Uzun zaman oldu sana yazmayalı, farkındayım. Senin günlerin nasıl bilmem
ama benimkiler hiç olmadığı kadar iyi bu aralar. Sana olan özlemimi
saymazsak. Zaman, hayatlarımızda delice akıyor. Dikkat ettin mi zaman biz
çocukken yokuş çıkarmış gibi ilerliyor, gençlik uzaklaştıkça ise o yokuş birden
inişe dönüşüyor. Tepeden aşağıya inmeye başladığımı hissediyorum ben de, öyle
olmasa günlerin geçişini yavaşlatabilirdim. Bu aralar tek gördüğüm ucu bucağı
olmayan bir iniş. Bu yüzden inişin tadını çıkarmaya çalışıyorum. Bir şeylere
sıkı sıkıya tutunmadan. Son 10 gündür kafamın içi pırıl pırıl, hiç olmadığım
kadar keyifle bakıyorum kendime. Ego ego dediğin şeyin ne olduğunu anladım ya
sonunda sanki kocaman bir düğümü çözmenin ipucunu, hayatımda plağın takıldığı
noktayı keşfetmiş gibiyim. Tepeden baktığımda gördüğüm sis dağıldı. Daha
güvende hissediyorum kendimi. Zira inmeye başladığın vakit hızdan paniğe
kapılıyor insan, kendini anlayamamışken hayatta neyin tadını çıkaracağını bile
bilemiyorsun.
Benim her şeyle derdim var biliyorsun. En çok da kendimle ya! “Daha
yapmak istediğim çok şey var hiçbir şeyi yetiştiremiyorum, geç mi kaldım.” diye
düşündüm dün. Geç kalmadım, kendimin hiç farkına varmadan da ömrümü
geçirebilirdim. Bunun için doğru insanlar karşıma çıkmasa öyle olacaktı zaten.
Gerçi bu tatminsizlik ve hayal kırıklıklarıyla bir gün yaşamaktan kendi elimle
vazgeçerdim. Buna eminim.
Özümde olan kadını kendim sevmezsem, başkalarının sevgisine ihtiyaç
duyduğum sürece hep hayal kırıklığı yaşayıp hep mutsuz olacağım. Hani sen
anlatıp duruyordun da ben de anladım diyordum. Bilmek ve anlamak farklı
şeylermiş. Geçen haftalarda öyle bir şey oldu işte bende. Hani filmlerde olur
ya birden böyle flash back gibi sahneler uçuşur kahramanın aklında ve birden
eveeet işte buymuş derler. Tam da öyle oldu işte. Psikoloğumun terapi esnasında
sürekli dönüp dönüp söylediği aynı cümleler.
Hepsi birden kafamda yeri yerine oturdu. Bilgi benim için kavrama dönüştü.
Meğer ben söylediklerini hiç anlamamışım. Ama şu var ki kaplumbağanın
hayatta kalması için kabuğu kendisi kırması gerekiyor. 7 yıl uzun bir süre
belki ama kabuğumu kırabilmem için olgunlaşma sürem buymuş demek ki benim. “Objektif
düşünmeyi öğren, bir yaşam manifeston olsun, sabırlı ol, mantıklı düşün…” bu
söylediklerinin hepsi benim Yetişkin yanımı güçlendirmem için gereken yapmam ve
üzerinde çalışmam gerekenlermiş. Nasıl bir zihinsel körlüğüm varsa ben bunların
ne anlama geldiğini yeni kavrıyorum. Bildiklerimi unutmam gerek, çünkü içimde
yankılanan ses beni doğru yönlendirmiyor değil mi?
“Kendinle yalnız kal.” derken de ne demek istediğini yeni anlıyorum. Ben
kendimi tanımadığım için duygu ve davranışlarımı kontrol edemiyorum. Çünkü
kaynağını bilmediğin şeyi kontrol edemezsin. İçsel huzur diye bir şey varmış
gerçekten ve ben hayatımda ilk defa onu hissediyorum. Sorunlarım çözülmüş değil
henüz. İçimde güçlendirmem gereken bir yön var. Onun kontrolü ele alması gerekiyor.
İşte bundan sonra onun için çaba harcayacağım. Zihnimdeki seslerin kimden
geldiğini farketmeye çalışıyorum bu aralar. Bu düşünce, bu duygunun kaynağı ne
diye soruyorum.
Kendi kendime 0-3 yaş döneminde sevilmeye değer olmadığım kanısına nasıl
varmışım bilmiyorum. Çok da önemli değil gerçi. Önemli olan beynimdeki bu
yazılımın üstüne yeni bir yazılımla güncelleme yapmam. Çocuk egomla hep
tatminsiz bir hayat yaşadım. Çünkü sadece ben kendimi kendi istediğim gibi
sevebilirim.