. anne bilgisayar oynayabilir miyim?dedi ve ikimiz de geçtik bilgisayarın karşısına.

mavi bıdık fazla gerçekçi bir çocuk. sanki her şeyi biliyor doğdu gibi geliyor bazen. bilmiş değil,ama görmüş geçirmiş bir hali var. dışarıda gökyüzü içini boşaltırken bu akşamki konuşmamız yüreğime pek dokundu. ben de içimi boşaltmak istedim. bu kadar yıl sonra niye hala bu konuda bu kadar hassasım?

4 yorum:

  1. ikiniz de benim canımsınız...büyümüş annesi oğlun..seni üzmemek için konuyu irdelememiş..

    YanıtlaSil
  2. hassaslığın geçeceğine inanmıyorum , gün geçtikçe çoğalacak ..ya da ben böyleyim diye herkeside aynı kefeye koyuyorum. kızımda bu yıl ölüm, Allah, meleklr ile ilgili çok soru soruyor. dediğin gibi ölümü sorgulamaları anneyle bağdaştırmaları. birgün ne kadar çaresiz olduklarını onlarda öğrenecek :(

    YanıtlaSil
  3. maşallah ne bilge bir oğlunuz var,
    hassaslık konusunda sorgulamayın bence kendinizi belki bu acının merhemi ruhun tesellisidir o. O sızı ki bir gün geçer mi diye korkulandır aslında,
    benim naçizane fikrim
    Sevgiyle ve sağlıkla kalın

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kara gözlerinden öpüversen benim için. Yorulacak o sorgulamalarla ama olsun. Onlara bakınca yeniden ümitleniyorum.

      Sil