24 Mart 2010 Çarşamba

türkiye'de ne oluyor ki?

TAKAS EKONOMİSİ
24 Mart 2010 Çarşamba
Adam omuzları düşük, patronun odasına girer. Üç aydır alamadığı maaşının bir bölümünü çekmek istemektedir. Patron teklifte bulunur: Tazminat hakkından vazgeç, alacaklarını kapatayım.

Adam çaresiz gözlerle patronuna bakar: Beni işten at, tazminatımı ver, ben de borçlarımı ödeyeyim. Patron kabul etmez. Zaten tazminatları ödeyebilecek olsa, firmasını kapatacaktır.

Akşam olur; adam yola düşer. Direkt hatlar kaldırıldığı için, metrobüse kadar yürür. Çünkü iki araçlık parası yoktur cebinde…

Adam eve gelir; ev sahibi kapıya dayanmıştır. Ödeyemediği kirayı istemektedir. Haklıdır da aslına bakılırsa... Biraz zaman ister adam; ev sahibi yeni bir teklifle gelir: Gelip benim evimi boyarsan, sana biraz zaman veririm.

Çaresiz kabul eder. Sonra el arabasını alıp, nohut pilav satmaya gider. Gecenin ayazında yanına zabıta yanaşır. İki porsiyon sipariş verir. Adam parasını ister; zabıta yanıtlar: Burada durmana izin veriyoruz ya… Sesi çıkmaz adamın; çıkamaz…

Seçim zamanı gelir, siyasetçiler uğrar evine… Mahallede kömür dağıtılmaktadır. Ama ona gelip giden yoktur. Düşer yola bir torba da kendisi almak için. Partinin adamı ‘dur’ der. Sen bize oy verdin mi? ‘Hayır’ der adam. Kravatlı partili böbürlenir: ‘Ne zaman oy verirsin, o zaman kömür alırsın.’

Çocuğu okula yazdırma zamanı gelmiştir. Özelde okutacak hali yoktur ya. Tutar çocuğunun elinden gider devlet okuluna… Birden karşısına okul müdürü çıkar. ‘Ne kadar’ der. Bu anayasal hak değil midir?

Devletinin okuluna çocuğunu yazdırmak için de para mı gerekmektedir? Çaresiz, Bakkal Ahmet’in veresiye defterinden borç düşürmek için ayırdığı 50 TL’sini uzatır. Müdür beğenmez ve memura seslenir: Parayı alın, söyleyin karısı da gelsin, okulu temizlesin.

Yorgun argın eve atar kendini adam. Tek eğlencesi televizyonu açar. Başbakan konuşmaktadır.

“Hiçbir çalışanımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz, sağlam gideceğiz, ama sürekli üstüne koyarak gideceğiz. Ekonomimizde iyileşme sürdüğü müddetçe adım adım ilerleyerek çok daha iyi noktalara geleceğiz, buna da bütün samimiyetimizle inanıyoruz.” (Ulusa Sesleniş Ocak 2010)

Adam hesap eder. Fakat anlatılanlarla cebindeki tutmaz. Kapı çalınır, postacı gelir. Elinde bir kağıt; bankadan gelmektedir. Üç gün içinde borcunu ödemezse, banka kredi kartı borcundan dolayı icra işlemlerini başlatacağını anlatıyordur.

Adam sakince kağıdı masanın üzerine koyar, pencereye doğru ilerler ve avazı çıktığı kadar bağırmaya başlar: ‘Satılık vatandaş var! Gururumu oyla takas ediyorum’ diye bağırır.

Sonra tekrar televizyonu açar. Haberler başlamıştır. Siyasiler anayasa değişikliğinden, AB ilişkilerinden, Silivri’deki davadan ve nicelerinden bahsetmektedir.

Anlatılanları duymaz bile… Çünkü cüzdanıyla çocuğu arasında bırakılan onurunu, takas ekonomisinden nasıl kurtarabileceğini düşünmektedir.

Ve birileri çıkıp ona sorar? Türkiye’de olup bitine karşı neden duyarsız kalıyorsun, neden sesini çıkarmıyorsun? Sessizce yanıtlar: Türkiye’de ne oluyor ki?

Çetin Ünsalan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder