7 Haziran 2013 Cuma

dünyayı güzellik kurtaracak

neydi bir arada tutan şey bizi...
neydi birleştiren bunca farklı insanı?

sevmek.

farklılıklarıyla sevmek.
görüşlerine katılmıyorsan eleştirmek.
yargılamadan, azarlamadan, kendi görüşünü dayatmadan eleştirmek.
kendine benzetmeye çalışmadan, benzemeyeni hor görmeden, ayırmadan, yok saymadan, en doğrunun kendi bildiğin olduğuna inansan bile yine de dinlemek. hak vermesen de destelemesen de tercihine saygı duymak.

düşünüyorum da çok mu zor bunu yapmak diye.

yüreğin korku doluysa, kendine ve varlığına inanmıyor, gücün içinden değil de makamından geliyorsa ve güçlü olmayı hakaret etmek, bağırmak, dinlememek, dediğim olacak olarak biliyorsan zor, gerçekten zor.

hani demiş ya birileri " acıyalım, şefkat gösterelim. " şefkat acımayla gelmez, çünkü insan sadece kendinden küçük gördüğüne acır. şefkat sevgiyle gelir.

hayatı seven, hayatını seven gençlerin kendi hayatı üzerinde karar verme hakkının elinden alınması çabasına karşı dik bir duruşudur bu.

başı açık ya da kapalı her  kadının kendi bedeni üzerinden yıllardır sürdürülen siyasete yeter demesidir bu.

bir bilinç uyanışıdır bu.

hani herkes diyor ya üç-beş ağaçtan ötesine geçmiştir bu. ben katılmıyorum pek. bu tam da üç-beş ağaç meselesidir. yıllardır rant için satılan, yağmalanan ormanların, ağaçların, derelerin kıymetini anlamış belki de farmville oynayarak hayatında hiç gerçeğini görmediği elma ağacının, domatesin özlemini duymuş bir neslin, sanal da olsa paylaşmayı öğrenmiş bir neslin doğaya masumane sahip çıkışına bile gösterilen tahammülsüzlüğün yarattığı bir patlamadır.

çok sevdiğim bizim aile filminde yaşar usta  susar susar ama sabrı taşınca saim bey'in bürosuna gelir ve içini döker ya, işte o tepkidir bu.

yaşar usta-bak beyim, sana iki çift lafım var.koskoca adamsın.paran var, pulun var, herşeyin var.binlerce kişi çalışıyor emrinde.yakışır mı sana ekmekle oynamak.yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak.ama nasıl yakışmaz.sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saaddeti çok gören.anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor.ama ben boşuna konuşuyorum.sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum.hıh.sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi saim bey.sen mi büyüksün.hayır ben büyüğüm, ben, yaşar usta.sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç.gözümde pul kadar bile değerin yok.ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç birşey yapamayacaksın.yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi.çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız.bizler birbirimizi seviyoruz.biz bir aileyiz.biz güzel bir aileyiz.bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun.dokunma artık aileme.dokunma çocuklarıma.dokunma oğluma.dokunma gelinime.eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni.anlıyor musun.vururum ve dönüp arkama bakmam bile


der ve çıkar saim bey'in odasından. işte gezi parkı'nda ve ülkemizin diğer illerinde olan gösteriler tam da budur işte.

ülkemiz bir mozaik orada herkes hem fikir. evet müslümanız ama farklı mezhepler var ve müslüman olmayan azımsanamayak sayıda insan, evet burası türkiye lazı, çerkezi, arnavutu, kürdü, türküyle çok farklı ırkların bir arada yaşadığı bir ülke, muhafazakarıyla, dindarıyla (ben gerçek dindarların muhafazakar olmadığını düşündüğüm için özellikle ayrı yazdım), ateistiyle rengarenk bir ülke.

fazla rengin nesi kötü? niye tek renk yapma çabası? rengin olmadığı yerde karanlık vardır. ışıktır rengi yaratan.

atatürk'ü sevmek ya da sevmemek gibi bir farklılığıysa hiç düşünemiyorum bile. şu an özgürce dilimizi konuşabiliyorsak, camilerde ezan sesi duyuabiliyorsak, vatanımız dediğimiz bir yerde yaşayabiliyorsak, ingiltere'nin, fransa'nın sömürgesi değilsek bu o büyük lider ve kurtuluş savaşında vatanını canıyla savunan insanların sayesindedir. yaptığı her şey doğru olmayabilir, bazı yaptıklarını beğenmiyor, onaylamıyor olabilirsiniz, ben de atatürk'ün tabulaştırılmasını saçma buluyorum. sonuçta o da bir insandı. vatanına aşık, cesur, ileri görüşlü, insana saygılı ve sevmeyi bilen bir insandı. bu insan cumhuriyeti kurarken bu genç cumhuriyetin varlığını sürdürebilme şartlarını büyük bir ileri görüşlülükle sundu bizlere.

bazen diyorum ki artık chp logosunu değiştirse de chp karşıtları, yılllarca sağ, sol diye ayrılan insanlar bu altı ilkenin gerçek anlamını kavrayabilse. insanlar neye odaklanıyorsa diğerine sağır. altı ok'u görünce insanlar chp'yi hatırlamasa da gerçeği görse.

- Cumhuriyetçilik

Cumhuriyet; egemenliğin halkta olduğu devlet yönetimi demektir. Cumhuriyet, demokrasinin bir uygulama şekli olup halkın kendi kendini yöneterek, yönetimde söz sahibi olduğu rejim demektir. Cumhuriyetçilik ise devlet yönetiminde cumhuriyetin bulunması demektir. Arapçada halk demek olan "cumhur" kelimesinden gelir. Bu bakımdan, halk ve yönetim kelimelerinin bir araya geldiği "demos" ve "kratos", yani demokrasi sözcüğünün eş anlamlısı kabul edilebilir.

-Milliyetçilik

Millet; geçmişte bir arada yaşamış, bir arada yaşayan, gelecekte de bir arada yaşama inancında ve kararında olan, aynı vatana sahip, aralarında dil, kültür ve duygu birliği olan insanlar topluluğudur.
- Halkçılık

Halkçılık ilkesi, ulusal egemenliği ön planda tutar ve demokrasiyi benimser. Devlet, vatandaşın refah ve mutluluğunu amaçlar. Vatandaşlar arasında iş bölümü ve dayanışmayı öngörür. Ulusun devlet hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanmasını sağlar. Atatürk’ün halkçılık ilkesinden anlaşılan; toplumda hiçbir kimseye, zümreye ya da herhangi bir sınıfa ayrıcalık tanınmamasıdır. Bütün herkes kanun önünde eşittir. Halkçılık ilkesine göre; hiçbir kimse başkalarına karşı din, dil, ırk, mezhep veya ekonomik açıdan üstünlük sağlayamaz.

- Laiklik

Laiklik, devletin vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım yapmaması ve ayrıca, herhangi bir inancın, özellikle de bir toplumda egemen olan inancın, aynı toplumda azınlıkların benimsediği inançlara baskı yapmasını önlemesi demektir. Diğer bir tanımlamayla da devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir ki devlet düzeninin, eğitim kurumlarının ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırılmasını amaçlar. Ayrıca, din işlerini kişinin vicdanına bırakarak bireyin din özgürlüğünü koruyabilmesini sağlar.

- Devletçilik

Ülkenin genel ekonomik faaliyetlerinin düzenlenmesi ve özel sektörün girmek istemediği veya yetersiz kaldığı ya da ulusal çıkarların gerekli kıldığı alanlara girmesini öngören ilkedir. Atatürk’ün devletçilik ilkesi; Türk toplumunun ulaşmak istediği çağdaş ve modern bir düzen için gerekli olan ekonominin güçlendirilmesi ve ulusallaştırılmasıdır. Devletçilik ilkesine göre, devlet ekonomiyle ilgili olarak doğrudan doğruya müdahale yapabilir. Ekonomik teşebbüsler sadece devlet tarafından yapılmayacak, özel teşebbüslere izin verilecek fakat hiçbir özel teşebbüs devlet kontrolünden ve teftişinden çıkamayacak.




- İnkılapçılık

İnkılapçılık (Devrimcilik), Türk ulusunun çağdaşlaşması yolunda yapılan Atatürk devrimlerinin benimsenmesi, geliştirilmesi ve her türlü tehlikelere karşı korunmasıdır. Devrimcilik ilkesi, aynı zamanda bir "Sürekli Devrimcilik" anlayışını da yansıtmaktadır. En ilerici kurumlar bile, koşullar içinde eskir. En ileri bir devrimin bekçiliği ile yetinenler, günün birinde değişen koşulların gerisinde kalmaktan, tutuculaşmaktan kurtulamazlar.

bu ilkelerin okullarda ezberletilmesi değil yapılması gereken, bu ilkelerin her birinin genç türkiye cumhuriyeti'nin ilerleme yolunda nasıl bir ışık olduğunun anlatılmasıdır. atatürk'ü sevmeyebilirsiniz, yaptıkları için minnet duymayabilirsiniz, ama bu ülkenin varlığını sürdürmesi için öne sürdüğü bu ilkelerin arkasında olmamanızı anlayamıyorum. o zaman da aklıma bu ileri görüşlü adamın gençliğe hitabesi geliyor ister istemez.

çok dolmuşum, uzun bir yazı oldu. yaşananlar beni endişelendiriyor, ama bir taraftan da umudum bileniyor. zekanıza ve mizahınıza kuvvet diyorum gençler. saygı ve sevginizi yitirmeyin.

dünyayı güzellik kurtaracak.


not: bu arada penguen belgeseli yayınlayan cnn türk'e kızıp durmayın yav, adamlar küresel ısınmaya vurgu yapmak istemişlerdir belki. hani ormanlar yok oldukça küresel ısınma artıyor ya. dolaylı anlatım.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder