23 Eylül 2010 Perşembe

all we need is love


“Onların kahırla verdiği nefesler karışırmış havaya. Senin sebepsiz sandığın sıkıntılar bu havayı içine çekmendenmiş.” diye yazmış aydan atlayan kedi.


geçen gün newsweek’de ayna nöronlarla ilgili bir yazı okumuştum.bazı insanların aynı nöronları çok gelişkin olurmuş ve etraflarında yaşanan olumlu ya da olumsuz her şeyi toplar ve kendi duygularıymış gibi yaşarlarmış.benim korkunç filter mekanizmam ise sadece olumsuzları alıp,olumluları filtrenin altında bırakıyor.


dün akşamdan bugüne taşıdığım bir keder duygusu var yüreğimde.hayat bir karar ve seçim süreci diyor psikoloğum ve ben hep mutsuzluğu seçiyorum. geceleri uyuyamıyorum sonra sabah işe konsantre olamıyorum.kafam bomboş olsun istiyorum,kafamı boşalttıkça içim de boşalıyor sanki.oturup bir parkta tüm gün kitap okumak etrafımı izlemek istiyorum.işten kaçış bahaneleri mi üretiyorum kendime?birazcık da olsa mutlu olurum belki diye kitap aldım bugün.ufacık bir Güneş doğdu sanki,sonra yine karamsar düşünce geldi arkasından.bu kitapları okuyacak vaktin var sanki.alıp alıp borçlanıyorsun.verdiğin hiç bir sözü tutamıyorsun.hani uzun bir sure kitap almayacaktın.sen kararsız,iradesiz şişkonun tekisin.bir başkasının beni eleştirmesine gerek yok ki ben zaten kendimin canını yeterince acıtıyorum. Chuck Palahniuk’un kitabı intihar girişiminde bulunduktan sonra ölüden beter hâle gelmiş kocası hastanede, komada olan, on iki yaşındaki kızına ve kayınvalidesine bakmaya çalışan bir kadının güncesi olan günce’de işte bu intihar eden koca ilk tanıştıkları zamanlarda göğsündeki broşların iğnesini tenine batırarak canını yakıyor,bu yaşadığını,hala hayatta olduğunu hatırlatıyor adama.ben de canımı acıtarak yaşadığımı anlıyorum.sevilmeye ihtiyacım var.sevgi arsızı olmak istiyorum.ben de o adam gibi broş takmayı çok seviyorum,aile yadigarı eski broşlarım yok,ama en sevdiğim takı broş.broşun iğnesini değil,ama daha kötüsünü dilimin iğnesini batırıyorum etime.kan tenimden değil,ama yüreğimden süzülüyor. ortam insanı değilim ben,hani böyle ya gelse de şenlensek diye her yere çağırılan durmadan aranan insanlardan değilim.iyi bir dinleyiciyim sadece.ihtiyaç duyulduğunda yaslanılacak bir omuzum.o yüzden belki de yalnızlığım.samimiyetsizlik o kadar yoğun ki ben sanki dışındayım herşeyin a. ile e. konuşuyorlar birinin giydiği elbisenin gecelik gibi olduğundan bahsedip gülüyorlar bense düşünüyorum ki o kendine yakıştırmış ve giymiş bizene, sonra a. e.’nin unutganlığıyla dalga geçiyor ve gülüyorlar,ben de kendimi gülmeye zorluyorum.bence komik değil,ama sanki bu muhabbete de katılmazsam ortamın iyice dışında kalacağım. bugün mail kutuma gelen bir yazı evren sana mesaj yolluyor kızım duy artık dedirtiyor. “all we need is love” kendimi sevmeye ihtiyacım var.


All We Need Is Love


Everyone looks outside for everything, including love. Love is all that everyone wants. Their purpose in life is love; to love someone, to be loved, to love their car, to love their dog, to love their garden etc. But all these types of love are perishable and are destined to fade away. The love we really want is within us all the time. When we feel love, where is the love coming from? It is within us, that’s because we are love. So I need to sit in silence and get to know myself again, because when I get to know my true self I will find out that I am love. I don’t need to look for it outside. I have an imperishable supply of the most sweetest love possible within me.

1 yorum:

  1. huzurlu bir müzik dinle.. bazen müzik pek çok şeyin başaramadığını başarıyor..

    günce yi pek sevmemiştin yanlış hatırlamıyorsam, ama nasıl etkileyici sert bir anlatımı var değil mi? nasıl akıla kazınıyor o anlatım gücü. bugün hava :) bana yadigar kaldı.

    YanıtlaSil