gülmek için zaman ayırın
çünkü gülmek ruhun şarkısıdır
düşünmek için zaman ayırın
çünkü düşünmek gücün kaynağıdır
okumak için zaman ayırın
çünkü okumak bilgeliğin kaynağıdır
sevmek ve sevilmekiçin zaman ayırın
çünkü sevgi tanrı vergisi bir ayrıcalıktır
çalışmak için zaman ayırın
çünkü çalışmak başarının bedelidir.
28 Mart 2013 Perşembe
27 Mart 2013 Çarşamba
ne çektin sen be!
Bursa’da yağmurlu ve bulutlu bir gün. Aslında güneş uyandırdı bugün beni. Yani saat yedide odaya dolan güneş ışığıyla uyandım. Duşa girdiğimdeyse yağmur yağmaya başladı. Sabah gördüğüm güneş bir düş müydü bilemedim. Bugün kocamaaan bir dolunay olacak, ama bulutlar nedeniyle biz onu göremeyeceğiz. Günün bu saatinde bile ışıklar yanıyor, hava o kadar karanlık. Bahara geçiş sürecinden galiba sürekli olarak midem yanıyor. Yemek yemesem yanıyor, yesem yanıyor. Ağzımın hiç tadı yok, keyifle yemiyorum hiçbir şeyi. Tüm astrologlar bugünkü dolunayın olumsuz etkisinin olacağını ve sükûnetimizi korumamız gerektiğini söylüyor ya ben işte yatsam hemen uyuyacak durumdayım bugün, böylece sükûnetimi de korumuş olurum. Öğleden sonra da firma randevum var. Hani insan kendi güvenli mekanındayken biraz daha rahat oluyor da firma ziyaretinde biraz daha enerjik, pozitif bir tutum sergilemek, karşı tarafı alttan alıp, yumuşatmak, uygun bir dille sorular sorup yanıt almaya çalışmak gerekiyor. Bugün bunun için hiç enerjim yok sanki. Evet evet ben kesinlikle güneş enerjisiyle çalışıyorum. Bir söylenesim vardı, kendi kendime “ne çektin sen be kara kitap!” diyesim vardı. Sana söyleneyim acık dedim. Bugün dünya tiyatrolar günü ve ben yıllardır hiç tiyatro izlemedim. Belki de onun iç mutsuzluğu, belki de başka şeylerin bilmiyorum, suçu havaya atıyorum. Hava da çok kötü be, iç sıkıntısı, yürek daraltısı veriyor. Nefesim nefes borumda düğümlenip ciğerlerine ulaşmıyor. Bu da böyle bir gün işte, geçecek biliyorum, belki öğlene doğru geçer. Ben bir kahve içeyim, biraz ayılırım. Evet evet kesin ondan, kahve içsem geçecek iç sıkıntım.
23 Mart 2013 Cumartesi
dünden sonra yarından önce
hiçbir şey okumadan bir şeyler yazmak istedim okumaya başlayınca bloglar, siteler arasında ya da evdeki dergiler muhtelif kitaplar arasında kaybolup kendi kelimelerimi unutuyorum. insan kendi kelimelerine yitirmeye başlayınca beyninde de bir suskunluk oluyor. kim bilir belki de beyni sussun diye bunca okuyor insan. kendi cümlelerin kırıcı, yıkıcı olunca tırnak işareti içindeki cümleler seninkilerin yerini alıyor. daha önce söylenmiş sözlerin arkasına sığınıyor. o yüzden işte bugün hiçbir şey okumadan kendi cümlelerimle güne başlayayım dedim.
her sabah kalktığım saatte 7.30'da uyandım yine, yine her hafta sonu olduğu gibi anlık bir "keşke biraz daha uyuyabilsem" düşüncesi sonrası bugünün cumartesi olduğunu fark edip mutlu bir gülümsemeyle uyumaya devam ettim. hafta sonları oğlum uyanıp yatağıma gelene kadar uyanık bile olsam yataktan çıkmıyorum. bazen tekrar uykuya dalıyorum bazen tekrar uyuyamasam da kimi zaman gözüm kapalı kimi zaman açık düşünüyorum, hayal kuruyorum. bugün havanın yağmurlu, gökyüzünün karanlık olmasından sanırım oğlum saat 11 gibi uyandı. biraz da yatakta sarılıp yattık. sonra kahvaltı sevmeyen oğluma kahvaltı beğendirme çabaları ve sinir harbi neyse ki mısır gevreği ve süte ikna oldu. peynir, zeytin, yumurta gibi güzellikler varken hiçbirini istememesine kızıyorum. .
birkaç ufak ev işi sonrası kahvemi yaptım elime kitabımı aldım, birkaç satır okudum. içimden bir ses sohbet etmek istedi. bir şeyler anlatma ihtiyacı. kahve bahane ya yanında sohbet istedi canım. birlikte kahve içip sohbet ettiğim bir kaç dostumu özledim. ece temelkuran'ın düğümlere üfleyen kadınlar kitabını okuyorum bugünlerde. hani okuyan başka birileri de olsa da karşılıklı konuşsak istedim. ben genel olarak seviyorum ece temelkuran'ı, anlatımını kendime çok yakın buluyorum. hani karşılaşsam elimizde de birer fincan kahve olsa kırk yıllık dost gibi sohbete başlayacakmışım gibi hissediyorum. o yüzden anlatımını yine beğendim. yani bence kitaptaki dört kadını bir odaya ya da bir otele kapatıp sohbetlerini bu kurguda kursaymış daha iyi olurmuş. niye bir yol hikayesine, hem de gereksiz bir yol hikayesine ihtiyaç duymuş anlamadım. kitabın bazı yerlerinde okurken zorlanıyorum. kitabın kahramanlarından galiba en çok amira'yı sevdim. amira'nın kadın halini beğendim. henüz bitmedi kitap, hoş sonunda ne olacak merakıyla okumadığım için bitsin diye bir çabam yok. ece temelkuran'ın anlatımını seviyorum, ama bir roman olarak çok beğenmedim.
geçen gün evde elime "sinek ısırıklarının müellifi" geçti. eski bir dosta rastlamış gibi sevindim. böyle nasıl usul usul keyifle okunduğu, okurken verdiği sakinlik ve huzur hissi geri doldu içime.niye barış bıçakçı'nın diğer kitaplarını okumuyorum dedim. bugünlerde ihtiyacım olan şey tam da buydu işte. limonata gibi tanıdık, ferahlatan bir tada ihtiyacım var. düğümlere üfleyen kadınlar biter bitmez barış bıçakçı külliyatına başlıyorum. iyi gelecek biliyorum.
güzel şeyler duymak, güzel şeyler yaşamak istiyorum bugünlerde. gerçek ve güzel.
her sabah kalktığım saatte 7.30'da uyandım yine, yine her hafta sonu olduğu gibi anlık bir "keşke biraz daha uyuyabilsem" düşüncesi sonrası bugünün cumartesi olduğunu fark edip mutlu bir gülümsemeyle uyumaya devam ettim. hafta sonları oğlum uyanıp yatağıma gelene kadar uyanık bile olsam yataktan çıkmıyorum. bazen tekrar uykuya dalıyorum bazen tekrar uyuyamasam da kimi zaman gözüm kapalı kimi zaman açık düşünüyorum, hayal kuruyorum. bugün havanın yağmurlu, gökyüzünün karanlık olmasından sanırım oğlum saat 11 gibi uyandı. biraz da yatakta sarılıp yattık. sonra kahvaltı sevmeyen oğluma kahvaltı beğendirme çabaları ve sinir harbi neyse ki mısır gevreği ve süte ikna oldu. peynir, zeytin, yumurta gibi güzellikler varken hiçbirini istememesine kızıyorum. .
birkaç ufak ev işi sonrası kahvemi yaptım elime kitabımı aldım, birkaç satır okudum. içimden bir ses sohbet etmek istedi. bir şeyler anlatma ihtiyacı. kahve bahane ya yanında sohbet istedi canım. birlikte kahve içip sohbet ettiğim bir kaç dostumu özledim. ece temelkuran'ın düğümlere üfleyen kadınlar kitabını okuyorum bugünlerde. hani okuyan başka birileri de olsa da karşılıklı konuşsak istedim. ben genel olarak seviyorum ece temelkuran'ı, anlatımını kendime çok yakın buluyorum. hani karşılaşsam elimizde de birer fincan kahve olsa kırk yıllık dost gibi sohbete başlayacakmışım gibi hissediyorum. o yüzden anlatımını yine beğendim. yani bence kitaptaki dört kadını bir odaya ya da bir otele kapatıp sohbetlerini bu kurguda kursaymış daha iyi olurmuş. niye bir yol hikayesine, hem de gereksiz bir yol hikayesine ihtiyaç duymuş anlamadım. kitabın bazı yerlerinde okurken zorlanıyorum. kitabın kahramanlarından galiba en çok amira'yı sevdim. amira'nın kadın halini beğendim. henüz bitmedi kitap, hoş sonunda ne olacak merakıyla okumadığım için bitsin diye bir çabam yok. ece temelkuran'ın anlatımını seviyorum, ama bir roman olarak çok beğenmedim.
geçen gün evde elime "sinek ısırıklarının müellifi" geçti. eski bir dosta rastlamış gibi sevindim. böyle nasıl usul usul keyifle okunduğu, okurken verdiği sakinlik ve huzur hissi geri doldu içime.niye barış bıçakçı'nın diğer kitaplarını okumuyorum dedim. bugünlerde ihtiyacım olan şey tam da buydu işte. limonata gibi tanıdık, ferahlatan bir tada ihtiyacım var. düğümlere üfleyen kadınlar biter bitmez barış bıçakçı külliyatına başlıyorum. iyi gelecek biliyorum.
güzel şeyler duymak, güzel şeyler yaşamak istiyorum bugünlerde. gerçek ve güzel.
17 Mart 2013 Pazar
rüzgar eken fırtına biçer
12 Mart 2013 Salı
seni yaşamak
Seni her özlediğimde sevgilim,
Gökyüzüne bakıyorum;
Göğün mavisinde gözlerini görüyorum çünkü.
Seni her özlediğimde bir tanem,
Denizlere bakıyorum.
Ufuğa bakınca mucizeni görüyorum çünkü.
Seni her özlediğimde bir tanem,
Kuşlara bakıyorum.
O kanatlardaki özgürlüğünü görüyorum çünkü.
Ve aşkım, seni her özlediğimde,
Adında isyan ediyorum.
Seni özlemek istemiyorum ben,
Ben seni yaşamak istiyorum,
Seni her özlediğimde sana bakmak istiyorum
Ve seni sende görmek sadece
Behçet Necatigil
Gökyüzüne bakıyorum;
Göğün mavisinde gözlerini görüyorum çünkü.
Seni her özlediğimde bir tanem,
Denizlere bakıyorum.
Ufuğa bakınca mucizeni görüyorum çünkü.
Seni her özlediğimde bir tanem,
Kuşlara bakıyorum.
O kanatlardaki özgürlüğünü görüyorum çünkü.
Ve aşkım, seni her özlediğimde,
Adında isyan ediyorum.
Seni özlemek istemiyorum ben,
Ben seni yaşamak istiyorum,
Seni her özlediğimde sana bakmak istiyorum
Ve seni sende görmek sadece
Behçet Necatigil
5 Mart 2013 Salı
şaşkın
Çin bizim için doğuda bir ülkeyken ABD için batıda bir ülke.
Hayret!!!
Bu bahar bir çocuk saflığında herşeye şaşıralım. Şaşıp kalalım etrafımızda olup bitenlere. Kırlarda açacak papatyalara, gelinciklere şaşalım. Bülent Ortaçgil Sakın Şaşırma diyor ama biz o şarkıdaki her şeye şaşıp kalalım.
Sakın Şaşırma
O bir ayrık otu
O bir karınca
Bir ateş böceği
Işıklar kararınca
Aynı zincirin başka bir halkası
Sakın şaşırma
O bir hanımeli kökü
Bir çığ damlası
Akşam esintisindeki kekik kokusu
Zamansız olan her şeyin büyülü korkusu
Sakın şaşırma
O bir sabah sessizliği
Gece ayazı
Baharda deli su
Kışın kar beyazı
Eski fotoğraflar
Birkaçı küçük yazı
Sakın şaşırma
O artık bir kuş sesi
Deniz mavisi
Bir çay sıcaklığı
Ekmek doygunluğu
Baştan aşağı anıların yorgunluğu
Sakın şaşırma
Sakın şaşırma konuklar,(misafirler)
Sofralar zengin ama yine kalkıp gitmekteler
Yemekler yenmiş artık kahve içmekteler
Sakın şaşırma
Bülent Ortaçgil
Hayret!!!
Bu bahar bir çocuk saflığında herşeye şaşıralım. Şaşıp kalalım etrafımızda olup bitenlere. Kırlarda açacak papatyalara, gelinciklere şaşalım. Bülent Ortaçgil Sakın Şaşırma diyor ama biz o şarkıdaki her şeye şaşıp kalalım.
Sakın Şaşırma
O bir ayrık otu
O bir karınca
Bir ateş böceği
Işıklar kararınca
Aynı zincirin başka bir halkası
Sakın şaşırma
O bir hanımeli kökü
Bir çığ damlası
Akşam esintisindeki kekik kokusu
Zamansız olan her şeyin büyülü korkusu
Sakın şaşırma
O bir sabah sessizliği
Gece ayazı
Baharda deli su
Kışın kar beyazı
Eski fotoğraflar
Birkaçı küçük yazı
Sakın şaşırma
O artık bir kuş sesi
Deniz mavisi
Bir çay sıcaklığı
Ekmek doygunluğu
Baştan aşağı anıların yorgunluğu
Sakın şaşırma
Sakın şaşırma konuklar,(misafirler)
Sofralar zengin ama yine kalkıp gitmekteler
Yemekler yenmiş artık kahve içmekteler
Sakın şaşırma
Bülent Ortaçgil
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)