29 Şubat 2012 Çarşamba

2012 değişim yılı demiştik değil mi?



Bazı gecelerin sabahı yoktur

yalnızca karanlık olarak kalırlar.

Bazı ayrılıkların dönüşü olmaz

giden gider borçlarıyla yaşar kalanlar.

Geleceği yoktur bazı kalplerin

aşk uğramaz onlara bir daha

tek bir hatırayla yaşlanırlar.

Bazı pişmanlıklar uzun sürer

zamana yayılırlar.

Kendinden kaçanlara saklanacak yer kalmaz dünyada

gün gelir kendileriyle tanışırlar

asıl yalnızlık o zaman başlar

hayata geç kalmıştır kendine geç kalan

şairin dediği gibi

bir daha yaşamak zorunda kalır geçmişi anlamayan.

Bazı geceler

bazı insanlar

bazı yerlerde sahiden karşılaşırlar.

Bazı insanlar

bazı aşklar

bazı şarkılar bu yüzden unutulmazlar.

Bazı hayatlar hayal tutmazlar

bu yüzden

bazı bazı bazı

çabuk yaşayıp ansızın kaybolmalar….






mehtap hanım'la sağlıklı beslenmeye başlıyorum. bu şiir de benim güdüleyicim olsun.

21 Şubat 2012 Salı

o günler geçip gitti,o günler, kirpiklerimin arasından



eğer ey gökyüzü bir gün

bu sessiz zindandan kanatlanıp uçarsam

o ağlayan çocuğun gözlerine bakarak nasıl

vazgeç benden,ben tutsak bir kuşum derim



bir mumum ben,gönlümde ateşle

viraneyi aydınlatırım

eğer sönmeyi seçersem

yuvayı yıkar dağıtırım



furuğ ferruhzad

20 Şubat 2012 Pazartesi

ruhum geride kaldı

bazen hayat o kadar hızlı yaşanır ki ne durup düşünmeye, ne okumaya ne de yazmaya zaman kalır. böyle zamanlarda yaşadığımız anın da pek farkında olmayız. işteki ve evdeki sorumluluklarımız kendimize ve içimize bakmamızı engeller.


geçen hafta benim için bu yoğun zamanlardan biriydi.




geçen pazara sığdırılan dali ve van gogh sergili, bol sohbetli, gezmeli bir istanbul turu, pazartesi günü yeni bir görev yerinde bir haftalık çılgınca bir koşuşturmaca.



geçen hafta benim için en zor olan şeylerden birini yaşadım. bilmemek. bilmediğin bir ortamda bilmediğin konularda yetkili ve sorumlu kişi olmak. hani neredeyse yaşanan o muhteşem pazarı bile unutturdu diyebilirim.



sadece dali'yi düşlerken van gogh alive sergisine de gidebilmek. istanbul'un ara sokaklarında dolaşırken eski türk filmleriyle ilgili bir müzeye rastlamak, başka bir sokakta bir dükkanın vitrininde zihni sinir'e rastlamak. istanbul kesinlikle çok büyülü bir şey. hem büyülü hem de büyücü.



istanbul kesinlikle dişi. kendine sizi aşık eden, efsunlu bir kokusu olan, örtüsünün altında neler olduğunu merak ettiğiniz, tam tantanasından bıkmışken ara sokaklarda karşınıza çıkan saklı güzellikleriyle tekrar hayran kaldığınız bir şehir.



tam da engin geçtan'ın istanbul'un karlı bir kış gününde başlayan ve seller, yer sarsıntılarıyla devam eden kuru su romanını okuduktan sonra istanbul'a gitmek, istanbul'u bilen dostlar sayesinde korkusuzca ara sokaklara dalabilmek ve şehrin gizemine dahil olabilmek çok güzeldi.



bugün masama geldim. masam, sandalyem,bilgisayarım,kalemlerim, takvimlerim hepsi beni özlemiş,ben de onları özledim. sakin bir gün, ben de hızlanan bünyemi tekrar sakinleştirmeye çalışıyorum. geçen hafta bir kez daha öğrendim ki ruhsal durumum bedenimi çok etkiliyor. sıkıntıdan mide ağrıları çektim, kabız oldum. lahmacunlar, ayvalık tostları,kumpirlerle saçma sapan beslendim, canım deliler gibi yaş pasta istedi ve yedim. bugün bile canım hala şöyle çikolata kremalı yumuşak güzel bir pasta çekiyor. geçen perşembe eşim seyahatten geldi, salya sümük grip olmuş. dur bakalım dedim hangimize satacak, maalesef oğluşuma sattı. cuma akşamından beri o da hasta. benim de kemiklerim ağrıyor. umarım ben de hasta olmam. savaştan çıkmış gibiyim. evet şimdi derin derin nefes alıp veriyorum ve kendimin ve hayatın tekrar farkına varıyorum. o kadar hızlı gittim ki ruhum geride kaldı, şimdi durup onu bekliyorum. beklerken de hep beraber dinleyelim.



10 Şubat 2012 Cuma

herkesin bir özlemi var

ı need a huge hug!



oğluma sarılıyorum sıkı sıkı, koklayarak öpüyorum onu. onu üzen şeylerde gözyaşlarını omzuma akıtmanın onu rahatlattığını biliyorum.


sarılmanın büyülü olduğunu biliyorum. insanın insana ihtiyacı olduğunu.


üzgün değilim, mutsuz değilim. karlı havanın yarattığı melankoliden belki, sadece başımı yaslayacağım bir omuz, sıkı sıkı sarılabileceğim bir kucak özlüyorum bugünlerde. sarıldığımda tekrar çocuk olabileceğim.

7 Şubat 2012 Salı

otomobil stop eder...

sabah işyerine geldiğimde hiç kimse yoktu. iyi ki de kimse yoktu.yüzümden düşen bin parça,sanki çok kötü bir şey olmuş. ne oldu hepi topu arabayı yokuş yukarı kalkarken stop ettirdim.sonra kalkarken geri kaçırdım,geri kaçınca frene basıp el frenini çektim.sonra arabayı çalıştırırken boşa alıp, tekrar çalıştırdıktan sonra kavramayı bulmaya çalışıp,kavramanın sesi gelmiyor diye radyoyu kapatıp, tekrar deneyip bu debriyaj niye kavramaya gelmiyor diye tam panik olacakken vitesi bire takmadığımı farkedip hemen vitesi takıp kavramayı buldum.



öfff yaaa aptal gibi hissediyorum kendimi.



sokak aralarında her köşe dönüşünde arabayı stop ettirir mi insan. dün akşam eve giderken üç kez başardım ben. araba dönerken yavaşlasın diye frene basıyorum ve hooop stop. galiba debriyaja da basmam gerekiyor.


bu sabah çökmüş bir ruh hali, yüreğimi sızlatan bir ağlama isteği ve ben galiba bu işi beceremeyeceğim diyerek geldim iş yerine. şimdi kendi kendime ama kocaaaa fatih sultan mehmet bulvarı'nı geçip geliyorsun kızım o kadarcık olur. diye teselli vermeye çalışıyorum.bu karamsarlık da nerden çıktı diyorum. ama yaptığım aptalca hatalara sinir oluyorum.



sırf trafiğe takılmamak için sabah evden erken çıkıyorum. akşam da müdürüm izin verdi 10 dk erken çıktım işten. bir de yoğun trafik olsa ne olacak bilmem. :((



dün akşam erken çıkınca eve de erken vardım tabii. bıdığım okuldan geldiğinde evdeydim. servisten dedesi aldı ben pencereden onlara bakıyordum. servisten indiğinde yorgun ve bezgindi.sonra kafasını yukarı kaldırdı ve beni gördü. gülümsedi ve birden enerjisi yerine geldi.koşarak çıktı merdivenleri.sarıldık öpüştük. ona işten arabayla tek başıma geldiğimi,ama arabayı üç kez stop ettirdiğimi söyledim. bana 10 üzerinden 9 verdi,aferin dedi. bir ben kendime aferin vermeyi öğrenemedim.



yine bir dünya ödevi vardı. sözde ödevinin birazını yapınca bil bakalım oynayacaktık,ama ödevini yaparken o kadar oyalandı ki saat 11 olduğunda bile ödevinin yarısı bitmemişti. iki satır yazıp 10 dk sohbet ediyor ödev yaparken ve beni başında bekletiyor. aslında tek başına yapsa sohbet edecek kimse olmayınca çabuk bitirecek ödevini,ama illahaki yanında oturmamı istiyor.




cumartesi günü misafirlerimi terminalden uğurladıktan sonra birşeyler yemek için anatolıum avm'ye gittik. ben tabi ki standart d&r turumu yapmaya başladım. bıdığımı da aldım yanıma birlikte çocuk kitaplarına baktık. onca kitabın arasında bal gibi felsefe-kurallara uymazsam ne olur? kitabını beğendi.galiba okuldaki kurallara uymamayı düşünüyor. uymazsa ne olacak merak etti. sonra ben çizgi romanların olduğu reyona yöneldim. çünkü geçenlerde bir dergide okuduğum julıa adlı çizgi romanı almak istiyordum. bütün çizgi romanlara tek tek baktım,ama julıa yoktu. ben de kitap okumaktan sıkılan eşimin belki ilgisini çeker diye ona death note'un ilk kitabını aldım. tamam itiraf ediyorum aslında ben de manga okumak istiyorum ve bir taşla iki kuş vurmak istedim. ben çizgi romanlara bakarken oğlum da kendine erdil yaşaroğlu'nun köpekler kitabını beğenmiş. tamam dedim hadi onu da alalım. aldığımız günden beri elinden düşürmüyor.okuyup okuyup gülüyor. içindeki küfürler olmasa çok daha süper olacak aslında. eşim bunları alıp durma şu çocuğa diye kızıyor,ama benim espirileri anlıyor olması çok hoşuma gidiyor. ne yapalım kurtlar vadisi seyrettirmiyoruz ya! en azından küfürleri bilir,ama ayıp olduğunu söylerim ve küfür etmemesini sağlarım.


stop ettirip durduğum arabadan nerelere geldim. ama oğlum bana araba sürmekten 9 verdi ya, asıl amacım kendime onu hatırlatmaktı.

6 Şubat 2012 Pazartesi

geri geri gideceğim günler de gelecek



işyerine geldiğimde ellerim buz gibiydi. gelirken üşümedim aslında, niye bu kadar soğuk ki ellerim diye düşünürken anladım. heyecandan. dün gece uyuyamamış olmam da heyecandan.



ben bugün iş yerine tek başıma arabayla geldim.



allah'ım sen kazasız belasız kullanmayı nasip et. yüzümü kara çıkarma.






hadi bakalım vira bismillah!

5 Şubat 2012 Pazar

dilek

dileklerimiz kabul oldu.

geçen hafta boyunca kah pencereden yağan karı izlerken kah çılgınca kartopu oynarken oğlumla endişeyle gökyüzüne bakıp, doğa ana lütfen cumartesi pazar hava güneşli olsun ve oğlumun arkadaşları pazar günkü doğum günü partisine gelebilsin diye dilek dilemiştik.

dileğimiz kabul oldu ve tüm hafta eksilerde seyreden hava sıcaklığı dün birden 10 dereceye yükseldi.

umarım bugün 7. doğum günü pastanın mumlarını üflerken dilediğin dileğin de gerçek olur bir tanem.

sen yokken ben meğer ne kadar eksikmişim. her gün hayatıma kattığın güzellikler için, sayende tanıdığım içimdeki aydınlık ve karanlık yanlar için sana minnettarım.

dileklerim kabul oldu, oldu ve sen benim oğlum oldun.