16 Aralık 2009 Çarşamba

bir okurun portresi

eşyalarımız bu dünyada sahip olduğumuz yegane şeyler.belki de bu yüzden onlara bağımlılığımız.kimisi paltosuna tutkuyla bağlıdır,kimisi ayakkabılarına,kimisi kalemine,kimisi arabasına,benim gibilerse sahip oldukları tek gerçekliklerine kitaplarına.hiç kitap okunmayan bir evde büyümeme rağmen kitaplara nasıl sevdalandım,ilk okuduğum kitap neydi tam hatırlamıyorum aslında.babam çok meşgul biriydi,evde onu az görürdük.evde olduğu zamanlarda da televizyon izlerdik diye hatırlıyorum.annemse üç çocuklu,bütün evin sorumluluğunu üzerine almış bir ev hanımı.onu da hiç kitap okurken görmedim.ilk okuma çalışmalarım trt'de büyükler için yayınlanan okuma yazma dersleriyle başladı galiba.her gün düzenli takip eder ve anlatılanları anlamaya çalışırdım.televizyonda düzenli olarak çıkan reklamlar,haberler gibi yazıları anneme sorar ve değişik şekillerin yanyana gelmesiyle oluşan bu kelimeleri zihnimde canlandırmaya çalışırdım.5 yaşımı doldurduğum kış okula gideceğim diye çok ağlamıştım.mecburen beni de kayıt yaptırmadan okula göndermek zorunda kalmışlardı.sonra bir gün sınıftan bir arkadaşım derste okudu.ben hala okuyamıyordum.o gün akşam eve gittim ve anneme "bugün mutlaka okumayı öğrenmem lazım" dedim.o gece saat kaça kadar çalıştık hatırlamıyorum,ama ertesi gün okulda ben de ilk hecelerimi okudum.ilk kitaplarım neydi,çok çocuk kitabı okudum mu hiç hatırlamıyorum.ilkokul günlerine dair hatırladığım tek kitap, küçük lord.evimizde pek kitap olmadığı daha doğrusu kutuların içinde dışları güllü kaplarla kaplanmış ve o kutulardan hiç çıkarılmayan kalın kitaplar dışında (daha sonra o kitapların 1980'lerde polis olan babamın evlerden topladıkları ve aslında imha etmesi gereken,ama yok edemediği sakıncalı kitaplar olduğunu öğrenecektim,nazım hikmet,aziz nesin,uğur mumcu kitapları) hiç kitabın olmadığı göz önünde bulundurulduğunda ortaokul yıllarının kütüphane ve okuma evinde geçirilmesi kaçınılmazdı benim için.sonra lise ve üniversite.aslına bakarsan bu dönemlerde de öyle çok kitap okumadım.yani şimdi düşünüyorum da o kadar vaktim varken daha iyi bir okuyucu olabilir mişim.ve sonunda işe başlamamla birlikte her ay düzenli kitap almaya başladım.ama gel gör ki bu kez de yoğun iş hayatı yüzünden eve ölü gibi geldiğimden hiç okuyamaz oldum.sonra yaşamda yaşadığım tatminsizlik duygusuyla kendimi kişisel gelişim kitaplarına verdim ve başka birşey okumaz oldum.kendimi bulma telaşı içerisinde insan manzaralarını okumayı çok özlediğimi farketmemişim.oysa en keyif aldığım kitaplar romanlar,özellikle de çok fazla kişinin olduğu ve bu kişilerin hayatlarının bir yerinde kesiştiği romanlar.bir anlatıcının ağzından ya da romanın baş karakteri tarafından anlatılan kitapları çok sevmiyorum.her karakter canlı olsun istiyorum.

kitap okumayı neden mi seviyorum.çünkü kitaplar sayesinde yaşamaya hiç cesaret edemediğim hayatları yaşıyorum.hepimiz tanrı'nın kurguladığı bir romanın kahramanları değil miyiz zaten?

bu da bir mim olsun o zaman.kitap okumayı neden seviyorsunuz?sevgili serap,aslı,fatoş,kunegound ve leylak dalı kendi romanınızın sayfasına not düşmek ister misiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder