13 Nisan 2010 Salı

ölüme tavır,akan zamana karşı bir direniş:parfümün dansı

Eğer insanda kendi kaderini kendi eline alacak o demir güç yoksa, o insan kaderini tanrıların eline bırakırsa,o zaman tanrılar zayıflığının cezası olarak böyle alay ederlerdi işte onunla.Kendi gemine kaptanlık edemiyorsan,hangi yanlış limana vardığına şaşırmamalısın.

Bilgeliği ellerinde tutanlar onu her gelen serseme öylece sunamazlar.İnsanın onu alabilmek için hazırlanmış olması gerekir.Yoksa ona yararından çok zararı dokunur.

Varoluşun çoğu ıstırap çekmek.Istırap da arzulardan geliyor.Demek ki eğer arzuları ortadan kaldırabilirsek,o zaman ıstırabı da kaldırmış oluruz.Bu tabii doğru bir bakıma.Dünyada çok ıstırap,çok sefalet var,tamam,ama bir yığın da zevk var.Eğer bir insan ıstıraptan kurtulmak uğruna tüm zevkleri de en baştan reddediyorsa,ne kazanır?İçinde ne ıstırap ne de zevk olmayan bir hayat boş bir hayattır.Nötr bir hayattır.Aslında lamaların amacı da yokluğun hiçliği zaten. İsteyerek hiçliği aramak ise yenilgiden bile beter.Kudra bu teslim olmak demek.Korkakça teslim olmak.Bu zavallı yavru bebecikler ,acı çekmekten öylesine korkuyorlar ki,hayatın en tatlı zevklerini feda edip canlarının yanmasından o sayede yakayı sıyırıyorlar.Bu tür bir zayıflığa insan nasıl saygı duyar?Bilerek yavanı,sıradanı,güvenliyi kucaklayan,bunu sırf hayal kırıklığının getireceği acıdan kurtulmak için yapan bir insanı ,nasıl bağrına basabilirsin?

Küçük mucizeleri kabul ettiğimiz zaman kendimizi büyük mucizeleri hayal edebilecek yeterlilikte hissederiz.

Her hareketsiz kabklu hayvan,içe kapanıklığın gizi kuvveini ifade eder zaten. Huzurda saklı olan kuvvettir o kuvvet.

Paris sokaklarında sis ne kadar yoğunsa Claude'un sesinde de ayıplama tonu o kadar yoğundu.

Ölmek bir gelenektir. Ben de geleneğe meydan okuyan insanlardan değilimdir.

Aşkın en yüce işlevi, sevilen insanı özgün ve yeri doldurulamaz biri yapmasıdır. Ama aşıklar yine de kavga eder. Çoğunlukla aralarındaki havayı yeni baştan elektriklendirebilmek,ilişklerini canlı tutabilmek için ederler bu kavgaları. Böyle bir kavgayı başlatabilmek için, genellikle cinsel kıskançlık denilen o terli kimono,sandıktan hışımla çıkarılır. Hoş onun yerine hangi bahane kullanılsa yine olur.Çatışmanın pancar derinlğindeki topraklara kök salmış sorunlardan kaynaklanması pek ender bir olaydır.Ama olduğu zaman,ona özel bir hüzün eşlik eder;çünkü zihnin iyileşmesi kalbinkinden çok daha yavaştır ve bu tür kavgalar çok uzun zamandan beri başarılı olagelmiş birliktelikleri bile yıkabilirler.

İnsanları sınırlayan tanrılar değildir. İnsanları sınırlayan insanlardır.

Eğer Pan'ın ölmesine izin verilirse,eğer ona olan inanç tümüyle yok olursa, o zaman toprak da ölür.Tıpkı Pan gibi o da saygısızlık nedeniyle öldürülecektir.

İnsan, varoluşu bir ödüller ve cezalar sisemi gibi görecek kadar yüzeysel olsa bile,zaferlerimizin karşılığını da yenilgimizin karşılığı gibi pahalıya ödediğimizi er geç anlar.

Normallik uğruna yaşlanmak çok pahalı bir bedel.

Hayata karşı merak beslemeyen, var olmaktan çok az sevinç duyan kimseler,bilinçaltında hastalıkla,kazayla ve şiddetle işbirliği yapar,onları kendi üstlerine çekerler.

Mantık aşkı sınırlar.Descartes'ın hiç evlenmemesinin nedeni buydu belki de.

Bireyselliğimiz bizim tek varlığımızdır.Onu güvenlik uğruna ya da tüm toplumun çıkarları uğruna değiş okuş etmeye,elden çıkarmaya razı olanlar bulunabilir.Ama onu koruyan,hayatın buruk yollarında onu hep yanında taşıyan,sevgide,düşüncede ona sadık kalan,sabah yıldızınca kutsanır.

Birisinin kendilerine hayatın "yor" kısmında bir şansları olduğunu,umutlarını yalnızca "mıştı" ya bağlamak zorunda olmadıklarını söylemesini istiyorlar.

İçinden kendi alnına bir posta pulu yapıştırıp, kendini Himalayalar'daki korkunç Kar Adam'a postalamak geldi.

İnsanları,amaçlarını,fikirlerini bile standardize ediyoruz.Her şey sahteleşti.

Doğduğumuz zaman yuvarlak,keskin,saf bir yüzümüz vardır.İçimizdeki evren bilincinin kırmızı ateşi yana durur.Ama avaş yavaş,bizi,ana babalar yer,okullar yutar,sosyal kuruluşlar emer,köü alışkanlıklar kemiri,yaş ise tüketir.Sindirildiğimiz zaman,tıpkı ineklerdeki gibi altı mideden geçtiğimiz zaman,pis bir kahverengi tonunda çıkarız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder