2 Kasım 2010 Salı

gezi günlüğü-giriş

28 ekim'de yarım gün çalıştım.iş çıkışı arkadaşla markete gidelim dedik.şakır şakır yağan yağmura inat şemsiyemize güvenerek düştük yola.sen misin benimle inatlaşan dedi yağmur ve rüzgarı saldı üzerime.rüzgar bir esti şemsiyemi aldı parçaladı.kaldım mı bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında.olsun dedim uzun zamandır hiç sırılsıklam olmamıştım. market alışverişinden sonra eve gittim ve biraz oğluşla oyun, biraz sohbet sonrası akşam için yemek hazırladım.kayınvalidemleri yemeğe çağırdım.hem yemek yer hem de ertesi gün çıkacağımız yolculukla ilgili konuşuruz dedim. kayınvalidem yıllardır hacıbektaş'ı görmek istermiş. 3-4 ay öncesinde bu konuyu açınca anladım ki hala bir gün hastalığının geçeceği ve tamamen iyileşeceği umudunu taşıyor.kayınvalidemde eklem romatizması var, eklem sıvıları tamamen tükendiği için dizlerini bükemiyor. dizlerinizi kırmadan yürümeye, merdiven çıkmaya çalışın bir kez.ben denedim çok zor oluyor. o bekliyor ki bir gün iyileşecek ve öyle gidecek hacıbektaş'a.ben de biraz gaza getirdim.niye bekliyorsun, yarına sağ çıkacağımızın garantisi var mı dedim. işte hacıbektaş'a gitmeye böyle karar verdik.29 ekim cumhuriyet bayramı cuma gününe gelince işten de izin almamıza gerek kalmaz diyerek yolculuk için bu günü seçtik. 28 ekim gecesi sabaha kadar deli gibi yağmur yağdı.cuma günü yola çıktığımızda da zaman zaman silecekleri zorlayan bir yağmur yağıyordu. sabah 8 gibi çıktık evden,kahvaltıyı yolda yaparız diye düşündük.aslında eskişehir'e kadar dayanabilsek ayten abla'nın mis gibi sucuklu yumartasından yiyecektik, ama bursa-inegöl arasındaki mezitler geçidinden şiddetli yağmur altında geçince çok yavaş ilerlemek zorunda kaldık ve hem dinlenmek hem de kahvaltı etmek için inegöl'de durduk. mezitlerde doğa muhteşemdi,ağaçlar koyu yeşil,açık yeşil,sarı,kırmızı,turuncu renklere bürünmüştü.muhteşem bir manzaraydı. kafamda hala muhteşem manzaranın hayali varken aç karnımızı doyurmak için kahvaltıda ben kendime kaşarlı tost söyledim,onlar çorba içtiler.durduğumuz yerin ismini hatırlamıyorum,ama tostu güzel,çorbası çok kötüydü. ben yandık allah'ım bütün yol böyle yağmurlu olursa işimiz var diye aklımdan geçirirken eskişehir'e yaklaştıkça yağmur dindi.eskişehir'in girişinde her zamanki gibi yol çalışması devam ediyordu.yıllardır bu eskişehir'in yolunu da bir türlü bitiremediler,halbuki hükümetten olan bir belediye başkanı olaydı hemen biterdi. eskişehir'i transit geçerek polatlı'da öğle yemeği molası verdik.hemen girişte bir restoranta girdik.kayınvalidem çok fazla yürüyemediği ve desteksiz merdiven çıkamadığı için girişe yakın bir masaya oturduk.siparişimizi verdikten sonra üzerimizde rahatsız edici gözler hissedip şöyle bir etrafımıza bakındım.bizim oturduğumuz yerde sadece erkekler vardı.aileleriyle gelenler üst salonda oturuyordu. polatlı büyük bir ilçe bildiğim kadarıyla,ankara'ya bu kadar yakın bir yerin bu kadar tutucu olması beni çok şaşırttı. ankara'ya kadar yolu biliyorduk da ankara'dan sonra nereye gideceğimizi pek bilmiyorduk.ben genelde bir yere gitmeden önce iyice planlar, yol, gezilecek yerler, yenecek yemekler konusunda araştırma yaparım,ama bu sefer tüm organizasyon işini eşime ve babasına bıraktım. arabada navigazyonumuz ve haritamız yok, eşime soruyorum nerden gideceğimize baktın mı diye ses yok.bir ara indi bagajda bir şeyle deşeledi ve getirdiği ajanda arkasındaki haritadan gölbaşı yönene gidip ordan da kırşehir'e geçmemiz gerektiğini gördük.gölbaşı levhalarını takip ederek gölbaşına vardık.bu benim gölbaşı'nı ilk görüşüm.ankaralılar için bir nebze de olsa deniz özlemini gidermeye yarayan bir sayfiye yeri.kıyı boyunca balık restorantlarının ve müstakil evlerin olduğu bir yer.gölbaşı'nın neredeyse çıkışına geldiğimizde hala kırşehir levhasını göremeyince ben durda birilerine soralım dedim. kırşehir yol ayrımından sonra benim için bozkır başladı.yol boyunca zaman zaman bardaktan boşanırcasına yağan yağmura zaman zaman yüzümüzü yakan güneşe rastgeldik.defalarca kocaman gökkuşakları gördük. bozkır iyice içime işledi ve bir kez daha anladım ki deniz olmayınca ben nefes almakta zorlanıyorum.akşam 7 gibi hacıbektaş'a vardık.

devamı az sonra...

2 yorum:

  1. Hacıbektaş deyince onüç yıl kadar önceki bir anı hatırladım. Gösteri anı. O güne gittim ne güzel. (Şeker pancarını Anadolu'da fırınlayıp yerler, galiba dolması da oluyordu, çok emin olamadım şimdi. Pancara gelince, körpe ve ufak olanlar o kadar lifli olmuyor, havuç gibi kolayca rendeleniyor, yemesi de kolay, tavsiye ederim.)

    YanıtlaSil
  2. hani hani devami nerede gezinin?
    en heyecanli yerinde kaldik :))

    YanıtlaSil