20 Şubat 2012 Pazartesi

ruhum geride kaldı

bazen hayat o kadar hızlı yaşanır ki ne durup düşünmeye, ne okumaya ne de yazmaya zaman kalır. böyle zamanlarda yaşadığımız anın da pek farkında olmayız. işteki ve evdeki sorumluluklarımız kendimize ve içimize bakmamızı engeller.


geçen hafta benim için bu yoğun zamanlardan biriydi.




geçen pazara sığdırılan dali ve van gogh sergili, bol sohbetli, gezmeli bir istanbul turu, pazartesi günü yeni bir görev yerinde bir haftalık çılgınca bir koşuşturmaca.



geçen hafta benim için en zor olan şeylerden birini yaşadım. bilmemek. bilmediğin bir ortamda bilmediğin konularda yetkili ve sorumlu kişi olmak. hani neredeyse yaşanan o muhteşem pazarı bile unutturdu diyebilirim.



sadece dali'yi düşlerken van gogh alive sergisine de gidebilmek. istanbul'un ara sokaklarında dolaşırken eski türk filmleriyle ilgili bir müzeye rastlamak, başka bir sokakta bir dükkanın vitrininde zihni sinir'e rastlamak. istanbul kesinlikle çok büyülü bir şey. hem büyülü hem de büyücü.



istanbul kesinlikle dişi. kendine sizi aşık eden, efsunlu bir kokusu olan, örtüsünün altında neler olduğunu merak ettiğiniz, tam tantanasından bıkmışken ara sokaklarda karşınıza çıkan saklı güzellikleriyle tekrar hayran kaldığınız bir şehir.



tam da engin geçtan'ın istanbul'un karlı bir kış gününde başlayan ve seller, yer sarsıntılarıyla devam eden kuru su romanını okuduktan sonra istanbul'a gitmek, istanbul'u bilen dostlar sayesinde korkusuzca ara sokaklara dalabilmek ve şehrin gizemine dahil olabilmek çok güzeldi.



bugün masama geldim. masam, sandalyem,bilgisayarım,kalemlerim, takvimlerim hepsi beni özlemiş,ben de onları özledim. sakin bir gün, ben de hızlanan bünyemi tekrar sakinleştirmeye çalışıyorum. geçen hafta bir kez daha öğrendim ki ruhsal durumum bedenimi çok etkiliyor. sıkıntıdan mide ağrıları çektim, kabız oldum. lahmacunlar, ayvalık tostları,kumpirlerle saçma sapan beslendim, canım deliler gibi yaş pasta istedi ve yedim. bugün bile canım hala şöyle çikolata kremalı yumuşak güzel bir pasta çekiyor. geçen perşembe eşim seyahatten geldi, salya sümük grip olmuş. dur bakalım dedim hangimize satacak, maalesef oğluşuma sattı. cuma akşamından beri o da hasta. benim de kemiklerim ağrıyor. umarım ben de hasta olmam. savaştan çıkmış gibiyim. evet şimdi derin derin nefes alıp veriyorum ve kendimin ve hayatın tekrar farkına varıyorum. o kadar hızlı gittim ki ruhum geride kaldı, şimdi durup onu bekliyorum. beklerken de hep beraber dinleyelim.



4 yorum:

  1. Hoş gelmişsin rutine:)Ne garip değil mi bir yanımız hep kaçmak isterken diğer yanımız sımsıkı alışkanlıklarına bağlı.
    Çok mutlu bir hafta dilerim.Güzel gözlü oğluşa da acil şifalar.

    YanıtlaSil
  2. Sergileri, sokakları dolaşmak istedim :) Hiç görmedim İstanbul'u :) biraz da korkutuyor aslında :) mutlu haftalar :)

    YanıtlaSil
  3. geçmiş olsun kuzuya...benim kuzum da hasta:((( V.Gogh sergisini gezmek harika olurdu...iyi ki gitmişsin...özledim ayrıca..sevindim dönmene..

    YanıtlaSil
  4. İstanbulu ne güzel anlatmışın. her mutluluğun sonunda can sıkıcı birşeyler olur zaten :( hastalığı en kısa zamanda atlatırlar inş..

    YanıtlaSil