21 Eylül 2011 Çarşamba

bulantı, bunaltı



bak şimde ben var ya iki gündür o kadar sinirliyim ki salon kadını çizgimden - o nasıl bir çizgiyse artık- çıkıp ağız dolusu küfür etmek istiyorum. bilgi haznemdeki küfür sayısı çok sınırlı olmasına karşın - çünkü ne babam ne de koca bey pek küfür etmez- bildiğim bütün küfürleri savurup bir kum torbasını gücümün son zerresi tükenene kadar tekmelemek ve yumruklamak istiyorum.



oğlum okula başladı ya ve ben pazartesi günü işe geri dönmek zorunda olduğum ki oğluşu eşimin ailesine bırakıp geldim ya bak neler oldu.



pazartesi okulun ilk günü sabah beslenmesini hazırladım.bozulmasın diye dolaba koyması için kayınpederime verdim ve giderken çantasına koymasını söyledim.tören 12.30'da siz o saatte gelin ben de öğle tatili olduğu için geleceğim dedim. öğle tatili geldi ve aladım taksiye gittim okula.koca beyin işi olduğu için gelemedi- bu günlerde de çok meşgul kendisi-. okula gittim ki benim bıdık okul bahçesinde süzülüyor. akıllı dedesi çocuğu 11.30'da okula getirmiş, çocuk tam iki saat oralarda beklemekten sıkıldı. yorgun ve süzgün sınıfa girdik. dedesi beslenmesini de evde unutmuş, para verdim.neyseki kantine ulaşmayı başarmış. akşam dedesi servisi ayarlamak için gitti. yaklaşık beş kez sabah kaçta almaya geleceklerini mutlaa sor dedim.o da sormuş 12.45 demişler.saat 1'de okul başlıyor. akşam da birkaç kez sorup teyit ettim. dün saat 11.45 de telefonum çaldı.servis şöförü arayan. bekliyoruz sizin oğlan hazır değil mi? meğer 11.45 demişler. evi aradım, kayınpederim evde yok. koca beyin işi var diye dükkana gitmiş.tabi bizim çocuk servise binemedi.dedesi taksiyle götürsün dedim. ama nasıl öfkelendim anlatamam. ben çocuğun ilk günleri stresli geçmesin, gergin hissetmesin, kendini güvende hissetsin diye herşeyi düzenli yapmaya çalıştıkça insanların aymazlığı yüzünden terslikler arka arkaya geldi. çok kızdım ve akşam iş çıkışı eve gitmedim.çünkü ne kayınpederimi ne de kayınvalidemi görmek istemiyorum. akşam eve gitseydim kırıcı olabilirdim. ben de korupark'a gittim. saçma sapan alışveriş yaptım. sonra bir yere oturdum bir kadeh kırmızı şarap söyledim, köz patlıcanlı bonfileli pizza söyledim, düşündüm hiçbir şeyi çözemedim. bir kadeh daha şarap içtim. saat 9 gibi eve gittiğimde koca bey ve oğluş hala kayınvalidemlerdeydi. merhaba deyip eve çıktım. ardımdan koca bey geldi, bana surat yaptı. surat yapacak kişi benim ama... neyse...



güzel ve heyecanlı yaşamam gereken bir dönemin daha ailecek içine ettiler. ama ben yine de iyiyim. çok mu tepki veriyorum diye düşünüyorum, yine kendimi suçluyorum. söyleyin allah aşkına çok mu tepki veriyorum?

7 yorum:

  1. Selam Kara Kitap,
    Galiba yaptıklarımızı kendimiz için yaptığımızı kendimize ikna etmeliyiz. Eğer bunu çözersek mutluluk çorap söküğü gibi geliyor. Yani şöyle.

    Çocuğum var. Onun var olması beni mutlu ediyor.
    Çocuğum için koşturuyorum. Onun için koşturmak beni mutlu ediyor.

    İlla terslik yaşanacak. Kayınpeder yaşlı ya da gamsız. Neyse ne? Kimse benim çocuğuma hizmet etmek zorunda değil. Onlar çocuklarını okutup büyütmüş. Şimdi oğluma destek veriyorlarsa, teşekkür ederim. Yaşlılar. Eksik anlıyorlar. Şöförün telefonunu alıp ben takip ederim.

    Yemek çantası evde unutulmuş. Ne olacak? Bir gün aç kalırsa hasta mı olacak? Daha iyi eve gelince iştahla yer:)

    Çocuğun çanta seçimine karışmak nasıldır bilmem.
    Bana kalırsa beğendiği çantayı alsın, sorun yaşarsa da "sen beğendin. ben karışmam" derim.

    Kara Kitap, kalpten kalbe bir yol vardır görünmez. Gönülden gönüle yol gizli gizli.

    Eğer yaşadığınız insanlar hakkında hep olumsuz konuşursanız, kalbiniz onlara karşı karalar bağlar. Hiç iyi yönlerini göremezsiniz. Bu polyannacılık filan değil. Bakın, işte durumunuz.
    Mutsuzsunuz. Bir de benim formülümle hayata ve insanlara bakmayı deneyin. Yaşar'ın şarkısı var ya: "mutluluk çok uzakta değil yanı başımızda." Bizde:) Çok yazdım galiba ama bence böyleyken böyle:)

    YanıtlaSil
  2. haklısın hayal kahvem, haklısın.ne diyim daha.olumlu olmaya çalışıyorum biliyor musun?ama ben ne zaman iyi olduğuna kendimi ikna etsem beni hep hayal kırıklığına uğratıyorlar. sorun galiba onları kendi ailemle kıyaslamam.farkındayım da kendimi engelleyemiyorum işte.sonuçta da üzülen ben oluyorum.kimsenin umurunda değil.

    YanıtlaSil
  3. tam bir şeyler yazmak üzere yorum bölümünü tıklattım ki, benzer şeyleri "hayal kahvesi"nin yazdığını görünce ikilemeye gerek yok dedim.

    karakitabım.. bir de "sakınan göze çöp batarmış" derler ya.. bu tip aksilikler öyle çok ama gerçekten öyle çok yaşanacak ki.. sana/size gerçekten zarar vermeyen şeyleri, küçük şeyleri gözardı etmenin yolunu bulmalısın..

    yaz, geçer :)

    YanıtlaSil
  4. al benden de o kadar. ben daga kusuyorum. dagin haberi yok. cok kiziyorum kimseye minnet etmeyecegim diye kararlar alip, sonra bunlari bir bir yutmak zorunda kaliyorum. cunku kimseye minnet etmeden her isi kendim yapmam imkansiz.
    o yuzden biraz politik, biraz sakin ve biraz da tahammulkar olmaliyim.
    ben kendimi yipratir uzersem, bebegim bunu hisseder diyorum kendime, olaylra pozitif yaklasmak icin kendimi ancak boyle motive edebiliyorum.

    arada cosup bocuk beye soyleniyorum ama ona da cok yuklenemiyorum. anladim ki kimse benim kadar ince, benim kadar yogun dusunemiyor cocugumla ilgili durumlari. ben anasi, onlar danasi. bildigin dana ama :D

    YanıtlaSil
  5. Kara Kitap,
    Öncelikle sinirli zamanlar için özel filmler tutsan keşke elinin altında. Misal Snatch gibi.
    Bak yazmıştım. İşte burada:)

    http://hayalkahvem.blogspot.com/2011/09/bazan-sebebini-bilmeden-kendini-dayak.html

    Bu filmi iki kez seyret, sövgü sözlerinin cümlesine takla atlattırabilirsin. Öyle böyle değil. Bi de yazıdaki taktiği uygularsan, dövmek istediğin kişi sen dövmediğin halde kendini dövülmüş gibi hissediyor. Tecrübelerimle sabittir yani. Eminim:)

    Sonra senin için az sonra "kızgın" deyimlerle yazdığım yazıyı tekrar öne çıkaracağım. Yeminle o yazıyı kızdığım kişiyi gözümün önüne getirerek okuyunca, o kadar rahatlıyorum ki anlatamam. İlaç gibi geliyor. Dene bakalım sana da uyacak mı:)

    Sonra Kara Kitap, dünyanın merkezine kendini koymayı dene bakalım. Yaptığın her işi başkaları için değil de kendin için yaptığını düşünsen. Kendin için okudun. Kendin için çalışıyorsun. Kendin için çocuğun oldu. Ama çocuğun da kendisi için doğdu:)Yaptığın her şeyi kendin için yaptığını düşün istersen böylesi iyi gelecektir. Hani denir ya "bana yardımcı olan da olmayan da sağolsun" diye. Öyle işte. Sonra birileri senin kazancından ve sevginden faydalanıyor. "Veren el alan elden yeğdir" Kara Kitap. Öyle değil mi? Ya işsiz olan sen olsaydın? Beterin beteri yani:) Fena durum bu. O nedenle sevmeye devam. Önce kendinden başlamaya ne dersin?

    Bana bak, Güzin Abla ya çevirdin ya beni.
    Aşkolsun! Du bi haiku da ben yazayım bari..

    "mümkün mertebe
    gözlerinle sohbet et
    ben dilsiz-ebe"

    YanıtlaSil
  6. Herşeyi belirli bir düzen içinde yürütmeye çalışan ve programlayan bizlerin çevresindeki rahat (ya da iş yapma şekli bizden farklı olan) insanlardan yardım almaya çalışmak sırtımızdaki yükü arttırmaktan öteye gidemiyor bazan...Duruma sinirlenince de, üzülmesin sıkıntıya girmesin dediğimiz çocuğumuza eşimize daha agresif davranmamıza neden oluyor (en azından bende öyle oluyor).Sonuçta iyi mi oluyor kötü belli değil...
    Sanırım biraz ipleri gevşetmek, belli aksaklıkları hesaba katarak gerilmemek lazım.
    Ha söylüyorum ama yapabiliyormuyum? Deniyorum:)
    Etrafınızdakileri unutup okuldan gelen çocuğunuzun yüzüne dolu dolu gülümseyebilmek en iyisi gibi...

    YanıtlaSil
  7. Öncelikle okul hayatında başarılar dilerim aksiliklerle başlamış da olsa.
    Her şeyi önceden planlayan ve o plan bozulunca, raydan çıkınca sigortaları atan biri olarak hissettiklerini çok iyi anlıyorum abartmıyorsun ayrıca.
    Küfür etmek (hani deriz ya sözün bittiği yer) bazen iyi geliyor ve epey genişlettim ben dağarcığımı:))
    Ama yalnızken.

    YanıtlaSil