1 Eylül 2010 Çarşamba

olmak ya da olmamak


bazen saçma sapan şeyler yaparım. niye yaptığımı bilmediğim, kimsenin de bilmesini istemediğim şeyler.


sanki içimde bilmediğim, dilini anlamadığım, bana çok yabancı bir kadın var. tek başıma olduğum zamanlarda ortaya çıkan, bir anda anlamlandırmadığım şeyler yapan, ondan sonra çekip giden, bana bunu ben şimdi niye yaptım ki diye düşündüren bir kadın. her seferinde kendi kendime söz veririm bir daha yapmayacağım diye, ama o gelir yapar,yıkar ve gider. banaysa kendime karşı kızgınlık, yaptığım şey için pişmanlık ve şaşkınlık kalır.


en çok da pişmanlık ve kendime duyduğum öfke kalır.kendimi çok acımasızca eleştiririm kimi zaman.bu kadına karşı koyamadığım ve kontrolü ele geçirmesine izin verdiğim için hakaret bile ederim kendime. çevremdeki insanlara gösterdiğim anlayışın çok azını bile esirgerim kendimden. en çok beklentim kendimden olduğu için belki de.

kendimi yerdikçe yerin dibine batırırım.sonra beklerim ki biri beni yukarı çıkarsın.oysa ki batıran benim, yukarı da çıkarabilirim.

acımasızım kendime karşı.

hata yapmaktan korktuğum için hiç yapmamayı seçtiğim şeyler çok. ayıp, günah, bana yakışmaz diye düşündüğüm, ama içimden de deli gibi yapmayı arzuladığım şeyler var. içimde sorumsuz olmak, serserilik yapmak, evin içinde boş şarap şişelerinden kule yapmak isteyen bir kadın var.


" Olmak istediğim kişiydi göz. Ben önce "göz"ü değil, O'nu yaratmıştım,olmak istediğim kişiyi. Olmak istediğim "O" da kendinden bana uzanan o korkunç, boğucu bakışı salıvermişti üzerime. Özgürlüğümü kısıtlayan "göz", herşeyimi görüp yargılayan o insafsız bakış, üzerimden hiç ayrılmayan lanet olası bir güneş gibi tepemde asılıp kalmıştı. " kara kitap, sayfa 113

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder