çok yoğun zamanlar geçiriyorum. hem duygusal olarak hem de işyerinde. böyle olunca da hayli meşgulüm, yeni yıl ruhu bile uğramadı henüz, uğrayacak gibi de durmuyor. her gün aklımdan geçen insanlar var, telefonla arayıp merhaba diyeyim diye düşündüğüm, arayamıyorum, çünkü gün içinde zaman bulamıyorum akşam da evde yorgunluktan ruh gibi geziyorum. bir haftadır elimde süründürdüğüm işi sonunda bitirdim. Kendi kendime termin verince araya benim dışımda gelişen görüşmeler girince 1 saatlik bir gecikme de olsa sonunda bitirdim. İç disiplin diye bir şey var değil mi? J Ben de pek olmasa da… Ama tembellik de bir hak bence, şimdi ben İzmir’de bol bol tembellik yapacağım mesela. Sabah kalktığımda annem kahvaltıyı hazırlamış olacak, krep bile yapar bana. Babam çayı demlemiş olur, annemin kendi elleriyle yaptığı yeşil zeytin, buralarda bulamadığım güzel bergama tulum peyniri, yine Bursa’da hiçbir zaman o kadar lezzetlisini yemediğim kışın bile güzel kokan mis kokulu domateslerle uzun uzun keyifli bir kahvaltı yapacağız. Havadan sudan konuşacağız yine, havaların ne kadar soğuk olduğundan, hastalıklardan, akrabalardan falan konuşacağız. Babam her zamanki gibi senin yükselme sınavı ne zaman diye soracak, annem ağrıyan yerlerini anlatacak, annem mutfağa bir şey almaya gittiğinde babam oturduğu yerden ona talimatlar verecek, annem beni kumanda etme diye bağıracak. Ben hep böyleler miydi, yoksa yaşlandıkça mı böyle didişmeleri arttı diye geçmişi düşüneceğim. Geçmişte onları pek bir arada bulamayacağım. Babam hep işte, annem evde telaşta olacak. Evin içinden okula gitmek dışında neredeyse hiç çıkmadığım çocukluk, ilk ergenlik günlerimi düşüneceğim. Mutlu aile tabloları getiremeyeceğim gözümün önüne. 15-16 yaşlarında aslında boşansalar daha mutlu birer insan olacaklarını düşündüğümü; annemin babama, babamın da anneme hiçbir zaman sevgi göstermediğini hatırlayacağım. Belki de gösteriyorlardı da ben onun sevgi göstermek olduğunu bilmiyordum. Didişmenin, kavga etmenin bir sevgi göstergesi olduğunu düşündüm belki de! O zamanlar ne düşündüğümü tam olarak hatırlamıyorum aslında, zihnim bazı dönemlere ilişkin hayli bulanık. Geçmişe dair sahneler gelsin hatırıma diye zorlayacağım kendimi. Annemin ve babamın bana da hiç sarılmadığını, öpmediğini, başarılarımı takdir etmediklerini düşüneceğim sonra. Hep daha iyisini istediklerini. Annemin sürekli eleştirel ve şikayetle hayata yaklaştığını düşünüp, genç kızlık döneminde eleştirdiğim bu yanını giderek daha fazla almaya başladığımı göreceğim. Ne kadar beğenmesek ve eleştirsek de yaşı ilerledikçe her kadın annesine, her erkek de babasına benzer giderek diye bir yerlerde okuduğum bir cümleyi hatırlayacağım. Tüm bunları ağzıma attığım bir lokma peyniri yerken düşünüp sonrasında annemin hava bu kadar kötü olmasaydı balkonda yapardık kahvaltıyı, manzaraya karşı yudumlardık çayımızı diyen sesiyle masaya geri geleceğim. Evet diyerek şikayete ben de ortak olacağım, anın tadını birden unutarak. Yağmurlu ve soğuk hava nedeniyle dışarı da çıkamayınca iki koca günü annemlerin bir o kanepesinde bir bu kanepesinde uzanarak geçireceğim. Yine sadece havadan sudan konuşacağız ya da hiç konuşmadan televizyona bakacağız. Onlar dizilerini seyredecekler, ben televizyon ekranına bakarken ben neden ailemle hiçbir şey paylaşamıyorum diye düşünüp kendimi kötü hissedeceğim. Paylaşacak gerçekten bir şeyim mi yok yoksa var olanları küçümseyip önemsiz mi görüyorum? Belki de daha önceki birkaç denemem de yanlış anlaşıldığım için vazgeçmiş olabilirim kim bilir…
benim de şöyle bir tezim var kendime dair -benzer ailelerde büyümüşüz belli ki- :"babasına benzer bir adamla evlenip annenden şikayet ettiğin tüm özellikleri zamanla gösterip, sonra kendi çekirdek ailende annen babanı yaşatıyor olduğunu farketmek", farkedersen değiştirmeye çalışıyorsun ama..o da var
YanıtlaSilkaç yaşındaysak annemizin o yaşındaki halini anlayabiliyoruz. demem o ki; sorularınızın cevabını yalnızca annenizin şu anki yaşına geldiğinizde anlayabiliyor olacaksınız ve elinizde yeni sorularla.
YanıtlaSilben otuzyedi yaşında hergün daha da fazla anneme benziyor oluşumu izliyor, onu hala anlamaya çalışıyorum.ve artık çok daha iyi biliyorum beni besleyen tek şey; şartsız, karşılıksız yaşadığım tek sevgi bağım annemle olanmış. yani şekerim hiç konuşmadan da olsa ekran karşısında, yanındaki koltukta oturmaya devam yalnızca yanyana.