29 Haziran 2010 Salı

bedii usta ve oip

istanbul'un arka sokaklarında bir bodrum katına girdiğinizi düşünün; yaklaşık 150 kadar dokunduğunuzda canlanacakmış gibi duran ve sokaktaki bize benzeyen idealleştirilmemiş mankenin içinde dolaştığınızı. bedii usta'nın çocukları bunlar.kendi elleriyle yaptığı cansız, ama kimlikli mankenler.hiç bir mağaza tarafından alınmayan mankenler.çünkü insanlar kendilerine benzeyenlerin değil, benzemek istediklerinin giydiklerini giymek isterler. kara kitap'ta kimliksizleşme üzerine yazılmış celal'in çok güzel bir yazısı.bu bölümü okuyan bazı insanlar orhan pamuk'un kıyafet devrimini kötülediğini düşünmüşler zamanında,benim anladığımsa bir kötüleme değil.kıyafet devriminin beyni boş halkımız tarafından yanlış anlaşılması ve özentiyle birlikte türk kimliğinin yitirilerek avrupalılaşılmaya çalışılması.atatürk'ün istediği bu değilmiş ki.fransızlar gibi,almanlar gibi olalım dememiş.medeni olalım,gelişelim,ama türklüğümüzü içine katalım.zaten türkler hep bir kimlik bunalımı içinde olmuş.islamiyeti kabul sonrası bir araplaşma süreci başlamış,cumhuriyetin ilanı sonrası medeni olmak,gelişmek kavramı avrupa taklitçiliği olarak algılanmış.şimdi ki gençlerimizde ise küçük amerika olma özentisi var.



konuyu balla bağlayalım ve ideal ve olunmamız istenen türk ailesi ile bizden ve olduğumuz türk ailesi kavramına bir bakalım.hey oip be sen benim aklımı nerelerden nerelere sürükledin.güldürgeç kadın sen çok yaşa emi! :))

28 Haziran 2010 Pazartesi

bilinmeyen ada

"...ben bilinmeyen adayı bulmak istiyorum, o adaya ayak bastığımda kim olduğumu öğrenmek istiyorum, Bilmiyor musun ki, Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin."

bilinmeyen adanın öyküsü (jose saramago)

kendinin dışına çıkmak...

kendinin dışına çıkmak...

kendinin dışına çıkmak.

çocuklarınıza ev ödevinde yardım edin,ama abartmadan :)



sabah sabah ne çok güldüm.çocuk bunu yazarken eminim hiçbirşey anlamamıştır.

25 Haziran 2010 Cuma

güne dair

iki gündür sabahları yataktan hiç çıkasım yok,deli gibi çalan alarmları duymamazlığa vurup uyumaya devam ediyor numarası yapıyorum.dün sırf bu yüzden işe geç kalmamak için taksiye bindim.bugün sabahsa eşim evdeydi,bangır bangır bağıran alarmların yanı sıra son ses açılmış televizyona rağmen uyuyor numarası yapmaya devam ettim.koca bey adımı höykürerek odadan hadi kalkmıyormusun dedi,yine duymamazlığa geldim,sonra yanıma geldi ve omuzumu sarsarak hadi uyan geç kalıyoruz dedi.bıkkınlıkla yataktan çıktım ve duş almak için banyonun yolunu tuttum,o esnada tv'den eşini halkalı'daki saldırıda kaybeden kardelen öğretmenle yapılan röportajın sesi geliyordu.duşa girdim ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.gözyaşlarım suyla beraber aktı gitti,ama üzülmüyorum,eylül'üm de babası gibi asker olacak diyen o acılı eşin ve annenin sesi içimde kaldı.sonra gazeteleri okurken ayşe arman'ın bugünkü yazısı nı okudum ve erkek ırkından tiksindim.bir insan nasıl bu kadar kötü olabilir ve neden kadınlar böylesine değersiz görülür anlayamadım.

yüreğimi zihnimi gökyüzündeki kara bulutlardan daha koyu bir siyahlık sarmışken küçücük bir ışıkla kalbimin üzerindeki ağırlık biraz azaldı.

bugün cuma, kendime ve herkese güzel bir hafta sonu diliyorum. uzun zamandır hiç kitap okumuyorum. kara kitap'a başladım tekrar.belki 17 yıl önce okuduğum kadim dostum üzerimdeki ağırlığı alır dedim,ama boğaz'ın suları çekildi,rüya galip'i terk etti ve ben orda kaldım.bu hafta sonu kitabımın içinde kaybolmak istiyorum.keşke sihirli birşey olsa ve ben iki gün kara kitap'da dolansam,kimse nereye kaybolduğumu anlamasa.söz pazartesi günü dönerim.

23 Haziran 2010 Çarşamba

süveyda

Yeni bir sözcük öğrendim geçenlerde rastlantı sonucunda;
Eskiden yüreğin ortasında bulunduğu sanılan siyah nokta,
Yani mecazi anlamda bir gizli niyet, bir duygu ve düşün
Ve bitkibiliminde tohumun içindeki o itici güç sürgün.
Yoklayın kendinizi şimdi hepiniz sonra söyleyin bana;
Nedir yüreğinizdeki siyah nokta, gizli niyet: süveyda?

Metin Altıok

sevinç

sadece kayıtlarda bulunması için yazıyorum.

dün oğlum bana ilk kez ben sormadan ve durup dururken "anne seni çok seviyorum" dedi.

şaşırdım ve sevindim.

22 Haziran 2010 Salı

evlat





geçen hafta sonu izlemiştim bu filmi.film bitti ve sanki boğazıma birşeyler düğümlendi göğsüm daraldı.


bir baba,oğlunu hiç görmemiş çalışmaya gittiği yurt dışında hapse düşmüş ve oğlu 6 yaşına geldiğinde köye geri dönmüş.ben filmi izlemeye başladığımda bir cenaze sahnesi vardı.umut'un annesinin cenazesi.çocuğun mezara kapanıp ağlayışı içimi dağladı ve filmi izleyip izlememek konusunda kararsız kaldım.hadi dedim kızım kaçamazsın üzüntüden izle.


çocuk babasına elini uzatıyor ve tanışıyorlar


-merhaba ben umut


-ben de yılmaz


umut köyün ortasında düşüp bayılıyor,anlaşılıyor ki umut kan kanseri.allah'ım hiç mi mutlu olamayacak bu insanlar.para da yok.yaşama hakkın paran kadar bu ülkede.sonra ne mi oluyor yılmaz oğlunun yaşaması için kalbini satıyor.yani çocuğu için bilerek ölüyor.


çocuklarımız herşeyimiz.oğlum benim dünyamdaki en güzel şey.bir anne olarak çok üzgünüm.haberleri izleyemiyorum hiç.ben bir erkek çocuk annesiyim ve evladını hiç uğruna kaybeden anaların ağıtları yüreğimi dağlıyor.insan hayatı bu kadar ucuz olmamalı.terörle savaşılacaksa uzman askerler savaşmalı.haberleri izlemiyorum, oğlum şehitleri görmesin görüp de anne asker olunca ben de ölecekmiyim diye sormasın diye?

21 Haziran 2010 Pazartesi

oyun


öğle yemeği sonrası biraz yalnız kalmak istedim ve işyerinin yakınındaki parka tek başıma oturmaya gittim.ayarsız klimalar yüzünden donduğum için hem biraz ısınır,hem mis kokulu çiçeklerin altında biraz düşünürüm dedim.
insan ruhunun en doğru, en eksiksiz temsili bir labirenttir. bu labirentin içinde her şey olanaklıdır. ben de kendi içimdeki labirentte her gün yeni şeylerle yüzleşiyorum.karşıma çıkanlar kimi zaman çiçekli ağaçlar, kimi zamansa dikenli teller.


cumartesi günü psikoloğuma yine burnumdan soluyarak gittim.nasıl bir adamdır anlamıyorum.genelde görüşmelerimizin sonunda o gün kapıdan girişte ne modda olduğumu düşündüğünü söylerdi,cumartesi günü ilk lafı bugün biraz kırgınsınız galiba oldu.


evet kırgınım.aynı evin içinde iki yabancı gibi yaşadığımız ve yakınlığı sadece cinsellik olarak algıladığı için, benimle başbaşa hiç vakit geçirmediği, giderek daha yoğun bir işkolik olduğu,sürekli mutsuz,hasta,yorgun olduğu, çevresine yaydığı yoğun negatif enerjide beni de boğduğu için kırgınım eşime, aynı zamanda da öfkeliyim.işte bu yüzden evdeki her hareketinin sinirime dokunması, yerdeki çoraplarını,giyisilerini alıp balkondan fırlatmak için içimde duyduğum yoğun istek işte bu yüzden. oysa ki duygusal olarak mutlu edilen, şefkat gören bir kadın belki de kızmaz kocasının yarattığı dağınıklığa,evdeki yıkıcı varlığına.


bugün parkta oturup bir yandan düşünüp bir yandan da etrafımı izlerken bir adam ilişti gözüme yalpalayarak yürüyen . belli bir noktaya kadar geliyor sonra sanki arkasından birileri onu geri çekiyor gibi yine yalpalayarak geri geri gidiyor.aynı şey aynı noktada üç kez tekrarlandı,adam yılmadı hep ileri gitmeye çalıştı, bir güç onu hep geri çekti.yaklaşınca anladım ki adam sarhoş.peki neydi onu durmadan geri çeken güç?


benim hayatımda böyle işte.hep istiyorum ileri gitmek, ama öyle yoğun bir dram yaşanıyor ki hemen yanı başımda ben ondan kaçmaya çalışsam da içinde buluyorum kendimi.eşim ve annesinin yarattığı hayat dramı bu.hayat hep kötü,acımasız,tüm dünya kötü,herşey onların aleyhine.içinde bulunduğum sahnedeki oyuncular bir dram oynuyorlar, ben de çevremdeki tüm bu olumsuzlukları içselleştirip dramın bir parçası oluyorum. kadınlar başarılı olmamaya özen göstererek intihar ederlermiş.ben de mutlu,enerji dolu olmamaya çalışıyorum.çünkü içinde bulunduğum sahnede bu ayıp,suç.


bu çok zor bir farkındalık,acı verici. ya eşim hayat sahnesindeki oyununu değiştirecek, ya ben bu drama dahil olup mutsuzluğumla yaşamayı sürdüreceğim ya da o sahneyi terkedeceğim.


eşimin de psikoloğumla görüşmesini istiyorum.ikna etmek çok zor.keşke kabul etse de onun ailesinden de uzaklaşıp kendi sahnemizi kurabilsek artık.romantik komediler kurgulamak istiyorum.

15 Haziran 2010 Salı

güzel şeyler

bu tişörtü nerden mi aldım.işte burdan


bu güzel düşünceyi hayata geçiren ve nehir'den haberdar olmamı sağlayan güzel insan,süper anne ve süper kahraman oip teşekkür ederim sana.seninle hayata bakışım değişiyor.tişörtüm bana bol geldi,yupiiiiii normalde xl giyiyorum,alırken olur mu diye düşünmüştüm,ama bol geldi.o kadar da topik değilmişim sevindirik oldum. :))) aşağıdaki iç karartıcı yazıdan sonra güzel birşeyler yazmak istedim.hayatta eğer siz çaba harcarsanız güzel şeyler oluyor.oipcim kıyıya vuran yüzlerce denizyıldızından birini alıp denize geri fırlattın,o deniz yıldızı için çok şey farketti.

öffsss

geçen hafta oğluş hastaydı,dört günlük ateş sonrası cumartesi gecesini ateşlenmeden geçirdik ve oh çok şükür dedik.sinüsleri dolmuş küçük beyin.geçen hafta çarşamba sabahı saat 7’de uyandı normalde 8.30 gibi kalkıp okula gidiyor.o kadar erken kalkınca ben de şaşırdım.uyandık,ama kalkmadık yataktan,biraz sohbet ettik,anne kendimi jerry’nin yediği delikli peynirler gibi hissediyorum hem de başım ağrıyor dedi.sanki hafif ateşi var gibi geldi,ölçtüm ama ateşi yoktu.o gün okula gitti.akşama doğru okulda ateşi yükselmiş.evde hemen ateş düşürücüye başladık.neyse ki evde bakacak birileri var,perşembe cuma okula gitmedi.Pazar günü babasıyla ekmek almaya gittiler,marketten kendine haribo’nun yeni çıkan chamalow’larından almış,Küçük bey mangal partisi istedi,mangalda kızartacakmış şekerleri.havanın çok sıcak olması,bizim evin de saunadan farksız oluşu nedeniyle hazırlandık gittik pikniğe,annem,kayınvalidemler,görümcemler maaile piknik yaptık,sonrası taktık çöpşişleri chamalowları çevire çevire kızartıp yedik.pamuk şekeri gibi bir tadı var,olsa da oluuuur olmasa da.sonra dut yemeye gittik.bizim dut ağacını birileri keşfetmiş ve talan etmiş,alt dallarda hiç dut kalmamış,neyse ki ben gök dut seviyorum,çok üzülmedim.

Bu kadar yorgunluğun üstüne dün bir de iş yerindeki klimalarımız bozuktu eve gidip duş alıp yatmayı planlarken arkadaşım aradı,akşama bursa festivali kapsamında bir konsere gideceklermiş üç yaşında bir oğulları var bakacak kimseleri olmadığı için bakıp bakamayacağımı sordu.tabi ki memnuniyetle bakarım dedim.bu duruma benim oğluş pek memnun olmadı,çünkü hem kendinden küçükleri pek sevmiyor hem de bu küçük yer cücesine allah fazladan enerji vermiş.yaramaz değil de korkusuz ve kendine fazla güvenen bir çocuk.annesiyle babası getirip bıraktılar yer cücesini,bıdıkla biraz oynadılar,sonra benim bıdık sıkıldı ve yer cücesi kendi kendine itfaiyecilik oynamaya başladı.eşim oyalansın diye yere sofra bezi serdi ve oğluşla bezelye temizlemeye başladılar,ben o arada tuvalete gitmiştim,bir çıktım ne göreyim oğluş tek başına bezelye temizliyor,yer cücesi kendi başına oynuyor,salonun balkon kapısı açık,koca bey’de oturma odasında facebook’da nasıl sinirlendim anlatamam.çocuk zaten küçük ve hareketli, bir de emanet ya balkona falan çıksa.neymiş ben sıcaktan sinirleniyormuşum hadi parka gidelim dedi,gittik parka.yer cücesi koşarken betona kapaklanmasın mı hemen kaldırdım,sarıldım öptüm sustu,çok fazla da ağlamadı sonra da parkta güzel güzel oyandılar.eve gelince ellerini yüzlerini yıkadım ne göreyim ufaklığın dizleri ve alnı hafif soyulmuş.hemen krem sürdüm,ama kendimi çok kötü hissettim ve anladım ki ben ikinci bir çocuğa falan bakamam.

geçen gün oğluma sormuştum,anneceğim kardeşin olsun mu demiştim.cevabı şu:ee olucak ya zaten,sen hamile değil misin?kocaman göbeğin var.ben dumur.çocuk haklı tabi doğum yaptıktan sonra hiç kilo veremedim ki 80 kiloyla doğum yaptım hala 80 kiloyum.

bu aralar koca beye yine sinirim,vurdum duymazlığı,aymazlığı,dağınıklığı beni sinir ediyor.zaten annem burdaydı gergindim bir de o üstüne tuz biber oluyor.neyse ki bugün seyahate gitti,yoksa hırlamaya devam edebilirdim.annemin sürekli eleştiren hiç birşeyi beğenmeyen tavrı da beni çok huzursuz ediyor.ben hiç birşeyi yapamam,bilmem,o herşeyin en iyisini doğrusunu bilir,büyümeme bir türlü izin yok. o yokken ben nasıl yaşıyorsam.sen bir şeyi onun yaptığından farklı yapıyorsan hatalı yapıyorsundur.maalesef kocamda aynı tip bir insane.kişi hayatına ebeveynlerine benzer kişileri çekermiş ben de öyle yapmışım.babam kadar beceriksiz,annem kadar eleştirel bir insanla evlenmişim.evde hiçbir işe elini sürmüyor beyefendi.hafta sonları evi de otel olarak kullanıyor.evde bulunduğu sure içinde ise bu aralar facebook’da.benimle ilgilenmek ya da başbaşa birşeyler yapmak gibi bir kaygısı ise hiç yok.hem bizim öyle başbaşa birşeyler yapma gibi bir lüksümüz yok çünkü çocuğumuz var.millet bakacak kimsesi yokken birlikte birşeyler yapma çabasında benim ki benim ayarladıklarımı bile kabul etmiyor.çok yalnız hissediyorum kendimi.kadın olmak nasıl birşey zaten bilmiyorum,öğrenmeye de fırsatım yok.hep çocuk olarak kalacağım.itaatkar çocuk.böylece annem,babam,eşim hepsi mutlu olacak.

14 Haziran 2010 Pazartesi

ağustos böceği ile karınca

gülsem mi ağlasam mı bilemedim.


Bildiğimiz hikayenin, yeni versiyonu.


Çin versiyonu

Karınca bütün yaz çalışır evini, yiyeceklerini hazır eder.
Ağustos böceği de yan gelir yatar ve karıncayla alay eder, vur patlasın çal oynasın yazı geçirir.
Ve kış gelir...
Karınca sıcacık yuvasında karnı tok bir şekilde kışı geçirirken, ağustos böceği açlık ve soğuktan iki gün sonra ölür.

Fransa versiyonu

Karınca bütün yaz çalışır evini, yiyeceklerini hazır eder. Ağustos böceği de yan gelir yatar ve karıncayla alay eder, vur patlasın çal oynasın yazı geçirir.. Ve kış gelir...Karınca sıcacık yuvasında karnı tok bir şekilde sıcacık kışı geçirmeye hazırlanırken kapı çalar. Bakar elinde bavulu ağustos böceği; - N'aber aptal komşum?, Ben kışı geçirmek için Karaib Adaları'na gidiyorum da, bir isteğin var mı sorayım dedim. Hadi bana eyvallah.

Türkiye versiyonu

Karınca bütün yaz çalışır evini, yiyeceklerini hazır eder. Ağustos böceği de yan gelir yatar ve karıncayla alay eder, vur patlasın, çal oynasın yazı geçirir. Ve kış gelir... Karınca sıcacık yuvasında karnı tok bir şekilde kışı geçirirken, ağustos böceği bir basın toplantısı düzenleyerek, "Etrafta onca aç ve üşüyen varken, karıncalar nasıl bir vurdum duymazlıkla sıcacık yuvalarında yaşayabiliyorlar" diye olayı kamuoyunun vicdanına sunar. ATV, KANAL D, STAR, HABERTÜK, SHOV ve bir çok gazete zavallı aç ve açıktaki ağustos böceği ile karnı tok sırtı pek karıncanın resimlerini yan yana yayınlayarak tarafları tartışmaya davet eder. Türkiye olayın şokunu yaşamaktadır. Nerededir bu devlet? YBKD (Yeşil Böcekleri Koruma Derneği)'nden bir temsilci VAKİT, AKİT, ZAMAN, YENİŞAFAK, SAMANYOLU, 24, ÜLKE TV'ye giderek 30 yıldır çektikleri sefaletin tek nedeninin sırf yeşil renkli olmalarından kaynaklandığını anlatır. Dünyanın en tanınmış Nobel adayı, yazarımız Orhan PAMUK ve tanınmış aydınlarımız olayı Avrupa düzeyinde protesto ederek Türkiye'yi kınarlar. Konu Bakanlar Kurulu'nda tartışmaya açılır ve Başbakan TGRT ve SAMANYOLU TV'ye verdiği özel demecinde "Daha önceki hükümetler tarafından bunca yıldır sorunları göz ardı edilen değerli ağustos böceği kardeşlerimizin bundan böyle huzur ve refah içerisinde yaşamaları için gerekenler yapılacaktır" der.
Diğer yandan Reha MUHTAR karıncayı canlı yayına çıkararak, "Ey karınca!, kendi reklamını yapmak için zavallı bir ağustos böceğinin içler acısı durumundan yararlanmaya utanmıyor musun?" diye bir güzel haşlar.
Ertesi akşam TEKE TEK'te ise "Ağustos böceğinden yürüttüğün para ve yiyecekleri nerede akladın, öt çabuk" diye Fatih ALTAYLI' dan bir güzel dayak yer.
TARAF talimat üzerine bundan bir haber yapar. "Bunun tek suçlusu TSK...",
"... belgeli Böcek Harekâtı / Senaryosu / Sendromu / Fiyaskosu / Cuntası / İhtilali / Planı /..." diye , balon uçurur.

Karınca en sonunda çareyi yurtdışına kaçmakta bulur...

Ve Ağustos Böceği onun evine yerleşir, yiyeceklerine konar, eşyalarının üzerine yatar ve refah içerisinde GÜL… gibi yaşar gider.

10 Haziran 2010 Perşembe

beynime exel öğreten çip takılsın

bir işi uzun zamandır hep aynı şekilde yaparsınız ve çok uğraşırsınız.sonra bir gün bir şey olur ve bunu daha kolay nasıl yaparım dersiniz,sonra farkedersiniz ki sizin yarım gününüzü alan bir iş exel'le 15 dk'da yapılabiliyor.

öffff çok aptalmışım.sabahtan beri uğraşıyorum,meğer ne kolaymış.bu exel'i detaylı öğrenmem gerek.

9 Haziran 2010 Çarşamba

anket

eveeeet dün akşam yardımlarınız sayesinde öğrendiklerimin verdiği mutlulukla gaza geldim ve uzun zamandır yazmayı planladığım hayalimi yazdım.leylak dalı (artık link verebiliyorum,ha ha ha çocuklar gibi şenim)ablamın verdiği anket önerisiyle yeni bir anket açıyorum.bu anket sonuçlarına göre hayalim için para biriktirmeye başlayabilirim.ne demiş atalarımız damlaya damlaya göl olur.

anketimiz şu; benim şu yazımda anlattığım "ada kitabevi"me gelseniz hangi renk sandalyede oturup, hangi müzik eşliğinde hangi kitabı okurdunuz.

ada'ya buyrun kahveler benden. :))) (kahvenizin yanında ne alırdınız?)

8 Haziran 2010 Salı

hayal

evin içi bu ve bunlar gibi çeşitli defterler,rengarenk kalemlerle dolu.bunlar en sevdiğim defterlerim.neden acaba :)))

ben bir kırtasiye canavarıyım.defterler,kalemler,silgiler....kendimi bir giyim veya kozmetik mağazasında değil de bir kırtasiye veya kitapçıda kaybedebilirim.geçen gün oğluşla korupark'a gittik bir baktım alt katta notebook diye bir mağaza açılmış.ikimiz de sevinçten çığlık atmışız.çeşit çeşit kalemler,defterler kendimi kaybetmişim.

en büyük hayalim de eski bahçeli bir köşkü alıp restore ettirip bahçesine tahta masa ve sandalyeler atıp içinde kırtasiye malzemeleri ve kitap satmak,aynı zamanda da aromalı çaylar,kahveler ve ev yapımı çeşit çeşit kurabiyelerle misafir ağırlamak.kitap almaya gelenler önce kitapları biraz okuyup sonra alsınlar istiyorum.evin en büyük odası da kütüphane olacak.yani insanlar kitapları ödünç alıp okuyup geri getirebilecekler.bornova'da üniversitenin orda yetiştirme yurdunun bahçesindeki eski binayı restore edip kafe gibi bir yer açmışlar.ben üniversitedeyken orası harabe bir yerdi ve ben o zamanlar bile oraya sahip olma hayali kurardım.kocaman bahçesi olan eski bir köşk. :))) bahçedeki masa ve sandalyelerde ege köy kahvelerindeki tahta masa ve sandalyelerin renklileri olacak.kimisi gök mavisi,kimisi alev kırmızısı.isteyen masayı gönlüne göre boyayabilmeli.fonda yumuşak,hafif müzikler. bergamutlu mis kokulu çay ince belli çay bardağında.çeşit çeşit şık fincanlarda türk kahvesi,aromatik filtre kahveler,yazın zencefilli limonata,ellerimle yaptığım minik kekler,un kurabiyeleri.

hayal et ve gerçekleşmesi için ilk adımı yazarak at.

+18-genel okuyucu dışı

kocasından dayak yiyen ve her türlü şiddeti görmesine rağmen sırf herhangi bir geliri olmadığı için ondan ayrılmayan,kendisine hem fiziksel,hem ruhsal hem de cinsel şiddet uygulayan bir adama sırf parası için kocam diyen bir kadının mı yoksa elinde vesikasıyla bedenini satarak para kazanan bir kadının mı daha iffetli olduğunu düşünüyorum.

blog yardımı

blogumu okuyan hayırsever bir arkadaş yazılarım arasından rasgele seçimler yaparak eski yazılardan birini getiren şeyi nasıl yapacağımı bana anlatabilir mi?

bu arada ben hala link vermeyi beceremiyorum.

öfff ya basit bir dille bana kim yardımcı olur?

yaparım,yapıyorum.


fil eğiticileri filleri ayaklarından bir ağaca zincirler ve hareketlerini kısıtlayarak eğitirlermiş.bir süre sonra filin ayağındaki zinciri çözseler bile fil uzaklaşmaz ve eğitmeninin yanından ayrılmazmış,çünkü hala ayağı bağlı gibi düşünürmüş.buna öğrenilmiş çaresizlik deniyor.yani aslında bir şeyi hiç denemeden sırf daha önceki tecrübelerimize dayanarak yapamayacağımızı düşünmek.


bir de tabii siz yapabileceğinizi düşünürken olumsuzluklarla bu düşüncenizi baltalayanlar var.


ben çok yaparım bunu,ama artık kendi kendimi eğitmeye çalışıyorum.zihnimdeki sözlükten yapamam, olmaz, mümkün değil kelimelerini çıkarmaya çalışıyorum.30 yıldır öğrenilen şeyler ve içten gelen yapamazsın sesinin yanı sıra dıştan gelen yapamazsınlara rağmen yapabilme çabası göstermek amacım.güneşe merdiven dayayabilirim mesela. :))


bunu niye yazdım bilmiyorum,ama kendimde herşeyi başarabilecek gücü bulmak istiyorum.
küçük şeylere kocaman şaşırmak istiyorum.sünger bob gibi!!!
bu arada ben pazar günü bursa'da ve daha pek çok şehrimizde yapılacak olan olimpik koşuya kaydoldum.trabzon'da, adana'da ve birkaç ilde daha yapılacak.koca bey'in bu olay karşısında yorumu "nerde antin kuntin işler var onları bulursun." koşacağım işte antin kuntin sen de evde otur göbişini kaşı.aslında bıdığı da yanıma alıp beraber mi koşsak. :)

7 Haziran 2010 Pazartesi

yapamadığımız


Yapamadığımız


-Rahşan´a-

akşam kapı eşiğinde bir terli giysi gibi
soyunmak vardı derdinden evrenin

bir entari serinliğini giyinmek

kendi derdini tespih gibi çekmek elinde


yün örmen vardı akşamları koltuğa gömülü

karşında polisiye roman okumak vardı

sorgusuz bakışmak yoruldukça gözlerimiz

sevinçsiz gülmek üzüntüsüz ağlamak


oturmağa konuklar gelmesi bazen

çevresinde bir masanın kaygısız

sıcacık konularda bir demli çay gibi

bilmedik komşularla konuşmak


dünyamızla uyuşmak vardı

oyunda sonunu görmeden oynamak

sevinebilmek kazandığına

yitirdiğine yerinebilmek


düşünmiyebilmek yoruldukça düşünmekten

kamaştıkça örtebilmek gözlerini

düşlerde bile ışıktan sakınarak kendini

uyayabilmek vardı vaktinde rahat



Bülent Ecevit
sıradan bir hayatı özlemiş adam.sıradanlığın ne kadar güzel olduğunu farkederek.

duygu,düşünce...

akıl ortaklığı yapıyoruz diyor psikoloğum,evet bizimkisi tamamen akıl ortaklığı.herhangi bir ilaç kullanmıyorum,psikoterapi de değil yaptığımız sadece sohbet ediyoruz.dün 4 saat sohbet ettik,ben aklımdan geçenleri,yaşadıklarımın bende bıraktığı duyguları anlattım,o duygularımı anlamlandırmama yardımcı oldu.kimseyi değiştiremeyeceğim,kendimi de değiştiremeyeceğim sadece durduğum yeri değiştirerek bakış açımı ve insanlara ilişkin algımı değiştirebileceğimi öğreniyorum.keyif alıyorum bu yaptığımız sohbetlerden,keşke her hafta gidebilsem,ama her işin başı para işte.

evet geçmişe dair sözler,yerler ve görüntüler değil o anın bize yaşattığı hismiş aklımızda kalan.bu cümle sonrası düşündüğümse düşünceler mi duygulara neden olur yoksa duygularımız mı düşünceleri yaratır.

yani bugün kendimi çok kötü hissediyorum düşüncesiyle mi başlar berbat hissetme duygusu yoksa önce hisseder sonra düşünürmüyüz?

yaşlanmak


yaşlandığım zaman çillerimi ve kırışıklarımı yağlara tercih ederim cathy.sen deli misin yaşlı ve fit olmak her zaman daha iyidir.
dün karar verdim 110 yaşına kadar yaşamak istiyorum. o yüzden artık abur cuburu bıraktım.

4 Haziran 2010 Cuma

haziran 2010


Güneşe merdiven dayayabilirsin.
ya da kimsenin söylemediği bir şarkı yazabilirsin.
ya da daha önce hiç yapılmamış bir şey yapabilirsin.
Kayıp ya da eksilmiş misin?
Bir yap-boz gibi mi hissediyorsun kendini?
Eksik parçanı bulamadığın.
O zaman gördüğün bir şeyin resmini çek.
Gelecekte olacağın yerin.
Güneşe merdiven daya.
ya da kimsenin söylemediği bir şarkı yaz.
ya da daha önce hiç yapılmamış bir şey yap.
coldplay'in muhteşem şarkısı.kendini kayıp,eksik ve yap boz gibi hisseden sadece ben değilim değil mi?

aak

keşke hislerimi,düşündüklerimi ben de onun kadar güzel kurgulayıp yazabilsem.bugün yazdıkları tam da bugünlerde hissettiklerime tercuman olmuş.eline ve zihnine sağlık kedicik.

sanki bana yazılmış bir mektup.

http://aydanatlayankedi.blogspot.com/2010/06/cuma-mektuplar.html

başım ağrıyor,gözlerim şiş,zihnim allak bullak.kafamı dağıtmaya çalışıyorum,ama beceremiyorum.

bir insan annesinin yaptığı enginar dolması ve yaprak sarmasını tıka basa yedikten sonra üstüne 9 tane çokomel yiyip,üzerine bir paket fındıklı 9 kat ve 1 tabak dolusu çekirdeği nasıl ve neden yer?bu sorunun cevabını bilmiyorum,sadece başım çok ağrıyor.

çoook güzel


makyaj yapmaya çok meraklı biri değilim,çok da başarılı olduğu söylenemez.aldıklarımın çoğu da kullanılmamış olarak dolapta bekler.yukardaki güzel şeyi ise deli gibi arzuluyorum.alsam kullanmaya da kıyamam büyük ihtimal.nasıl güzel düşünülmüş,çok şık bir ürün.çok istiyorum,seyirlik olarak almak istiyorum.

2 Haziran 2010 Çarşamba

ordan burdan şurdan

*bıdığın aslan pençeleri
bugün kafam kazan gibi,beynim işte o kadar yoruldu ki biraz da bedenim orulsun diye eve yürüyerek geldim.1,5 saatlik bir yürüyüşten sonra sonunda evime gelebildim.aslında yürüyüş yolu güzel,işlek bir cadde.yanımda yarı yola kadar bir arkadaş da var sohbet ede ede geliyoruz,ama benim ayaklar mahvoluyor.her seferinde diyorum,işyerine spor ayakkabı götüreyim diye ,ama unutuyorum.ayaklarım zonk zonk zonkluyor.dün de eve yürüyerek geldim hem de topuklu ayakkabıyla.79 kiloluluk bu koca beden topuklu ayakkabıyla 1,5 saat yürüdü.zavallı ayacıklarımın halini varın siz düşünün artık.

iş çıkışı iyi geliyor bu yürüyüşler zihnim dinleniyor,günün stresi geçiyor. yürürken kafam daha iyi çalışıyor sanki.yarın beni yine yoğun bir gün bekliyor.şehir dışına çıkacağım neyse ki akşama evime döneceğim.koca bey zaten yok,bir de ben olmazsam bıdık huysuzlanır.izmir'den annemler geldi.onlara zaten şımarıyor,geceyi zehir eder.

her gün birbirinin aynı olarak gelip geçerken hayata kattığımız küçük hoşluklarla günü farklılaştırmaya çalışıyorum.

evelsi gün marketten altın çilek aldım ve tadına baktım,beğendim,yenilesi bir meyve.tek kötü yanı çok pahalı olması,türkiye'de daha çok yetiştirilmesini talep ediyorum.sulu sulu ve lezzetli,tadı tropik meyvelere benziyor.dün öğle tatilinde de ilk kez çitlembik kahvesi içtim.tadı kahveye pek benzmiyor,ama bn çitlembiğin tadını sevdiği için beğendim.çocukken yahyalı'da ourduğumuz evin yakınlarında bir çitlembik ağacı vardı onun başına toplaşıp ağacı talan ederdik.dut,iğde,ceviz,kiraz talan ettiğimiz diğer ağaçlardı.hele evin karşısında bir dut ağacı vardı, dutlar daha olmadan tepesine çıkar ve uzun bir süre inmezdik.hala inanırım ki bir dut ağacının yiyeni çoksa o ağacın meyvesi de çok oluyor.şimdi biz de oğluşu yakın çevredeki dut ağaçlarına götürüp dalından dut yedirmeye çalışıyoruz.ama artık her ağacın sahibi var ve hepsi bir ekonomik değer.neyse ki sahipsiz bir beyaz dut, bir de mor dut ağacı var.bilmiyorum belki de sahibi vardır,ama o da toplayıp satmaya gerek duymuyordur.

bu günlerde sık sık çocukluğum geliyor aklıma.çocukluğumun güzel anılarını tekrar hatırlamaya zorluyorum hafızamı.arka raflara sakladığı ozlu kutuları açmaya çalışıyorum.

neyse ben artık biraz kitap okuyup yatayım. ağaçkakan'a başladım.geçen akşam oğluş anne bana da oku dedi.artık onu uyuturken de ağaçkakan'ı okuyorum.bazı yerlerini sansürlüyorum,çünkü henüz öğrenmemesi gereken bazı kelimeler de var kitapta.hoşuma gidiyor benim okuduğum kitaba ilgi duyması.okuduğum sürece uyumaması ise hoşuma gitmiyor.çünkü bir süre sonra yüksek sesle okumaktan boğazım ağrımaya başlıyor ve küçük bey uyku saatini geçiriyor.

ne diyordum,evet ayacıklarım zonkluyor,kafam kazan gibi rüyamda çok karışık şeyler görebilirm ya da sızıp sabaha kadar deliksiz uyuyabilirim.hoş o biraz zor.çünkü babası olmadığı için küçük bey yanımda yatıyor.ben de bütün gece üstünü örtmekten deliksiz bir uyku çekemiyorum.bugünler de buna alıştı.koruyormuş beyefendi.pek inanmıyorum ama kedi gibi bana sokulup yatması da hoşuma gidiyor.sevgi arsızı.

tam isabet

hani dün biri beni durdursun demiştim ya.

http://olmadikislerpesinde.blogspot.com/2010/06/cekilissiz-kurasz-herkese-zayiflama.html

işte bu resimlerdeki hatun benim. :(((

tamam durdum,mesaj alındı.

1 Haziran 2010 Salı

:((

nedir bu üzerimdeki abur cubur manyaklığı anlamadım gitti.

günlerdir yine deli gibi gofret,çilolata ve çekirdek yiyorum.

öffff ya...biri beni durdursun lütfen :(((((((((