23 Mart 2013 Cumartesi

dünden sonra yarından önce

hiçbir şey okumadan bir şeyler yazmak istedim okumaya başlayınca bloglar, siteler arasında ya da evdeki dergiler muhtelif kitaplar arasında kaybolup kendi kelimelerimi unutuyorum. insan kendi kelimelerine yitirmeye başlayınca beyninde de bir suskunluk oluyor. kim bilir belki de beyni sussun diye bunca okuyor insan. kendi cümlelerin kırıcı, yıkıcı olunca tırnak işareti içindeki cümleler seninkilerin yerini alıyor. daha önce söylenmiş sözlerin arkasına sığınıyor. o yüzden işte bugün hiçbir şey okumadan kendi cümlelerimle güne başlayayım dedim.

her sabah kalktığım saatte 7.30'da uyandım yine, yine her hafta sonu olduğu gibi anlık bir "keşke biraz daha uyuyabilsem" düşüncesi sonrası bugünün cumartesi olduğunu fark edip mutlu bir gülümsemeyle uyumaya devam ettim. hafta sonları oğlum uyanıp yatağıma gelene kadar uyanık bile olsam yataktan çıkmıyorum. bazen tekrar uykuya dalıyorum bazen tekrar uyuyamasam da kimi zaman gözüm kapalı kimi zaman açık düşünüyorum, hayal kuruyorum. bugün havanın yağmurlu, gökyüzünün karanlık olmasından sanırım oğlum saat 11 gibi uyandı. biraz da yatakta sarılıp yattık. sonra kahvaltı sevmeyen oğluma kahvaltı beğendirme çabaları ve sinir harbi neyse ki mısır gevreği ve süte ikna oldu. peynir, zeytin, yumurta gibi güzellikler varken hiçbirini istememesine kızıyorum. .

birkaç ufak ev işi sonrası kahvemi yaptım elime kitabımı aldım, birkaç satır okudum. içimden bir ses sohbet etmek istedi. bir şeyler anlatma ihtiyacı. kahve bahane ya yanında sohbet istedi canım. birlikte kahve içip sohbet ettiğim bir kaç dostumu özledim. ece temelkuran'ın düğümlere üfleyen kadınlar kitabını okuyorum bugünlerde. hani okuyan başka birileri de olsa da karşılıklı konuşsak istedim. ben genel olarak seviyorum ece temelkuran'ı, anlatımını kendime çok yakın buluyorum. hani karşılaşsam elimizde de birer fincan kahve olsa kırk yıllık dost gibi sohbete başlayacakmışım gibi hissediyorum. o yüzden anlatımını yine beğendim. yani bence kitaptaki dört kadını bir odaya ya da bir otele kapatıp sohbetlerini bu kurguda kursaymış daha iyi olurmuş. niye bir yol hikayesine, hem de gereksiz bir yol hikayesine ihtiyaç duymuş anlamadım. kitabın bazı yerlerinde okurken zorlanıyorum. kitabın kahramanlarından galiba en çok amira'yı sevdim. amira'nın kadın halini beğendim. henüz bitmedi kitap, hoş sonunda ne olacak merakıyla okumadığım için bitsin diye bir çabam yok. ece temelkuran'ın anlatımını seviyorum, ama bir roman olarak çok beğenmedim.

geçen gün evde elime "sinek ısırıklarının müellifi" geçti. eski bir dosta rastlamış gibi sevindim. böyle nasıl usul usul keyifle okunduğu, okurken verdiği sakinlik ve huzur hissi geri doldu içime.niye barış bıçakçı'nın diğer kitaplarını okumuyorum dedim. bugünlerde ihtiyacım olan şey tam da buydu işte. limonata gibi tanıdık, ferahlatan bir tada ihtiyacım var. düğümlere üfleyen kadınlar biter bitmez barış bıçakçı külliyatına başlıyorum. iyi gelecek biliyorum.

güzel şeyler duymak, güzel şeyler yaşamak istiyorum bugünlerde. gerçek ve güzel.


1 yorum:

  1. Ne tatlı yazmışsın Kara Kitap. Yazını çok sevdim.
    Ve seni çok özledim:)

    YanıtlaSil