26 Şubat 2010 Cuma

:(((


ruhum kanıyor,işkence yapansa yine ben.

kimse seni üzemez sen izin vermezsen diyor ya şair,

kendimin beni üzmesini nasıl engelleyeceğim?

25 Şubat 2010 Perşembe

çok şükür

yine akşam oldu
gün geceye kavuştu

bugün dua edeceğim
huzur için
tüm insanların yüreğine huzur dileyeceğim
sevgi umacağım
sevmeyi unutunlara tekrar hatırlat tanrım
hak yerini bulsun
şeytan artık aramızdan çekilsin

değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmem için sabır
değiştirebileceklerim için cesaret
ikisi arasındaki farkı anlayabilmem için de akıl isteyeceğim

en önemlisi şükredeceğim

vermiş olduğun ve vereceğin her şey için şükürler olsun...

rüya perisi

anlam veremiyorum,yıllarca hiç düşünmezken bir kez bile aklımın ucundan geçirmezken son altı ay içinde değişik zamanlarda niye rüyama giriyor?her rüya da birbirinin aynısı.hep bir araya gelip konuşmaya çalışıyoruz,ama sürekli ters giden birşeyler oluyor ve o konuşma bir türlü gerçekleşmiyor.bu vakitten sonra neyi konuşacağız orası da tartışılır.rüyada yaşanan onca terslikten sonra da uyandığımda içimde sıkıntıyla güne başlıyorum.güzel rüyalar görmek istiyorum.günümü aydınlatacak umut dolu rüyalar.rüya perisi rica ediyorum kendine bir çeki düzen ver.vazgeç artık bilinçaltındakileri gün yüzüne çıkarma çabalarından da umut ve neşe dolu senaryolar yaz.nedir bu kısır döngü canım.yoksa sen de mi yaprak dökümü ve aşk-ı memnu izleyip onalrdan esinleniyorsun.eski çamlar bardak oluyor ama eski sevgililerden bir şey olmaz,olamaz.

24 Şubat 2010 Çarşamba

yedim işte

az önce yarım paket şu yeni çıkan atıştırmalık halleylerden ve 1 tane de eti browni intense yedim.bülent arınç bana da kocaman bir tüüüü ve yuuuuhhh diyebilir.yedim işte.pişman değilim.

diyet dünlüğü 23.02.2010

7.30-2 kuru kayısı+sıcak su
8.30-2 dilim ekmek+peynir+yeşillik+yeşil çay
10.00-1 bardak yarım yağlı süt
12.30-1 kepçe düğün çorbası,kuru fasulye,1 dilim ekmek
15.00-peynirli sandviç+yeşilçay
17.00-2 kuru kayısı+ılık su
19.30-Bakla+yoğurt+1 dilim ekmek+1 turp
spor:öğlen 30 dk akşam 1 saat yürüyüş

çok keyifsizim.buraya yazıyor ve iptal iptal diyorum.

keyifliyim,süperim.çok iyi hissediyorum. :)))

evren mesajımı yanlış anlama tamam mı!

cemre tepeme mi düştü nedir?kaç gündür başım ağrıyor.

23 Şubat 2010 Salı

bir çığlığın sessizliği


BİR ÇIĞLIĞIN SESSİZLİĞİ


Bir çığlığın sessizliğidir,

Derin suların dinginliği

Kararan kayalarında

Çatlatır yüreğinde korkunun tohumunu

Çünki sensizlik en büyük ustadır.

Düşü gerçeğe dönüştürüverir apansız

Isırır bir hançerin yılan dili gibi çatallaşan çeliği

Sonra yanlızca öyküler kalır.

Ve sen onu yaşarsın çaresiz

Dirhem dirhem tartılmaz ki dostluk

Yaşanmaz ki vermesini bilmeden

Damla damla birikirken birşeyler

Boş bir tapınakta birden

Çalar gibi olur çanlar

Ve yaşamın hesabını

Veremezsin bir türlü

Sonra boğuntular sessiz haykırışlar

Karanlık sokaklara çeker seni

Çanlar beyninde asılı duran

Madeni bir gökkubbedir artık

Kulaklarına balmumu da akıtsan

Delecek beynini bu çığlığımsı sessizlik.

Ve bu katran gibi yanlızlık


AHMET TELLİ

diyet listesi

7.30-2 kuru kayısı+sıcak su
8.30-2 dilim ekmek+peynir+yeşillik+yeşil çay
10.00-1 bardak yarım yağlı süt
12.30-1 kepçe çorba,ana yemek,1 dilim ekmek
15.00-peynirli sandviç+yeşilçay
17.00-2 kuru kayısı+ılık su
19.30-Tavuk/balık-1 but/2 baget gibi+salata
21.00-1 meyve

iki haftalık yeni listem.
sabah tartıldım,
kilo:80.5 kg

3,5 kilo verdim. :))) dün keyfim kaçıktı,ne bulursam yeme psikolojisindeydim.neyse ki biraz patlamış mısırla atlattım.üfffsss...

22 Şubat 2010 Pazartesi

birşeyler


"en son ne zaman mektup aldınız?"diye soruyor yavuz bingöl son albümünün tanıtım posterlerinde.en son ne zaman mektup yazdım diye düşündüm ben de!en son ne zaman...belki 9 yıl önce.tam hatırlamıyorum aslında.e-posta'ya ya da cep telefonuna o kadar alıştık ki yolladığımız bir mektuba gelecek cevabı beklemeye sabrımız kalmadı.hayat öyle hızla yaşanıp giderken mektup yazmaya vakit kalmıyor.okunacak bunca şey,takip edilecek yoğun gündemler,ilgilenilecek eş,çocuk,kazanılacak para varken birkaç satır karalamaya hiç vakit kalmıyor gerçekten.herşey nasılda hızla yaşanıp tükeniyor.çevremiz nasıl bir bilgi bombardımanıyla dolu.kendi sesimizi bile duymuyoruz çoğu zaman.isteklerimizi,sevdiklerimizi,sevmediklerimizi,hayallerimizi unutuyoruz.hatırlamak acıtıyor.hatırlıyor ve görüyorsun hayatta ıskaladıklarını,teğet geçip içine dahil olamadıklarını.genel ekonomi,finans,muhasebe çalışmam gerekirken ben film izlemek,roman okumak ve yazmak istiyorum.izlemek için sırada bekleyen filmler:funny face,boş ev,kaplan ve ejderha,ütopia,terminal,pan'ın labirenti vb...okunmak için sırada bekleyen kitaplar:durgun don 2-3-4.cilt,kafka tüm öyküler,parfümün dansı,atlas silkindi,ana tanrıça'dan mevlana'ya,çalıntı kıtalar,dil ilüzyonları vb...yazılmak için bekleyen şiirler,öyküler,günlükler...hayat kaçışlar sonrası çekilmez hale geliyor.çünkü her kaçış vicdan muhasebesi haline dönüşüyor.borçlu çıkansa hep ben.kafan karmakarışık olur ya bazen,hani zihnindeki tüm sesler aynı anda konuşur ve duyduğun bir uğultudan ibarettir.bugünlerde uğultu çok yoğun.böyle günlerde çevreme karşı sağırım.tek duyduğum daldan dala atlayan tutarsız kelimeler.


bahtsız bedevi.

şans eseri yaşıyoruz bu ülkede.yaşadığımız her gün koca bir ödül.ne hayatımızın bir kıymeti var ne de insan olmamızın.cumartesi günü elektrik voltajı birdenbire 380 watt'a çıktığı için bütün elektronik eşyalarımız bozuldu.kombimiz,televizyonlar,bilgisayar,uydu,müzik seti,modem,buzdolabı.herşeyimiz bozuldu.diğerlerini yaptırdık,bugün de buzdolabı için servis gelecek.oysa izinde yaptığım bursa turuna ilişkin güzel şeyler yazacaktım hafta sonu.tam üzerine portakal suyu dökülen klavyeninin yenisini aldım,cumartesi günü rahat rahat uzun bir tatil raporu yazarım diyordum ki tedaş sağolsun haftasonumuzu mahvetti.bakalım ödediğimiz paraları geri alabilecek miyiz?bütün mahalle mağdur oldu.ne saçma şeyler oluyor bu ülkede.başlarımız da nelerle uğraşıp duruyor.gündem yaratmakta süperler.

15 Şubat 2010 Pazartesi

canım arkadaşım

canım arakdaşım seni çoook seviyorum.benim gibi kilolarından muzdarip bir arkadaşımdan gelen e-posta:



Avustralya’da, bir spor salonunun camında bir reklam; zayıf ve bronz tenli bir kadın, hemen yanında şu yazıyor:


“Bu yaz, denizkızı mı olmak istersiniz, yoksa bir balina mı?


Afişteki mankenin fiziksel özelliklerinden çok uzak olan orta yaşlı bir kadın, spor salonunun reklamına sesli bir cevap veriyor:


İlgilenenlere duyurulur,

BALİNALAR ?

Balinaları arkadaşları asla yalnız bırakmazlar, yunuslar, deniz aslanları, meraklı insanlar..


Aktif bir cinsel yaşamları vardır, hamile kalır, sevimli bebek balinalar doğururlar.


Denizde yüzer, oynarlar. Polinezya adalarının mercan kayalıkları gibi muhteşem yerleri görme şansına sahiptirler.


Balinalar harika şarkı söylerler, CD’leri bile vardır.


Bazı insanlar dışında, onlara zarar vermek isteyecek tek bir varlık yoktur.
Dünyada herkesin sevdiği, koruduğu ve hayran kaldığı şahane hayvanlardır.


Denizkızı?


Öncelikle, denizkızı diye birşey yoktur.


Var olsalardı da kimlik karmaşası sebebiyle psikolog kapılarında sıra oluştururlardı. Balık mısın? İnsan mı?


Cinsel hayatları yoktur. Yanlarına yaklaşan erkekleri öldürüyorlar, nasıl olabilir ki? hem, iyice bir bakın, gerekli donanım nerede??


E, sonuç olarak çocukları da olmaz.


Zaten balık kokan bir kadını kim ister ki?


Sonuç?


Ben balina olmayı tercih ederim.


Medya sadece zayıf insanların güzel olduğunu savunuyor ama ben çocuklarımla dondurma yemeyi, beni heyecanlandıran adamla güzel bir akşam yemeğinde sohbet etmeyi, arkadaşlarımla çikolata paylaşmayı çok seviyorum.


Zamanla kilo alıyoruz; çünkü, kafamıza o kadar çok bilgi yüklüyoruz ki yer kalmıyor ve bedenimizin diğer bölümlerine yerleşmeye başlıyor. Yani, biz kilolu değiliz, inanılmaz kültürlü, eğitimli ve mutluyuz.


Bugünden itibaren, aynaya bakıp da kalçamı gördüğümde, şunu düşüneceğim:


“Allah’ım ne kadar da akıllıyım!”:)))))))))))))))

sevgililer günü kimin için?


Bir insanı gerçekten sevmek,onun tuhaflıklarını,hiç kimsenin,kendisinin bile benimseyemediği,hatta fark etmediği huylarını sevmektir.İnsanların en esaslı yönleri uyumsuzluklarında saklıdır çünkü.

sevmek çok kolay aslında.sevdiğine kavuştuğunda sevgini devam ettrimek zor olan.mecnun leyla'ya kavuşssaydı yine öyle çok sever miydi?mecnun leyla'yı mı yoksa onu sevmeyi mi böyle tutkuyla sevmiştir?


Bir insanın sevgisini kaybetmek,zorlukla ulaşılmış bir doruktan aşağı yuvarlanmaktır.


Tek bir veda bütün bir ömür sürüyor.


kaçımız sevdiğimize kavuştuk?kaçımızın hayatında kavuşulamamış sevgililer oldu?kaç kadın yüreği başkasındayken kendini başka bir erkeğin karısı olarak buldu.ara sıra düşünürüm o kadınları.gönlünü başkasına vermişken başka bir erkekle evli olmak nasıl bir hapishanedir,nasıl bir ızdıraptır diye.peki sevdiğine kavuşsaydı mutlu olabilecek miydi?kavuşmak yürekteki yangını söndüren bir şelale çoğu zaman.geriye kalansa küller.o yüzden bence sevgililer değil de sevip de kavuşamayanlar yitik aşkları için yas tutmak için geçirmeli 14 şubat'ı.




Ne saçma,ne umutsuz.Bir boşlukta,ne olduğunu bile hatırlamadığın bir şeyi aramak.Bütün taşları teker teker kaldırıp altlarına bakarak,bütün kovuklara,deliklere,çukurlara ellerini sokarak,çılgınca aramak.Oysa her defasında yeniden,yeniden bulduğun umutsuzluk sadece.



senede bir gün yitik sevdaların ardından sessizce ağıtlar yakmak.bütün taşları tek tek kaldırmadan,her defasında umutsuzluğu arttırmadan,sadece bir gün.




Irmakları bile tersine çevirebilen tek güç bellek.


belki o gün ırmaklar tersine akar ve küllenen aşklar yeniden canlanır.buz tutmuş yüreklerde bir günlük de olsa tekrar alev alır.göğsün orta yerinde bir kor yoksa ,yaşamak bazen dondurucu olabilir.


her kalp içinde bir aşk taşır.kimileri şanslıdır,yana yana yaşar aşkını,kimisi sessiz sedasız,unutmaya mahkum.işte sevgililer günü bence bu sessiz haykırışlara adanmalı.


not:mavi yazılar aslı erdoğan'ın mucizevi mandarin kitabından.

12 Şubat 2010 Cuma

istanbul

istanbul'dayım evet...şehre uzak adeta izole bir yerdeyim.o yüzden sadece otobüsle gelirken gördüm istanbul'u ,ataşehir'e levent'teki kulelere sanki başka bir dünyadaymışım gibi şaşkınlıkla bakakaldım.benim kitaplarda sevdiğim istanbul bu değil,ben kitaplarımdaki istanbul'u,içinde yaşayanlara tüm cömertliğiyle güzelliklerini sunan ve yaşandıktan sonra bir fahişe gibi kullanılıp kenara atılan,buna rağmen gocunmadan gizemini ve güzelliklerini sunmaya devam eden istanbul'u görmek istiyorum.bunun için daha çok zamana ve beni gezdirecek birine ihtiyacım var.korkuyorum da istanbul'dan.efsunuyla başımı döndürecek ve oracıkta,onun güzellikleri içinde boğazın sularına gömülüp yokolacakmışım hissi uyanıyor her defasında içimde.otel odasından çıkmıyorum pek,çünkü şehir merkezine uzağım.

istanbul'da yaptığım en ilginç şey kitap almak oldu.biliyorum söz vermiştim,ama yalnızlığımı ancak bir kitap dindirebilirdi.bir derken birkaç oldu...sessizlik ne zor.otel odasında bir başımayım.kitap okuyorum.mucizevi mandarin'e dün başlamıştım,bugün bitirdim.bu akşam yeni bir kitaba başlamalı,yoksa nasıl geçer sessiz ve ıssız bir gece.yalnız olmak çok zor olmalı.insan niye başka insanlara muhtaç hisseder ki kendisini.doğduğumuzdan itibaren sosyal varlıklar olarak büyütüldüğümüz için olsa gerek.şimdi oğlumun bazen beni deli eden hiç susmamacasına konuşmasına çok ihtiyacım var.iyi ki doğurmuşum,canım arkadaşım benim.can yoldaşım.ay yüzlü meleğim.seni çok seviyorum ebegümecim.

11 Şubat 2010 Perşembe

hüzün


kulağımda farid farjad,dışarıda çisildeyen yağmur.güneş hiç yok.öylesine karanlık ki gökyüzü.sanki müziğin hüznüne doğa ana da katılmış.bir kaç ağaç çiçek açmış.oysa bahara daha çok var.amaçları erken getirmekse baharı,aldanırlar.aldanır ve don alırlar.herşeyin bir zamanı var.ağlamanın da mutluluğun da hüzünün de öfkenin de yeniden doğmanın da...yeniden doğmak için ben zamanımı bekliyorum.sabırla,ilmek ilmek örüyorum olmak istediğim beni.kolay olmayacak biliyorum.hangi doğum kolay ve acısız oluyor ki?


ben bugün istanbul yolcusuyum.iki gün yokum.özle beni bursa,ben seni değil ama oğlumu özleyeceğim.

diyet dünlüğü 10.02.2010

07.30-1 bardak yarım yağlı süt
08.30-2 dilim tam buğday ekmeği,1 kib.kut.beyaz peynir,maydanoz,domates,yeşil çay (içine tarçın çubuğu koyulacak)
10.00-3 kuru kayısı+1 ceviz
12.30-1 kepçe ezogelin çorbası,ıspanak,yoğurt
15.00-1/2 paket eti form+yeşilçay
17.00-1/2 paket eti form+yeşilçay
19.30-fırın tavuk,marul salatası
21.00-1 yeşil elma
spor:0

10 Şubat 2010 Çarşamba

töbe töbee....

SORU: Evde kedi köpek gibi hayvanları beslemek dinen caiz mi? (Murat Özyaman)
CEVAP: Peygamberimiz kediyi çok severdi. Evde kedi beslemek güzel bir şeydir, sevaptır. Ancak köpek beslemek İslâm geleneğine uymaz. Köpek beslenecekse yeri bahçedir. Keçi, koyun ve çiftçilerin yararlandığı hayvanları beslemek bereket sebebidir. Hayvanlara bakmak, Allah’ın rızasına sebep olur. Hayvanlar insanın yardımcısıdır. Kur’ân, hayvanların birçok yararı yanında dünyanın süsü olduğunu belirtir: “5- Hayvanları da yarattı. Onlarda sizin için ısınma(nızı sağlayan şeyler) ve daha birçok yararlar vardır. Ve onlardan kimini de yersiniz. 6- Ve akşamleyin meradan getirdiğiniz, sabahleyin meraya götürdüğünüz zaman onlarda sizin için bir güzellik de vardır. (Onların gidiş gelişleri size ayrı bir güzellik ve zevk verir.) 7- Ağırlıklarınızı öyle (uzak) şehirlere taşırlar ki, (onlar olmasa) canlar(ınız), büyük zahmetler çekmeden oraya varamazdınız. Doğrusu Rabbiniz, çok şefkatli, çok acıyandır. 8- Binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkepleri (yarattı) ve daha sizin bilmediğiniz nice şeyler yaratmaktadır” (Nahl: 5-8). Hayvansız dünyanın zevki olur mu? Hatta hayvansız cennetin de zevki olmayacağı için Kur’ân, cennette cıvıl cıvıl kuşların, çeşitli hayvanların bulunduğunu cazip bir üslupla anlatır. (Süleyman Ateş)

bunu buraya niye yazdım.posta gazetesinde okuduğum iğrenç haber üzerine.insanlar iyice sapıttı.kedi kesip kanını içmek modaymış.la havle...

yeme sistemimiz


10 simple thing you can do to change our food system.

1-Stop drinking sodas and other sweetened beverages.

2-Eat at home instead of eating out.
Children consume almost twice (1.8 times) as many calories when eating food prepared outside the home.

3-Support the passage of laws requiring chain restaurants to post calorie information on menus and menu boards.
Half of the leading chain restaurants provide no nutritional information to their customers.

4-Tell schools to stop selling sodas, junk food, and sports drinks.
Over the last two decades, rates of obesity have tripled in children and adolescents aged 6 to 19 years.

5-Meatless Mondays—Go without meat one day a week.
An estimated 70% of all antibiotics used in the United States are given to farm animals.

6-Buy organic or sustainable food with little or no pesticides.
According to the EPA, over 1 billion pounds of pesticides are used each year in the U.S.

7-Protect family farms; visit your local farmer's market.
Farmer's markets allow farmers to keep 80 to 90 cents of each dollar spent by the consumer.

8-Make a point to know where your food comes from—READ LABELS.
The average meal travels 1500 miles from the farm to your dinner plate.

9-Tell Congress that food safety is important to you.
Each year, contaminated food causes millions of illnesses and thousands of deaths in the U.S.

10-Demand job protections for farm workers and food processors, ensuring fair wages and other protections.
Poverty among farm workers is more than twice that of all wage and salary employees.

internette bulduğum bir yazı.süper ingilizcem nedeniyle çevirmiyorum. :)))) okudum ve anladım,bu bana yeter.buraya da kendime hatırlatma olsun diye not düştüm.anadolu coğrafyasında bu kadar çok çeşitlilik varken nasıl hala tarım ülkesi değiliz,çiftçimiz nasıl hala bu kadar cahil anlamıyorum.köy enstitülerinin kapatılma sebebi bu olsa gerek.
not:resim bana durgun don'u hatırlattı.orda da insanlar geçimlerini çiftçilikle sağlıyor.

diyet dünlüğü 09.02.2010

07.30-1 bardak yarım yağlı süt
08.30-2 dilim tam buğday ekmeği,1 kib.kut.beyaz peynir,maydanoz,domates,yeşil çay (içine tarçın çubuğu koyulacak)
10.00-3 kuru kayısı+1 ceviz
12.30-1 kepçe domates çorbası,1 paket light ton
15.00-1/2 paket eti form+yeşilçay
17.00-3 yk kısır+yeşilçay
19.30-4 yk yumurtalı ıspanak,marul salatası
21.00-1/2 yeşil elma
spor:0

kim olursan gel.

garip kadınım vesselam.bazen kendi kendime bile şaşıp kalıyorum.tutamıyorum çenemi illahi sohbete dahil olacağım.mesela dün akşam metroda gidiyorum iki amca hemen önümde gayet yakın mesafede sohbet ediyorlar.havaların soğuk gitmesinden falan bahsediyorlar.ben de sohbete dahil oluyorum."evet yaa ben de bugün çok üşüdüm,gerçekten çok soğuk."amcalar dumur bir şekilde şaşkın şaşkın yüzüme bakarken durağım geliyor ve iniyorum.geçenlerde de bursa'nın merdivenli bir yokuşuna çıkarken yaşlı bir amcaya rastladım bir çaba çıkmaya çalışıyordu.amca yardım edeyim mi sana dedim koluna girdim,ordan burdan sohbet ederek çıktık merdivenleri.bugün sabah da durakta otobüs beklerken dershaneye gittiği ellerindeki kitaplardan anlaşılan genç kızlarla neredeyse kanka oluyorduk.geçen gün de yolda giderken karşımdan gelen 50'li yaşlardaki bir teyzenin broşu çok hoşuma gitti,üşenmedim durdum broşunu çok beğendiğimi söyledim.bir gün birisi beni çok fena bozacak ama dur bakalım ne zaman.

9 Şubat 2010 Salı

diyet dünlüğü 08.02.2010

07.30-1 bardak yarım yağlı süt
08.30-2 dilim tam buğday ekmeği,1 kib.kut.beyaz peynir,maydanoz,yeşil çay (içine tarçın çubuğu koyulacak)
10.00-3 kuru kayısı+1 ceviz
12.30-1 kepçe tavuk suyu çorba,6 yk kuru fasulye,maydanoz
15.00-1/2 paket eti form+yeşilçay
17.00-1/2 paket eti form+ yeşilçay
19.30-3 fırın köfte,4 yk ıspanak,2 yk yoğurt,turp,tere,pırasa
21.00-1/2 yeşil elma
spor:0

yardım istiyorum.


yaşam her zaman bizlere istediğimizi sunar mı?bizi neyin mutlu edeceğini nerden bilebiliriz?bir karar vermem gerek.mevut işimde çalışmaya devam edeceksem çok zor bir sınava hazırlanmalı ve bu sınavı kazanabilmek için de çok çalışmalıyım.bunun için pek çok şeyden fedakarlık yapmalıyım.uykumdan,kitap okumaktan,film izlemekten.peki bunları yapmaya yıllar sonra yeniden başlamışken vazgeçmeye hazır mıyım?yaratıcı yazarlık ve fotoğrafçılık kursuna gitmek istiyordum.araştırmış ve gidebileceğim yerleri bulmuştum.şimdi bu sınav nerden çıktı?sınava ilişkin olarak küçük çaplı bir swot analizi yapalım.
sınava çalışmamın bana kazandıracakları:
-işime ilişkin olarak detay bilgilere sahip olacağım.
-sınavı kazandığımda türkiye'de çok az insanın sahip olduğu bir unvana sahip olacağım.
-sınavı kazanmam sonucu aylık gelirim ortalama 500 TL civarı artacak.
-bu sınavı kazanırsam nitelikli personel statüsünde olacağım.

sınava çalışarak kaybedeceklerim:
-çok zor bir sınav o yüzden çok yoğun çalışmam gerekli.her gün en az 2 saat ders çalışmalıyım ki başarılı olabileyim.
-oğluşun saat 10.00 gibi uyuduğu düşünülürse,her akşam sadece ders çalışmak için vakit kalacak.
-hiç keyif almadığım ekonomi ve finans konularına yoğunlaşıp keyif aldığım,edebiyat,müzik vb.şeylerden en az bir yıl süreyle tamamen uzaklaşmam gerekiyor.
-istediğim kurslara gitmek için vaktim olmayacak.

şimdi bir tarafta hanım hanımcık,naif bir kadın olmak,bir tarafta ise erkek egemen finans sektöründe güçlü ve başarılı bir kadın olmak var.kafam çok karışık çooook.

bu yazımı okuyanlar bana biraz yol gösterebilir mi?ailem ve eşim mutlaka sınava hazırlanmam gerektiğini düşünüyorlar,bense yapmayı hep ertelediğim şeyleri yapmaya tam karar vermişken tekrar ertelemek istemiyorum.ben ne yapacağım?

8 Şubat 2010 Pazartesi

bir haftasonu daha geçti ömrümden

işle ilgili kafam gerçekten çok karışık.hayatta önem verdiğim şeyler nedir diye soruyorum kendime.önem verdiklerim,beni mutlu edenler ve benden beklenenler nelerdir?bu konuyu daha sonra yazarak biraz daha irdeleyeceğim.şimdi oğluşun doğumgününden bahsedeceğim.

cuma günü bıdığım 5 yaşını doldurdu.o gün illaki okulda doğumgünü kutlamak istedi.hava biraz soğuk,azıcık kar var diye insanlar çocukları okula göndermemişler.bence yanlış bir uygulama.çocuklara verilen mesaj şu:hayatta zorlukla karşılaşırsan o zaman ordan uzaklaş,başetmeye çalışma,ben senin yerine çözerim.cuma günü hava iyi olmasına rağmen okulda toplam 16 öğrenci vardı.biz de doğum günü partimize tüm okulu davet ettik :))) ,kalabalık ve eğlenceli bir parti oldu.bıdık çok mutlu oldu,çünkü bu sene babası da geldi.geçen seneki kutlamaya gelememişti.aynı gün içinde iki kez kutlama olmasın diye evdeki kutlamayı cumartesi günü yapmaya karar verdim.hem de oğluşum için yemek hazırlamak istedim.izmir'den annemle babam da geldiği için güzel bir kutlama planladım.cuma akşamı oğlumla beraber doğum günü pastası yaptık.çok kolay ve lezzetli bir pasta oldu.cumartesi günkü yemek menüsü ve yapılışları şöyle:(yemek resimleri yok,çünkü bu blog bir sır,o yüzden yemeklerin fotolarını çekip koyamıyorum)

pasta:dr oetker'in şoko keki üzerindeki tarife göre hazırlanı,içine kırılmış fındık eklenir.yuvarlak tepside pişirilir.
1 paket damla sakızlı muhallebi 3 bardak sütle pişirilir ve içine 1 yk margarin koyularak çırpılır ve soğutulur.
1 paket kakaolu puding 3 bardak sütle pişirilir ve içine 1 yk margarin koyularak çırpılır ve soğutulur.
kek ortadan kesilir,arasına damla sakızlı muhallebi koyulur,kekin öbür parçası üzerine kapatılıp kakaolu pudingle her yeri kaplanır.üzerine de kırık fındık serpildimi anne-çocuk ortak yapımı doğum günü pastamız hazır.

ana yemek:2 kilo somon balığı derisi alınmış ve kuşbaşı doğranmış bir şakilde balıkçıdan alınır.2,5 yk sodyumu azaltılmış soya sosu,3 dövülmüş sarımsak,1 yk zeytinyağı,1 parmak kalınlığında rendelenmiş taze zencefil ve biraz susamla somon iyice karışıtırılır içine 4-5 dal defne yaprağı eklenerek buzdolabında 3-4 saat bekletilir.fırın tepsisine yağlı kağıt üzerine yerleştirilir.bir yağlı kağıtla üzeri kapatılır.200 derece fırında yaklaşık 40 dk pişirilir,son 10 dk'da üzerindeki kağıt alınarak hafif kızarması sağlanır.
balıkla aynı anda çeşitli baharatlarla tatlandırılmış patatesler de başka bir tepside fırına verilir.çünkü balıkla beraber patates yersek canımız tatlı istemezmiş. :)))
bol yeşil salata,ayrı bir tabakta roka,turp ve kırmızı soğan.
2 adet de meze,
1-kabaklar rendelenir az zeytinyağında şöyle bir çevrilir.dövülmü ceviz ve bol dereotu ile sarımsaklı yoğurda ilave edilir.
2-kuru biberler yumuşayana kadar haşlanır,mantarlar doğranır ve suyunu çekene kadar kavrulur,üzerine biberler ve 1 bardak haşlanmış nohut eklenir,güzelce kavrulur.indirmeden az tuz atılır.üzerine sarımsaklı yoğurt ve pul biber dökülür.

yoğurtla balık olur mu dedi kayınpederim önce,ama olur dedim.hepsi taze.hazırladıklarımın hepsi de afiyetle yendi.toplam 10 kişi kocaman bir sofra kurduk.tek eksik kızkardeşimdi.oğluş öyle mutlu oldu ki şımarıklık tavan yaptı.herkese yaptığımız pastayı gururla gösterdi.çok eğlendi yavrum.yorulduğuma değdi.

pazar günü de akşam saatlerine kadar evdeydik.annemle babam tv'de bir program izlmişler bursa'da yaklaşık 100 yıldır cantık ve pide yapan tarihi bir fırından bahsettiler.babam mutlaka gidip orda cantık yemek istediğini söyledi.biz hiç bilmiyoruz böyle bir yer,ama buluruz diyerek çıktık yola.akşam yemeğine kadar vakit geçirmek için eskiden hamam olan şimdiyse restorasyon sonrası kültür merkezi olarak faaliyet gösteren ördekçi hamamına çay içmeye gittik.tasavvuf müziği eşiliğinde çaylarımızı yudumladık.çok güzel bir mekan,ama beni buraya gittiğimde rahatsız eden en önemli şey çevremdeki türbanlıların fazlalığı ve maalesef bu insanların yapmacıklığı.inancı değilde başka şayleri temsil ettiğini duyumsadığım başörtüsü beni çok rahatsız ediyor.babam da ortamdan pek hoşlanmadı,o yüzden bir çay içip kalktık.izmir'de yaşayan insanlar için bursa fazlasıyla muhafazakar bir şehir.neyse karnımız acıkmaya başlayınca cantıkçıyı aradık ve bulduk.kayhan'da tarihi pidecioğlu diye bir yer.bağlan hn.isminde bir sahibi var.biz saat 6'da ordaydık ve son cantıkları kaptık.hafta içi 5,5 hafta sonu 6'da kapatıyorlarmış.ben aslında cantığı pek sevmem,mideme dokunur.malum diyetteyim de ,ama madem buraya kadar geldik dedim ve tadına baktım.sonuç,çok beğendim.

akşam da yıldız savaşları III'ü izledim.anakin skywalker nasıl darth vander olmuş onu öğrendim.çok üzüldüm çok.niye ani,niye???? diye bağırmak geldi içimden.o kadar etkilendim ki yatakta da 1 saate yakın uyuyamadım.

sorun


"Düz bir yolda yürüyor olsaydın, tüm ilerleme isteğine rağmen
hala gerisin geriye gitseydin, o zaman bu çaresiz bir durum olurdu;
ama sen dik, senin de aşağıdan gördüğün gibi dik bir yamacı
tırmandığına göre, adımlarının geriye doğru kayması,
bulunduğun yerin durumundan ileri gelebilir,
o zaman da umutsuzluğa kapılmana gerek yoktur."
Franz Kafka

kafam çok karışık.ne yapmalıyım bilmiyorum.seçim yapmak çok zor ve yanlış seçim yapmaktan korkuyorum.işle ilgili bir karar vermek zorundayım.

5 Şubat 2010 Cuma

diyet dünlüğü 04.02.2010

07.30-1 bardak yarım yağlı süt
08.30-2 dilim yulaf ekmeği,1 kib.kut.beyaz peynir,domates,maydanoz,yeşil çay (içine tarçın çubuğu koyulacak)
10.00-3 kuru kayısı+1 ceviz
12.30-1 kepçe yayla çorbası,1 fırınlanmış piliç baget,yeşil salata
15.00-1/2 paket eti form+yeşilçay
17.00-1/2 paket eti form+ yeşilçay
19.30-az tavuk göğsü,4 kaşık pırasa,az yağlı salata
spor:0

iyi ki doğdun ebegümecim :))))



güzel oğlum benim bugün beş yaşını doldurdu.5 yıl once bir cumartesi gecesi korkunç bir sancıyla uyandım.herhalde gaz sancısı dedim ve kalkıp kendime adaçayı kaynattım.daha 35 haftalıktın karnımda ve ben daha o gün doğum iznine ayrılmıştım.bir ay vardı gelmene.ne akıllı bir çocuk olmuştun sen öyle.anneni hiç üzmemiştin.ne bulantı,ne aşerme,hiç hamile gibi bile olamamıştım.işyerinde de hiç kimse hamileymişim gibi tolerans göstermemişti bana.deli gibi çalışmaya devam etmiştim,bir gün bile rapor almadan.hamileliğimin tek belirtisi akşam yemeklerinden sonra yorgunluktan kanepede uyuyukalmamdı.sorunsuz bir hamilelikti benimki,sadece gebelik diyabetim vardı ve diyet yapıyordum.doktorum da beni hiç uyarmamıştı.meğer gebelik diyabetinde erken doğum,anne ve bebek ölümü gibi riskler de varmış.ben o gün izne çıkıyorum diye işyerinde öğle yemeği için gelen irmik helvasından bir koca tabak yedim.eşime sorarsanız oğlumun sekiz aylık doğma sebebi işte o irmik helvasıdır.bana sorarsanız da iş stresi,yalnızlık.neyse doğduğun o güne geri dönelim oğlum.
ben sancıyla uyandım,ama doğum olabileceği aklımın ucundan bile geçmiyor.adaçayımı içip tekrar yattım,ama sancım geçmedi. saat 4 ve ben oturdum,sancılar arası dakikaları saymaya başladım.bu arada da evdeki anne çocuk kitabında doğum belirtileri kısmını okudum.saat 8 olduğunda eşimi uyandırdım çünkü sancılar 10 dk’da bir gelmeye başladı.ben gayet sakin bir şekilde doğum başladı hadi hastaneye gidelim dedim.bir taraftan da eşime bir çantaya bana gecelik,bebeğe de kıyafet,bez falan koymasını söylüyorum.çünkü izne daha bir gün once çıktığım için hiç birşey hazırlamamıştım.o da bana itiraz ediyor,daha bir ay var diye.buz gibi bir gündü bursa’da,ben kabanımı bile giymeden arabada buldum kendimi.eşim dokturu aradı ve sancılandığımı söyledi,o da doğumu durdurmak üzere hastaneye geldi.ama artık çok geçti.hemşire doğum başlamış dedi.
zübeyde hanım doğum evinde doğdu benim oğlum.özellikle özel hastane istemedim,doğumevi olsun istemiştim.hastanede beni tek başıma doğumhaneye aldılar,yanıma kimseyi alamadım.bir taraftan doğum sancısı çekerken bir taraftan da üstümü çıkarıp geceliğimi giydim,giriş formumu doldurdum.beni sancı odasına aldılar.inleyen,bağıran,kocasına küfür eden 20 kadınla aynı odada sancıların sıklaşmasını bekledim.saat 11’e kadar çok şiddetli değidi sancılar.ama 11’den sonra çok arttı,bir ara ölüyorum sandım,ama seninle konuştum oğlum.hadi anneceğim dedim,hadi güzel oğlum,biz bunu başarabiliriz dedim.bir an olsun aklımdan kötü birşey geçmedi.hep istediğim oluyordu işte.hep normal doğum yapmak ve doğumhaneden kucağımda çocuğumla çıkmak istemiştim.biraz sonra da öyle olacaktı.sancılar sıklaşınca beni doğumhaneye aldılar ve sen dünyaya geldiğinde doğumhanenin duvarındaki saat 12.20’yi gösteriyordu.tek başıma doğurdum seni.ne elimi tutan baban ne de nefes al ver diyen biri vardı yanımda.sadece onlar için işten ibaret olduğum hemşire ve doktorlar.yanımda da bir azeri kadın doğum yaptı.yarım saat sonra onun çocuğunu getirip kucağına verdiler.ben seni sordum,sizin çocuğunuzu daha sonra verecekler dediler.doğumhaneden tekerlikli sandalyede odama götürdüler beni,seni nereye götürdüler bilmiyordum.olmadı ,olamadı doğumhaneyi bırak hastaneden bile seninle çıkamadım.seni doğumdan sonra oksijene bağlamışlar ve serum vermişler.3 gün hastaneden çıkarmadılar.ben sensiz çıktım hastaneden,hala o hastanenin önünden her geçtiğimde içim sızlar.doğumunun dördüncü günü geldin evimize.yine de düşününce çok şükür diyorum.çok şükür.
daha tam sütüm bile gelmemişti.annem ılık duş aldırdı,göğüslerime sıcak havlu bastırdı ki sütüm çabuk gelsin.süt gelse ne olacak sen emmiyordun ki,ememiyordun.ilk gün sağıp kaşıkla verdik sütü.ikinci gün öğlen saat 12’de bir uyudun,uyanmadın.endişendik,akşam saat 7’de baktık hala uyuyordun hemen aldık seni doktora götürdük.nasıl çocuk bu?hiç acıkmıyor mu,uyanmıyor ,ağlamıyor dedik.doktorumuz erken doğduğun için ilk bir ay sürekli uyumak isteyeceğini söyledi,zorla uyandıracaksınız,iki saatte bir besleyeceksiniz dedi.aldık seni gittik evimize.annemle bir çaba seni emzirmeye çalışıyoruz.ama once uyandırmamız lazım.altını her açtığımızda ayaklarını yukarı çekip ağlıyordun ilk günler.önce anlam veremedik,sonra baktık ki topukların delik deşik.hastanede kaldığın sürece şeker seviyeni takip etmek için sık sık topuğundan kan almışlar,o yüzden korkuyormuş benim bıdığım.emzirme sürecinin anneyle bebek arasında özel bir an olduğunu söyler durur herkes.benim için kabustu.oğlum hiç emmek istemedi,ilk 15 gün memeyi bile tutamadı,sağıp kaşıkla besledik.bir kahve fincanının ¼’ü kadarcık sütle doyardı oğluşum.tabi memeyi tutturma çalışmaları esnasında göğüslerim yara oldu.sütle beraber kanda akardı.oğlum tutmak istemeyip,göğsümden kendini geri çekip avazı çıktığı kadar bağırdıkça ben de ağlardım.eşim de bu süreçte hiç destek olmadı bana sağolsun.nasıl emziremiyorsun diye bana bağırırdı o da.ben emziriyordum da oğlum emmek istemiyordu.böyle sorunlar olunca annem 40’ım çıkana kadar yanımda kaldı.baban bu durumdan çok rahatsız oldu tabii.ama evde tek başıma sana bakamazdım oğlum.o kadar güçlü değildim.
kendimi eksik hissediyordum.hani anneler derler ya.çocuğum doğduğu anda ona birden bağlandım,kokusunu içime çektim.benim içinse o bir yabancıydı sanki.dünyama birden giriveren,nasıl bakacağımı bile bilmediğim,beni istemeyen bir yabancı.bir iki günde alıştım varlığına,geceleri neredeyse hiç uyumuyordum.çünkü iki saatte bir uyanıp onu beslemem gerekiyordu.oysa bıraksam sabaha kadar uyurdu.ama inat ettim,mama vermedim,biberon vermedim ve altı aya kadar sadece anne sütüyle besledim oğlumu.her emzirme seansımız kanlı bir savaş gibi olsa da yine de emzirdim.annem gittikten sonra yapayalnız kaldık oğlumla.çok zordu.tüm arkadaşlarım çalıştığı ve bursa’da hiç akrabam da olmadığı için kapamı çalan kimse olmadı.zor bir dönemdi,ama oğlum bana güç verdi.
doğumunla değil,ama seninle yaşadıkça öğrendim anne olmayı.bazen sabrımı zorlasan da hala benimle pek geçinemesen de sen benim gözümün bebeğisin.dünyadaki en önemli varlığım,belki de tek yaşam sebebimsin.sana iyi bir örnek olmak tek amacım.şimdi oğlum 5 yaşında.ilk kelimeleri,ilk gülüşü,çıkan ilk dişi,hepsi dün gibi.ne kadar olgun bir çocuk anlatamam.ben işe giderken hiç ağlamadı,hiç anne gitme demedi.bir çok şeyi sormaz bile, çünkü biliyordur.bir kez gördüğünü bir daha asla unutmaz.bir şeyi yapmak istemiyorsa asla yaptıramazsınız.iyi huyludur da,kedi gibi sevgi arsızıdır.sevgisini gösteren bir anne babam olmadı benim.annemin de babamın da beni kucaklayıp öptüklerini pek hatırlamam.o yüzden belki de ben de sarılamam insanlara,öpemem pek.ama oğluma sıkı sıkı sarılıp öpüyorum,kokluyorum hep.kucağıma alıyorum sık sık.bilsin diye sevdiğimi.onu dünyadaki herşeyden daha çok sevdiğimi.beni anneliğe niye seçtiğini düşündüm,artık biliyorum.benim kendi karanlık yanlarımı görmem ve sivri yanlarımı törpülemem gerekiyordu.tamam çok zor bir çocuk değilsin,ama çok da kolay olduğun söylenemez.senden her gün o kadar çok şey öğreniyorum ki,seninle yaşadığım her günüm bir armağan.
gözlerin öyle güzel bakıyor ki dünyaya,hep umut dolu bakar umarım.doğum gününde kendi doğumunu benim gözlerimle bir gün okursun belki.merak ediyorum sen neler düşündün dünyaya gelirken?senin gözlerinden nasıldı doğumun?

4 Şubat 2010 Perşembe

keçilerimi kaçırdım,toplayamadım

boşuna dememiş mevlana söylediğin karşındakinin anladığı kadardır diye.

bizim aramızdaki iletişimsizliğin nedeni benim anlatamam mı,yoksa onun anlamaması mı?

konuş konuş boşuna,karşımdaki koca bir duvar,duvar en azından tepki vermez.koca bey bir de yanlış anlayor.

iletişim problemleri nasıl çözülür konusunda benim okuduğum kitapları onun da okuması gerek,ama kime söylüyorum.

huuuu,sesim geliyor muuuuu?

ben burda ne arıyorum?


türk ticaret kanunu ve vergi usul kanunu çalışmam gerekirken ben edebiyat yazıları okuyorum.yok yok,var bu işte bir terslik,ama çözemedim.

biri beni uyandırsın lütfen.arada kulağımı da kaşıyabilir. :)))

bayrağımı çıkarayım

Bekir Coşkun
Bugün balkonumuza bayrak asacağım...
04.02.2010 10:46:47

BUGÜN dolaptaki ay-yıldızlı bayrağı çıkartıp balkonumuza asacağım...
Türk emekçilerine destek olmak için...
Eğer “çokseslilik-katılım” diyorsanız, eğer “hak arama” diyorsanız, eğer “çoğulcu demokrasi” diyorsanız...
İşte o...
Siz de öyle yapın...
Balkonlarınıza bayrak asın...

Direnen işçilere çevredeki evlerden çorba-ekmek getiriyorlar...
Ankaralılar günlerdir onları birer misafir gibi ağırlayıp, annelerinin kucaklarındaki çocuklara mama-süt yetiştiriyorlar...
Donmasınlar diye İstanbul’dan, İzmir’den hırkabattaniye taşıyor insanlar...
Emek tarihimizde ilk kez işçiler, tüm toplumun desteğini alarak “hak” arıyorlar...
Hak...
Başaramazlarsa; bu sadece onların değil, Türkiye’nin “düzmece demokrasi” karşısındaki yenilgisidir...
Açlık grevindeki işçilere, kadınlar evlerden şekerli su yetiştiriyorlar...
Siz de...
En azından pencerenize bayrak asın..

Bu millet ilk kez “sinmiş, sessiz, pısırık, kör, sağır” olmaktan çıkmayı deniyor naylon çadırlarda...
Bunun hiçbir siyasi yanı yok; dindarlar, laikler, sağcılar, solcular da, AKP’ye oy vermiş insanlar da var orada...
Her görüşten, her partiden, her zihniyetten insanlar “özgür toplum“ adına direniyorlar...
Amaçları; çalışmak...
Arzuları; insan olmak...
İstedikleri şey; ekmek...
Bugün ay-yıldızlı bayrağımızı dolaptaki yerinden alıp evimizin balkonuna asacağım.
Siz de asın...

ben de evdeki bayrağımı çıkarıp asacağım.uzaktan belki destek vermiş olurum.bu arada genel greve katılmayan memur-sen'i de kınıyorum.bu ülkenin başına ne geldiyse yıllardır ayrılıkçılar,korkaklar yüzünden gelmedi mi?unutmamalıyız bugün onlara yarın bize.sesimizi çıkarmazsak yarın bizim başımıza bir şey geldiğinde arkamızda kimseyi bulamayacağız.

bu arada sayın balçiçek pamir hanım.başörtüsü ile türban arasında fark vardır.başörtüsü dini inançla,türban ise siyasal islamla ilgilidir.başörtülü insanlar gata'ya girebilir,ama türbanlılar giremez.bu yazdıklarıma adsız olarak lütfen saçma sapan yorumlar bırakmayın.

kedi istiyorum

hep bir köpeğim olsun istemişimdir,ancak hayatım boyunca apartman dairelerinde oturduğum için hiç alamadım.evde 2 tane japon balığımız var,ama ben böyle yumuş yumuş bir hayvanı sevmek,oğluma da hayvan sevgisini öğretmek istiyorum.çünkü ben normalde kedilerden de köpeklerden de korkarım.şöyle bir tezim var.sanki o hayvanı bebekliğinden itibaren ben büyütürsem korkum geçecek gibi geliyor.ortadaki bir başka sorunsa bizim tüm gün evde olmamamız.kediciğin bütün gün evde yalnız yalnız canı sıkılır diye düşünüyürrum.aslında en önemli sorun,evde küçük bir çocuk da olduğu için tüy sorunu.böyle düşünceler ve içimdeki dayanılmaz yumuşak tüylü bir hayvan edinme arzusuyla internette tüyü az dökülen bir kedi cinsi ararken british shorthair diye bir cins olduğun öğrendim ve aşağıdaki şekeri buldum.yerim ben senin boncuk gözlerini.kedi bakmak çok mu zor?ben biraz tembelim de...aşağıdaki şirin şey seni kucağıma alıp o yanaklarını mıncırmak geldi içimden.


yalnızlık yasak


YALNIZLIK YASAK


Yüklemiş kanadına uzak kırların
Ve gecelerin kar ürpertilerini
Taşıyıp gelmiş buraya dek
Hala uğulduyor ürkek göğsünde
Dağ başlarının çelik fırtınaları

Çocuk bakışlarında yorgunluk değil
Bir hasretin direnci var daha çok
Ama üşüyor yalnızlıktan. üşüyor
Tek düşmüşlüğün acınası utancından
Boynu eğik bekliyor şafağı şimdi

Bir yalnızlık mıdır bunca çoğaltan
Acıyı ve biberli yanılgıyı
Ve bir yalnızlığı kabullenmek midir
İnceden ve usuldan başlatan
Yürekten burgaçlanan sancıyı

Sessizce çekilmiş dostların arasından
Bir yanlışı sürdürmenin ortasından kendince
Ayrımına bile varılmamış o yangın günlerinde
Ama üşüyor şimdi

Kar fırtınasına tutulmuş gibi üşüyor yalnız kuş

Şimdi biliyor artık yalnız kuş
Biliyor ki artık gecikmiştir
Yolcular varmıştır varacağı yere
Anlıyor ki şimdi yalnız kuş
Yalnızlık, yanlışlığın ilk adımıdır.

AHMET TELLİ

3 Şubat 2010 Çarşamba

söz


yazılı olsun,kayıtlı olsun.söz uçar yazı kalır demiş atalar.satın aldığım son kitaplar ve kozmetik ürünleri geldi.bundan sonra elimdekiler tükenene kadar yenisini almayacağım.alışveriş canavarı oldum iyice.

çilek'ten aldığım benefit aydınlatıcım geldi.bugün sabah sürdüm.çok güzel bir ürün sık sık kullanmayı düşünüyorum.solgun yüzüme renk verdi.

oğlum için (itiraf ediyorum aslında kendim için) da vinci'nin bilinmeyen defterini aldım.çok güzel resimler var içinde,hepsi da vinci'nin kendi çizimleri ve kendi yazdığı fabllar.çok güzel bir kitaba benziyor.

kafka'nın öyküleri geldi. :)))

durgun don'u okurken araya da birer birer bu öykülerden serpiştireyim bari.kendimi don bölgesi'ndeki kadınların yerine koyarken çok sinirlerim bozuluyor.bazen aksinya oluyorum,bazen natalya...kızıyorum gregor'a,babasına.öyle içimi huzurla dolduran bir kitap olmadı.neden diyorum,niye dünyanın tüm coğrafyalarında kadın ikinci sınıf,değersiz bir mal.dün akşam kitapta bir doğum sahnesi vardı.nasıl heyecanlandım okurken,sanki doğum yapan kadınla birlikte ben de acı çektim.çok hızlı ilerlemiyor kitap,ha bire yeni karakterler çıkıyor ve benim şaşkın hafızam tabiki hiçbirini hatırlamıyor.ulyses'i falan okumaya kalksam okuyamayacağım galiba.genel olarak sevdim aslında kitabı,merak ediyorum konu nerelere varmış da dört cilt kitap yazılmış.

bir de oğluma doğumgünü hediyesi olarak boyut yayıncılık'tan (ben çok iyi müşterileriyim,birşeyler satmak için sık sık ararlar,evde anaokulu setimiz,britannica setimiz,ingilizce eğitim setimiz var.)büyük macera dvd setini aldım.çok eğlenceli gözüküyor.tabii setin tamamını eve götürmeyeceğim.çünkü eşim kızıyor.ne gerek varmış,ona kalsa çocuk eğitimi güreşmekten ibaret.ben de her ay bir dvd'yi eve götüreceğim.çaktırmadan...onlar da oğluma doğum günü hediyesi olarak üç boyutlu bir kitap göndermişler.seviyorum boyut yayıncılığı :))) seviyorum uleyyynnn.

çok alışveriş yaptım,çok.yeter artık,birinin bana dur demesi lazım diyorum ve kendime dur diyorum.

duuuuuuuuur.

not:resimin konuyla alakası yok.sadece beğendiğim için koydum.

şeker miyim eriyim?ah olsam da erisem...


kar demedim kış demedim.giyindim sıkı sıkı öğle tatili gittim diyetisyenime.bir tartıldım yupppiiii 1,5 kilo vermişim.benim için spor olmadan büyük başarı.afferin sana dedim içimdeki şımartılmaya hasret küçük prensese.afferin sana.kendin için güzel şeyler yapıyorsun,çünkü sen bunu hakediyorsun.kaçamağımı da itiraf ettim.ben bir kadehcik rakı içtim dedim.o zaman sana ödül yok dedi gülcan'cığım.tamam dedim,ödül istemiyorum ben zaten.ben kendimi güzel bir kahveyle ödüllendireceğim. işte 13 günlük yeni diyet listem.

07.30-1 bardak yarım yağlı süt
08.30-2 dilim ekme,peynir,domates,maydanoz,yeşil çay (içine tarçın çubuğu koyulacak)
10.00-3 kuru kayısı+1 ceviz
12.30-1 kepçe çorba,1 porsiyon ana yemek,yeşil salata
15.00-1/2 paket eti form+yeşilçay
17.00-1/2 paket eti form+ yeşilçay
19.30-3 köfte+4 kaşık sebze yemeği+az yağlı salata
21.00-1 meyve

bu bir meyve hakkımı genelde elmadan yana kullanacağım ben.ingilizlerin çok sevdiğim bir atasözü var."an apple a day gives doctor away." günde bir elma dokturu evden uzak tutarmış.hem kim elmayı sevmez?yeşili,kırmızısı,amasyası mmmm.allah'ım ne güzel nimetler yaratmış.çok şükür ki yiyebiliyoruz ve alabiliyoruz.

haftasonları eğer kahvaltıda çok şey yersem öğle yemeğinde 1 kase yoğurt yiyorum o kadar.diyet evde zor oluyor.hafta sonu dışarı çıkanca çok zorlanıyorum.ama unutmamalıyım.sabır mühim bir erdem.biraz sabır.sabır sabır,ya sabır.belki de hatırlanııır... :)))

bilen beri gelsin

şimdi yaban mersini denen şein ingilizce ismi blueberry.yani aşağıdaki meyve.görüldüğü üzere gerçekten de mavi.peki tüm kuruyemişçilerde ve aktarlarda neden kırmızı bir meyve yaban mersini diye satılıyor.gerçek yaban mersinini nerden bulacağız?ben yaban mersini diye satılan kırmızı meyvenin tadını da seviyorum,ama gerçek blueberry yemek istiyorum.

sen ne kadar ilginçsin?


bir demet fesleğen bloğunun sahibi sevgili eda beni mimlemişti.kendim hakkında 7 ilginç şeyle ilgili.işte aklıma ilk gelenler.

ı-çok tembel bir insanım öyle ki bazen ev kedisi veya koala olmayı hayal ettiğim anlar bile oluyor.evden hiç çıkmadan günlerce evde oturabilirm,tabi ev işlerini de yapan biri olması şartıyla.yani yemek,bulaşık gibi dertlerim de olmamalı.çok da üşengecim.bir şeyi yapmayı düşünür,ondan sonra üşenip vazgeçerim.üşenenin oğlu kızı olmazmış derler.oğluşum nasıl oldu hala şaşarım.

ıı-biraz fazla meraklıyım.öyle ki 3 yaşındayken alt kattaki teyzeler ne konuşuyor diye merak edip apartman korkuluğundan aşağı sarkmış ve 7.kattan altıncı kata uçmuşum.yaşayacak ömrüm varmış,apartman boşluğuna düşmemişim.abim o düşüşte kafamda bir kaç tahtanın çatladığını söyleyip benimle dalga geçerdi.herkes ve herşey hakkında birşeyler bilmek isterim.

ııı-okurum,izlerim,öğrenmeye çalışırım,ancak balık hafızaya sahibim hatta eşim bir ara benimle kayıp balık nemo'daki doli'ye benziyorsun diye dalga geçiyordu.okuduğum kitapları,izlediğim filmleri genelde hatırlamam.her gün düzenli gazete okumama rağmen halan maliye bakanının ismini sorsanız bilemem.yalnız işle ilgili konularda müthiş bir hafızam vardır.işe dair öğrendiğim bir şeyi kolay kolay unutmam.

ıv-dünyadaki en sevdiğim şey öğrenmek,yeni şeylere karşı yoğun bir açlık duyuyorum.hadi gidelim dendiğinde her yere gidebilirim ya da her yeni yemeğin tadına bakabilirim.ama bana hadi diyecek biri gerekir,çünkü bakınız madde ı.

v-ailemde ve çevremde sanatla ilgilenen kimse olmamasına rağmen sanata büyük ilgi duyuyorum.ama yetersiz bilgim yüzünden kendimi kötü hissediyor ve üniversite hayatımı okulu bir an önce bitirmem gerek düşüncesiyle sadece ders çalışarak geçirdiğim için yoğun bir pişmanlık duyuyorum.

vı-endüstri mühendisliği okuduğum ve dünyayı değiştirme planları kurduğum halde,beni hiç tatmin etmeyen bir işte finans sektöründe çalışıyorum.çünkü izmir'de kendime göre bir iş bulamadım.istanbul'da ise iş bulmama rağmen istanbul'da yaşamaya bir ay dayanabildiğim için korkup izmir'e döndüm ve sırf aileme daha fazla yük olmamak adına şu anki işime girdim ve asla değiştirmeye cesaret edemedim.

vıı-çizgi film izlemeyi,oyuncakları,kitapları kısacası hayal dünyasına ait herşeyi çok severim.en büyük hayallerimden biri bir gün walt disney kalesine gitmek.

kendime göre basit bir insanım.ama artık biliyorum ki hepimizin olduğu gibi benim de dünyaya gelmem şans eseri değil.hepimiz evren için anlamlıyız.

bu mimi yapmayan kalmadı galiba benden önce mimleyen olmadıysa ve kabul ederlerse ben de 7.oda'yı ve uzağa giden kadın'ı mimliyorum.

yeni bir şans var mı?


ANLAR

Eğer yeniden başlayabilseydim yaşama,
ikincisinde daha çok hata yapardım!
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırt üstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar;
çok az şeyi ciddiyetle yapardım!
O kadar temiz olmazdım,
Daha çok risk alır, daha çok seyahat eder,
Daha fazla güneşin doğuşunu seyreder,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehir aşardım.
Görmediğim yerlere gider,
Daha çok dondurma yer, daha az bezelye yerdim!
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Hayatın her anını gerçekçi ve üretken yaşayan insanlardandım.
Elbette mutlu anlarım oldu
Ama yanlız mutlu anlarım olmasına çalıştım.
Farkında mısınız bilmem; yaşam budur zaten.
Anlar sadece anlar.
Siz de anı yaşayın, şimdiyi yakalayın.
Termometresini, bir şişe suyunu,
şemsiyesini ve paraşütünü almadan
dışarı çıkmayan insanlardandım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
Daha hafif seyahat ederdim,
ilk baharda ayakkabılarımı fırlatıp atardım
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
çocuklarla oynardım.
Eğer bir şansım daha olsaydı eğer.
Ama şimdi seksen beşimdeyim ve biliyorum ki
ölüyorum.

Jorge Luis Borges

2 Şubat 2010 Salı

dünya sulak alanlar günü

bugün "dünya sulak alanlar günü".kaçımız farkındayız acaba ülkemizin giderek kuruduğunun.küvetleri doldurup foşur foşur yıkanırken ya da ıspanağımızı akan suyun altında saatlerce yıkarken ya da halılarımızı sokaklarda hortumla yıkarken akan suyumuzu bir daha belki de hiç bulamayacağımızın farkınadamıyız?eskiden tüm yollar kaldırımlar arnavut kaldırımından yapılırmış.böylece yağan yağmur bir yolunu bulup en kısa zamanda toprağa ulaşırmış.oysa şimdi her yer asfalt.pek çoğumuz yağmuru,karı sevmez olduk.çünkü ayakkabılarımız çamur oluyor.öf artık yağmasın diyoruz çoğumuz.ben yağmur yağınca seviniyorum.susuz kalmak istemiyorum.su olmazsa yaşam da olmaz biliyorum.ben aşağıdaki yazıyı okuyunca bir kez daha içim sızladı ve korktum.oğlum için,torunlarım için,gelecek nesiller için.niye bu kadar benciliz anlayamıyorum.sadece kendimizi düşünüyor ve unutuyoruz,doğanın bir parçası olduğumuzu.

burdaki href="http://www.dogader.org/index.php/bilgilendirme/20-colsulak1"> yazıyı okuyunca içim daha çok sızladı.

ursula k.leguin


newsweek’in 31 ocak haftası sayısında çağla kalafat’ın ursula k.leguin’le yaptığı röportajdan alıntıdır.

çağla kalafat:bir keresinde uzaylılar bizi ziyarete gelse ve dünya’yı anlamalarını sağlayacak bir canlıyı incelemek üzere isteseler,yaşlı bir kadını temsilci seçeceğinizi(çünkü onun üç doğumu-kendi doğumu,çocuklarının doğumu ve menopoz-yaşamış tek varlık olduğunu)söylemiştiniz.şimdi o kadınsınız ve ziyaretçiler size kendi gezegenlerine götürecek.temsilcimiz olarak dünya hakkında onlara ne anlatacaksınız?

ursula k.leguin:önümüzdeki yüz yıl ve belki de biraz daha uzun bir sure,buraya gelmeden once dikkatle izlemelerini önerirdim.çünkü burada işler çok da iyi gitmeyecek gibi görünüyor.insanlar hastalanacak,aç kalacak,korkuyla sinecek;insanlar toprak,yiyecek ve su için savaşacak.ve onları şöyle uyarırdım:insanoğlu en çok dövüşmeyi sevmiştir;akılsızca üreyen ve açgözlülüğünün önüne geçilemeyen insanoğlu dünyayı yağmalayıp yoksullaştırmadan ve dengesini bozmadan once bile.ama bizim umutsuz vaka olduğumuza karar verip dünya’nın kapısına “girilmez” yazmalarından once,onlardan şunu da rica ederim:durum,bir de müziğimizden örnekler dinleyin ,bazı şiirlerimizi okuyun,bir bahçede kan ter içinde çalışan ya da çömlek bir kap yapmak için özenle toprağı şekillendiren bir insanı izleyin, ya da küçük bir insan ailesinin huzur içinde gülüşmelerine ve konuşmalarına tanıklık edin.

kibrit

kızmayayım diyorum.2010 yılında kavga etmeme kararı aldım,ama beni çileden çıkarmak için elinden geleni yapıyor.ateşimin yangını onu değil hep oğluşu yakıyor.o yüzden alev almayacağım.sakin ol.sakin ol.kimden bahsettiğimi anladın sen!

1 Şubat 2010 Pazartesi

üç film birden


cumadan pazartesiye üç film izledim.benim için rekor.cuma akşamı eşimle birlikte avusturalya'yı izledik.nala (filmdeki aborjin çocuğun ismi,belki böyle yazılmıyordur)ne güzel gözleri olan bir çocuk o öyle.hem ona kurşun işlemez,o bir büyücü :))),nicole'e de sinir oldum.o ne güzel vücuttur ne güzel bir cilt ve saçtır allah'ım.kesin güzellik dağıtılırken nicole ve ben yanyanadık.tüm güzellikleri o aldı,bana da pek birşey kalmadı.

cumartesi günü oğlumla birlikte prenses ve kurbağa'ya gittik.klasik masalsa oğlum sıkılabilir diye biraz endişeliydim,ama walt disney yine döktürmüş.ben bayıldım.renkler,müzikler,konu,verdiği mesaj hepsi çok başarılıydı.ben müzikal çizgi filmleri ve filmleri çok seviyorum.dvd'si çıkar çıkmaz hemen alıp bir de ingilizce izlemek istiyorum.cumartesi günü korupark dönüşü de oğluşun doğumgünü pastasının siparişini verdik.bu cuma 5 yaşını dolduruyor küçük bey.aslında o şimşek mcqueen'li pasta istemişti,ama o kadar pahalı ki başka bir pastaya ikna oldu.hem daha sağlıklı,boya veya şeker hamuru yok.üzerinde formula 1 arabaları olan bir yarış pisti.bazı pastaneler kafayı yemiş 20 kişilik bir pastaya 185 TL istiyorlar.

pazar günü de cnbc-e'de yıldız savaşları serisinin ikinci filmini izledim.

bugün de televizyonda shrek var onu izleriz.

dün de görümcemin kızı ve oğluşu garfield'e götürdüm,ama yer kalmamış giremedik.sanki bütün bursa carrefour'daydı.allah'ım o ne kalabalık öyle.kalabalıktan o kadar gerilmişim ki dün akşam boynumun ve başımın ağrısından uyuyamadım.

up'ın cd'si çıkmış,aldık.sonunda onu da izleyebileceğim.

dün hayatımda ilk defa pancar pişirdim.nasıl kırmızı bir sebze o öyle,ellerim,kesme tahtası,her yer kırmızı oldu.ama çok lezzetli bir salata oldu.pancarların kabuklarını soydum,küp küp doğradım.suyuna 1 yemek kaşığı sirke ilavesiyle haşladım,yaklaşık 40 dk'da haşlandı.sonra üzerine sirke,limon suyu ve sarımsak ilave ettim.ben beğendim,ama eşim ve oğluş yemediler.etçil insanlar ne olacak. :)))

bir hafta sonu da böylece geldi geçti.

şubat 2010

gül yanaklı sevgiliyi saramaz insan
yüreğine diken batmadan,vurulmadan
kim bir güzelin saçına dokunabilmiş
tarak gibi diş diş,didik didik olmadan

ömer hayyam