22 Eylül 2010 Çarşamba

kürk mantolu madonna

160 sayfalık bir kitap,başlayayım bakalım okumaya dedim ve cumartesi günü başladığım kürk mantolu madonna'yı pazar günü bitirdim.birçokları için belki yavaş bir okuma,ama benim için hızlı oldu.

uzun zamandır okuduğum hiçbir kitapta bu kadar çok yerin altını çizmemiştim.kitabın daha başında anlatıcının hissettiği kendini değersiz görme hissi beni çok etkiledi.

altını çizdiğim ilk cümle:

"her şey, her şeyi olduğu gibi kabul etmekteydi."syf.13

her şey her şeyi olduğu gibi kabul ederken benim kendimi olduğu gibi kabul etmem niye bu kadar zor diye sordum kendime.herkese bu kadar empatikken niye kendime karşı bu kadar empati ve sempati yoksunuyum?

ve çarpıcı cümlelerle devam ediyordu kitap.

"Nedense,hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini,herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara,sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için,alaka ve merhamet göstermek isteriz." syf.15

böyle mi düşünüyorum diye sordum kendime.nehir'in bizi terk edişini okuduğumda böyle hissetmedim.ya da yakınımda biri acı çekerken öf yırttım diye hissetmedim.belki böyle insanlar vardır,ama ben bu tarife uymuyorum.

kitapta altını çizdiğim çok yer var,ama hepsini yazarsam hem çok vakit alır hem de yazara haksızlık olur. o yüzden aralardan seçerek yazıyorum.

"İçlerinin esneyen boşluğu karşısında ancak başka başka insanları istihfaf ve tahkir etmek,onlara gülmek suretiyle kendilerini tatmin edebiliyorlar,şahsiyetlerinin farkına varıyorlar." syf.28

bu cümledeki yerinde tespite bakar mısınız?çevremiz böyle insanlarla dolu. psikoloğum kişisel gelişim kitabı yerine roman okuyun derken haklıymış.şimdiye kadar hiç bir kg kitabında rastlamadığım,ama beni çok etkileyen cümleler :

"İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektens,körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar." syf.32

"dünyanın en basit,en zavallı,hatta en ahmak adamı bile,insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!..Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyorz?Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?" syf.38

"Evet,aradığımı bulamayacağım...Fakat ne olur?" syf.56

"Muhakkak ki bütün insanların birere ruhu vardı,ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi.Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize,bizim aklımıza,hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden meydana çıkıyordu...Biz ancak o zaman saiden yaşamaya,-ruhumuzla yaşamaya-başlıyorduk.O zaman bütün tereddütler,hicaplar bir tarafa bırakılıyor,ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için,her şeyi çiğneyerek birbirine koşuyordu." syf.87

benzerini bulabilmiş ruhlar ne kadar şanslı.

"Bizim mantığımızla hayatın mantığı asla birbirine uymuyordu."

neydi hayatın mantığı?bunu kavramayı reddetmek mi bizi bunca hırpalayan.akan bir nehirde kendi sabit fikrimizin yönünde yüzmeye çalışmak mı bunca yoran?hayatın mantığını kabul etmek huzur getirir mi ruhumuza...belki o zaman ruhumuzun gerçek sesini duyarız.

2 yorum:

  1. hemen ekledim alınacaklar listeme :)

    YanıtlaSil
  2. Bir türlü okuma fırsatı bulamadım kocaman meraklar içerisindeyim. Yazınızı görmem güzel oldu.

    YanıtlaSil