25 Mayıs 2011 Çarşamba

ben bugünlerde...




- anne, ben bugün serviste arkadaşımın getirdiği öykü kitabını okudum, ama okuduğum anlaşılmasın diye hep - mış, -muş la bitirdim.



mışını, muşunu sevsinler senin yer cücesi :)))




- anne, ben bütün harfleri biliyorum, okuyorum, yazabiliyorum, matematiği de öğrendim, öğrenecek birşey kalmadı artık anaokuluna gitmeme gerek yok.




hı hı tamam. :))




- anne, biliyor musun arkadaşlarım fırat'ı bilmiyor, kocakafalı çok komik bir çocuk dedim onlara.




senin koca kafanı yerim ben. :))



- anne, hıdırellezde dilediklerimiz ne zaman olacak? suya attığımız kağıtlar dünyanın çevresini dolaşıp gelince mi?



- anne, gel bugün keyif yapalım.

- ne yapalım anneciğim?

- çekirdek yiyip yürüyen şatoyu izleyelim.



keyif adamı vesselaaam. :))



dün evdeki oyuncak çadırın içine girmiş oyun oynuyordu.



- anne, çadırın ingilizcesi ne?

- tent oğlum.

çadırı hareket ettirerek, .... moving tent. (howl's moving castle-yürüyen şato)



- anne, ben bugün çadırın içinde uyuyacağım, ev kampı kurdum.



"anne" kelimesini o kadar çok duyuyorumki bazen "anne"nin çocuk için ne kadar önemli olduğunu unutup, NE VAR diye sinirle bağırıyorum. gaflet anları bunlar biliyorum. allah'ım her kadına "anne" kelimesini milyonlarca, trilyonlarca kez duymayı nasip etsin.



bugün sabah pek hüzünlü kalktım yataktan. üstüme giydiğim elbise ağır geldi, nefesim daraldı, ayaklarım şiş, sebepsiz bir hüzün işte, oğlumun bıcır bıcır anlattığı şeyleri düşünüp biraz gülümseyeyim dedim, oğlumu özledim. bugün aklım hüzünden yana.



neyse akşama az kaldı.



hayat bugünlerde çok hızlı, evde, işte bir koşuşturmacayla geçiyor zaman. her yere yetişme yarışındayım. müdürüm istanbul'a gidiyor. kendim için çok üzgünüm, onun için mutluyum, çünkü gitmek istiyordu. elimizdeki işleri toparlamak için yoğun çalışıyoruz. evde de evin işleri, yazlık kışlık çıkarma, parça parça temizlik... ev işi işte, dön dön hep aynı. iş çıkışı dükkana eşimin yanına gidiyorum.moral olsun diye oturup ona umut aşılamaya çalışıyorum. hani şu gofret reklamındaki gibi sihirli bir şey olsa, bir ısırık alsak ve çevremizde bir koruma alanı oluşsa, söylenen olumsuz cümlelerden etkilenmesek.

20 Mayıs 2011 Cuma

töbe allah'ım



dün yine karamsar günlerimden birindeydim.



eşime çok öfkelendim. geleceğimiz belli olmadığı için. sebat edip, boyun eğip işinde çalışmaya devam etmediği, 6 aydır hala bir iş bulamadığı için kızgındım.



şimdi bir işyeri açtı, minik bir dükkanımız var artık, tohum, gübre, fide satacak. ha dükkan kirasını çıkarır da para bırakır mı bilinmez.ticaret hiç bildiğimiz iş değil.



bazen çok olumlu oluyorum.bazense yüreğim endişeyle doluyor. gelecek kaygısı basıyor.



oğlumuza nasıl bir gelecek sağlayacağız kaygısıyla doluyorum.



bu yıl ilkokula başlayacak.mahallede okula yazdırmak istemiyorum.ne yapacağım bilmiyorum.



dün akşam bir arkadaşa gittik, biri arabasını değiştirmiş, biri ev almış bilmem ne.



onlar adına sevindim.eşime ve kendime kızdım. allah'a isyan ettim.



sonra 11 gibi eve geldik ve 11.15'de deprem oldu.



oğlumu kaptığım gibi kendimi çamaşır makinasının önünde cenin pozisyonunda buldum.



sabaha kadar tavşan uykusu uyudum.



allah'ım isyan ettiğim için pişmanım. az da olsa benim düzenli bir maaşım var en azından.bu kadarı olmayan insanlar da var.tutumlu olmayı, paramı hesaplamayı böylece öğrenirim belki.



hayattaki en önemli şey sevdiklerinin yanında olması, mal mülk para bunlar hepsi değersiz. karnını doyurabiliyorsan, başını sokacak bir evin varsa gerisi boş. insanoğlu nankör ve unutkan maalesef. hele ben bunu sık sık unutuyorum.



lisede bir arkadaşım sen küçük burjuvasın demişti. galiba öyleyim.boğa burcu olmamın da bunda biraz etkisi olabilir. güzel şeylere, rahata, lükse düşkünüm biraz. o yüzden şu anki paniklemem.




yanlışlıkla aklımın içine burjuva kaçmış.töbe allaım töbe, çok töbe....

18 Mayıs 2011 Çarşamba

nar ağacı



Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen gözükara cesaretimden
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı.

Murathan Mungan

saldırgan değilim ben, ne gözümden ateş ne de dilimden zehir dökülür. koruyamam içimdeki çocuğu, incinir, yaralanır, ağlar çoğu kez.

kırılganım ama, dokunulması kolay, kırılması kolay biriyim.

ne güzel demiş şair "bir yanım buz saray. "

ruhum bir kristal köşk.

kendimi koruma şeklim melakolik halim belki de kimbilir.

çılgın bir nar ağacım olsun istiyorum, içimden ıhlamur kokuları geliyor.

17 Mayıs 2011 Salı

ruh gezgini

dar gelir bedenim ruhuma.


o yüzdendir bedenimi genişletme çabam.

içimdekilerin ben bile farkında olmadığımdan dışarı çıkaramıyorum. kendini tanımak ne zormuş. insanın çok yoğun bir çaba göstermesi gerekiyor.

ruhum bedenime sığmayınca, sanıyorum ki şişmanladıkça, dünyada işgal ettiğim yer arttıkça ruhuma da yer açılacak.

oysaki ruh bedende hapis olunca hapishanenin sınırları ne kadar geniş olursa olsun farketmez.

bir balon şişirip ruhumu içine üflemek...

istiyorum.

15 Mayıs 2011 Pazar

yarışma



-anne, keşke bugün sana nazar boncuğu taksaydık.

-neden anneciğim?

-o zaman yarışmayı sen kazanırdın.



kaybettiğim yarışma, sandalye kapmaca.

kaybettiğim ödül, kağıttan yapılmış bir taç.



yarışmayı kaybettiğim için 15 dk boyunca bana sarılıp ağlayan bir oğlum var.



hayat çok zor, çoooooook. :)))

5 Mayıs 2011 Perşembe

gül ağacı değilem





bugün gece hızır ve ilyas buluşacaklar.



ateş yakıp üzerinden atlayalım desek yağmur yağıyor ateş söner.



gül ağacının dalına dileklerimizi bağlasak, kağıtlar yağmurda erir.



salıncaklar ıslak, salıncağa binemeyiz.



hava bulutlu, göküyüzünde buluşan hızırla ilyası göremeyiz.



yine de eve gidince çizeceğim güzel bir ev ve araba, yalnız eşime iyi bir iş için ne yapmalı bilemedim.



gece yarısı ineceğim arka bahçedeki gülün dalına bağlayacağım.



bahçedeki bu gürültü de ne diye kafama terlik yemezsem iyidir.



elma ağacıma siz de dileklerinizi bağlayın.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

16-32-64



bir yıl 730 gün olsaydı 16 yaşındaydım.



bir yıl 182 gün olsaydı 64 yaşındaydım.



cumartesi günü 31 yaşındaydım.



1 mayıs geldi 32 oldum.




dün arkadaşlarımdan çok güzel bir hediye aldım, hediye paketinde kırmızı bir etiket vardı.



üzerinde



hayat en güzel hediyedir.



yazan.


kendime bir sürü doğumgünü hediyesi aldım.


çok borçlandım, ama oh iyi yaptım.